Spoiler içeriyor
Parasite ile Akademi Ödülleri'nde dört ödül birden kazanan Bong Joon-ho'nun erken dönem filmlerinden ve sürekli aklımda olan Memories of Murder filmini sonunda izledim ve neden bu kadar geç kaldım diye kendime kızdım. Yönetmenimiz, daha o zamanlardan ne kadar başarılı olacağını…devamıParasite ile Akademi Ödülleri'nde dört ödül birden kazanan Bong Joon-ho'nun erken dönem filmlerinden ve sürekli aklımda olan Memories of Murder filmini sonunda izledim ve neden bu kadar geç kaldım diye kendime kızdım. Yönetmenimiz, daha o zamanlardan ne kadar başarılı olacağını belli etmiş aslında.
1986-1991 yılları arasında Hwaseong’da işlenen ve yıllarca çözülemeyen seri cinayetleri konu alan film, sıradan bir suç hikâyesinden çok daha fazlasını sunuyor. Hem bir toplum ve dönem tasviri yapması, klasik dedektiflik hikâyesinden farklılaşması, belirsiz sonu ve etkileyici finali filmi çok sevmeme sebep olan unsurlardan bazılarıydı.
Filmin merkezinde, taşrada görev yapan, yöntemleri sorgulanabilir bir dedektif olan Park Doo-man (Song Kang-ho) ile şehirden gelen, daha akademik düşünen dedektif Seo Tae-yoon (Kim Sang-kyung) var. Park, içgüdülerine ve şüpheliyi döverek itiraf almaya dayalı eski usul sorgulamalara inanırken, Seo delillere dayalı modern dedektiflik tekniklerini kullanmaya çalışıyor. Ancak her ikisi de aynı çıkmazda buluşuyor: Cinayetleri çözemedikçe umutsuzlukları büyüyor ve yöntemleri gittikçe daha kaotik bir hâl alıyor.
Bana göre filmin en sevdiğim detaylarından biri, izleyiciyi Park ve Seo’nun çaresizliğine ortak etmesi. Onlarla birlikte ipuçlarını takip ederken sürekli duvara çarpıyor, adaletin kaçınılmaz olduğu yönündeki inancımızın sarsıldığına şahit oluyoruz. Bong Joon-ho burada büyük bir ustalıkla klasik polisiye hikâyelerine meydan okuyor resmen.
Film, Güney Kore’nin 1980’lerdeki baskıcı rejimine, polis teşkilatının yozlaşmasına ve toplumun adalet sistemine olan güvensizliğine dair bir eleştiri de sunuyor. Polisler, suçu çözmekten çok bir suçlu yaratma çabasına girerken, sistemin eksiklikleri su yüzüne çıkıyor. Masum insanların işkenceyle suçlu ilan edildiği, delillerin göz ardı edildiği bir toplumda adaletin gerçekten sağlanabileceğine inanmak giderek zorlaşıyor. Canımı sıkan şey ise 1980'lerde Türkiye ile Güney Kore birbirine çok benzeyen iki ülkeyken, 2025'te bizim hâlâ yerimizde sayarken Güney Kore'nin adalet, refah ve ekonomik alanlarda büyük bir mesafe katetmiş olması.
Filmle ilgili başka bir güzel detay ise yönetmenimizin, "Katil bir gün filmi izler mi?" düşüncesiyle bu filmi çekmesi ve o meşhur final sahnesini eklemesi. Her ne kadar son şüpheli genç, "Acaba gerçek katil bu mu?" sorusunu akıllara getirse de film, gerçek olaylardan esinlenerek kurgulandığı için yönetmenimiz birebir gerçek suçluyu temsil eden bir karakter yaratmamıştı. Ayrıca, 2019 yılında yapılan DNA testleri sonucunda katil bulundu. Hapishanede tecavüz ve cinayet suçlarından yatmakta olan katil, dava zaman aşımına uğradığı için işlediği seri cinayetlerden hüküm giymedi. Ancak hapishanede olması, bir nebze de olsa adaletin sağlandığını hissettiriyor.
Memories of Murder, klasik polisiye beklentilerini yıkan, izleyicisini rahatsız eden ve zihnine kazınan bir film. Ne bir kahraman yaratıyor ne de suçluyu ortaya çıkararak tatmin edici bir kapanış sunuyor. Bunun yerine, belirsizlik ve çaresizlikle baş başa bırakıyor. İşte tam da bu yüzden, yalnızca bir suç filmi değil, insan doğasının, adaletin ve toplumun karanlık yönlerine dair derin bir keşif olarak iz bırakıyor