"Kasaba, koloni halinde yaşayan bir hayvan gibidir. Kasabanın bir sinir sistemi, bir başı, omuzları ve ayakları vardır." Bütündür -ağızda yavan bir tat bırakan ezilmiş insanlar topluluğu- Kasabada herkes belli bir biçimde davranır, kalıpları kırmaz, öteki bireylerden farklılık göstermez, büyük bir…devamı"Kasaba, koloni halinde yaşayan bir hayvan gibidir. Kasabanın bir sinir sistemi, bir başı, omuzları ve ayakları vardır." Bütündür -ağızda yavan bir tat bırakan ezilmiş insanlar topluluğu- Kasabada herkes belli bir biçimde davranır, kalıpları kırmaz, öteki bireylerden farklılık göstermez, büyük bir hastalığa tutulmaz ve alışagelmişin dışında deneylere kalkışmaz. Düzeni bozmaz ! Bilinen ve güvenilenin dışına çıkmaya çalışmak büyük günahlardandır diye bastıra bastıra anlatıyor din adamları. "Siz birer askersiniz". Tanrının askerleri. Eğer ki öğretmen iseniz bayım, kesinlikle başka bir atılım yapmamalı, öğretmen olarak kalmalı ve görevinizin başında, görev yerinizi korumalısınız. Korumadığınız takdirde düzen bozulacak ve tanrılar tarafından elbette ki cezalandırılacaksınız !
John Steinbeck' in okuduğum ilk kitabının benim için ifade ettigi anlam istemsiz bir başkaldırıydı. Fakir hayatının içinde büyük bir şansa rastgelen baş karakterimiz, fakat şansı kabullenmek istese dahi bünyesine işlenmiş o kaçınılmaz kalıplar hengamesi. Tanrılar tarafından gönderilmiş bir lütuf mu, ceza mı ikilemi. En üzüldüğüm şey ise fakirliğin getirdiği mecburiyet. İçimdeki küllenmiş ateşe bir kibrit atılmış hissiyatıyla okuduğum bu kitap basit anlaşılır bir dille benden hakkı sayılır bir puan almayı hak etti. Hemen arkasından soluklanmadan yazarın bir diğer kitabi olan "fareler ve insanlar" isimli eserini de okudum. Umut, hayaller, sınıf farkı, yaralanmalar, acı..
Atlamadan söylemek istiyorum ki bu eserlerde en sevdiğim özelliklerden biri de anlatım tarzıyla olsun konusuyla beni yerimden kaldırıp adeta ışınlanmışcasına bahsedilen mekana ve zamana götürmesiydi. Dilencilerin kıkır kıkır gülüşleri kulağımda gezindi, komşular heyecanla kapılarının önüne çıkıp dedikodu arayan fısıldaşmalara boğulduğunda arkada üçüncü bir dinleyici bendim. Fareler ve insanlar kitabında 'bir kaç inek de ben bakabilirim yardımım dokunur' diye el kaldirdim hevesle ve son sayfalarda sazlıkların arasında çömelmiş oturan bir diğer nefes yine bendim. Güzel bir tat bıraktı ağzımda bu iki eser anlayacağınız. Kısa bir dinlenme molasında keyifle okunur (:
"Derler ya, insan asla doymak bilmez diye, yüzünü verseniz ille de astarını ister dive. Bu sözler insanı kınama amacıyla söylenir, oysa insan soyunun en büyük yeteneklerinden biri, onu elindekiyle yetinen hayvanlardan üstün kılan bir yetenektir bu."
"Haber, kilisenin önünde bekleşen dilencilere herkesten önce vardı, onları keyiften kıkır kıkır güldürdü, çünkü dünyada birdenbire şansı dönen bir yoksul kadar sadakadan yana cömert adam olmadığını bilirlerdi."
"Bir kerecik konuşmuşlardı bu arada, ama konusmak salt alışkanlıklardan doğuyorsa ne gereği vardı ki. Kino, mutlulukla içini çekti, konuşma buydu işte"