Spoiler içeriyor
Kiku ve Haşi aynı yetimhanede büyüyen iki yetim çocuktur. Tuhaf bir şekilde ikisi de emanet dolabına terk edilip bulunan hatta emanet dolabına terk edilip sağ kalan tek çocuklardır. Birbirlerinin en yakın arkadaşı olan iki çocuk yetimhane dönemlerinde hep birlikte oynamışlardır.…devamıKiku ve Haşi aynı yetimhanede büyüyen iki yetim çocuktur. Tuhaf bir şekilde ikisi de emanet dolabına terk edilip bulunan hatta emanet dolabına terk edilip sağ kalan tek çocuklardır. Birbirlerinin en yakın arkadaşı olan iki çocuk yetimhane dönemlerinde hep birlikte oynamışlardır. Zayıf bünyeli ve korkak Haşi bir sürü ıvır zıvır toplayıp kendi dünyasını yarattığı bir oyun oynar. Daha güçlü ve cesur olan Kiku ise onun bu oynuna her zaman uyum sağlar.
İkili ortaokula geçmeden önce ikiz erkek çocuklar isteyen Kyuşulu bir aile tarafından evlat edinirler. Çocuklukları normal geçse de ergenlik dönemlerinde Haşi biraz tuhaflaşmaya başlar. Haşi ne olduğunu bir türlü çözemediği ama küçükken duyduğunu bildiği bir sesin peşinden koşar durur. Dahası öz annesi olabilecek biriyle ilgili bir haber izlediğinde,17 yaşında evi terk eder ve Tokyo’ya gider. Erkek kardeşi gibi gördüğü Haşi’yi bulmak isteyen Kiku da Haşi’nin peşine düşer. Tokyo’nun karmaşasında afalladığı günlerin ardından Zehir Adası diye bir bölge hakkında bir şeyler duyar.
Zehir Adası kimyasal atıklara maruz kaldığı için çevresine dikenli teller çekilip sınırlarında polislerin nöbet tuttuğu,Tokyo’nun en yüksek gökdelenlerinin yakınındaki bir bölgedir. İçerideki kimyasal atığa maruz kalanların vücutlarında korkunç yaralar çıkar ve yavaş yavaş ölürler. İçeriye girenlerin bir daha çıkmasına izin verilmez. İçeri kimsenin giremeyeceğini bilen suçlular,fahişeler ve madde bağımlıları için bir ev olmuştur Zehir Adası. Kiku Zehir Adası’nı Haşi’nin küçükken çöplerden yarattığı dünyasına benzetir ve orada olabileceğini düşünür. Zehir Adası’na girmeden önce de yolu evinde koca bir timsah besleyen,güzel model Anemone ile kesişir.
Bu emanet dolabına terk edildiği için hayata öfkeli iki gencin hikayesi. İlerlemeye çalışsalar da onlar hala dolapta olduklarını hissetmektedirler.
Kitabı şimdi bitirdim ve aslında afalladığım için kendimi pek iyi ifade edebileceğimi sanmıyorum. Ama elimden geleni yapacağım. Kitap benzersiz. Arkasını okumadan başladığım bu kitap çok ilginç yerlere gitti.
Yazımda aslında kitabın çok çok az kısmından bahsettim. Çünkü kitapta yetimhane dönemleri ya da Kyuşu’ya gittikleri zamanlar uzun uzun anlatılıyor. Sonra Tokyo macerası başlıyor. Ardından da dediğim gibi kitap hayal edemeyeceğim bir yere doğru gidiyor.
Hassas kişileri rahatsız edebilecek bir kitap. Ryu Murakami’nin çok ilginç bir kafası var.
Miso Çorbasında kitabını da okumuştum. O kan ve vahşet konusunda çok daha ileri,çok daha uç noktalara gidiyor. Ama Emanet Dolabı Bebekleri de insan zihnini anlatma konusunda bir başka ve aslında vahşet konusunda Misa Çorbasında’dan çok geride de kalmıyor.
Murakami iğrendiriyor,heyecanlandırıyor,üzüyor, meraktan çatlatıyor. Ama en çok da korkutuyor. En azından beni. Böyle düşünceleri olan birisi dahi mi olur yoksa başka bir şey mi? Kitapta anlattığı sesleri merak ettim. Yalnız o sesleri duymak ister miydim emin değilim...
Nelerden ilham almış acaba? Çünkü kitap 1980 yılında çıkmış. Böyle bir kitap yazmak için büyük bir bilgi birikimi de olması lazım bence.
Kitap 462 sayfa. Çok uzun olduğu için beni başta korkuttu ama aşırı akıcı diline ve kurgusuna kapılarak hergün 100 sayfa okumuşum. Uzun süre unutamayacağım ve etkisinden zor çıkacağım bir kitap oldu.