2. Dünya Savaşı esnasında yazılan bu kitap bize pekçok şey anlatıyor. "Bu kitabı düşen Alman bombalarının melodisine yazmaya başlamıştım, şimdi bu ikinci bölüme başlarken bombalara bir de yaylım ateşinin gürültüsü eklendi." Kitap 4 denemeden oluşuyor. ●Yazma Sebebim "Edebiyat alanındaki hırslarım…devamı2. Dünya Savaşı esnasında yazılan bu kitap bize pekçok şey anlatıyor.
"Bu kitabı düşen Alman bombalarının melodisine yazmaya başlamıştım, şimdi bu ikinci bölüme başlarken bombalara bir de yaylım ateşinin gürültüsü eklendi."
Kitap 4 denemeden oluşuyor.
●Yazma Sebebim
"Edebiyat alanındaki hırslarım sanırım en baştan beri kendimi terk edilmiş ve kıymeti bilinmemiş hissetmeme bağlıydı."
İnsanı yazmaya iten dört güdü:
1) Safi egoizm: İnsanların çoğu otuz yaşından sonra neredeyse birey olduklarını unutur ve temelde başkaları için yaşarlar.
2) Estetik merak: Hiçbir kitap estetik kaygılardan muaf değildir.
3) Tarihi içgüdü: Aktarma arzusu.
4) Siyasi emeller: Fikirleri değiştirme arzusu. Orwell, 1936'dan beri yazdığı her metnin "totalitarizm karşıtı, demokratik sosyalizm yanlısı" olduğunu söylüyor. İlk derdinin ise "duyulmak" olduğunu ekliyor. "Hayvan Çiftliği, siyasi emellerimle sanatsal emellerimi bütünleştirmeye çalıştığım ilk kitap." diyen yazar bir konuda öfkeli olmasa kitabı yazmayacağını açıklıyor. Kitap yazmak uğraşını "uzun süreli ağrılı bir hastalıkla boğuşmak" olarak tanımlıyor.
●Sanat ve Propagandanın Sınırları
"Edebiyat eleştirisi, barış kadar umutsuzluğa sürükleyen bir konu."
Victoria İngiltere'sinde kitap, para ve vaaz demekti. Yüzyılın sonlarına doğru "sanat uğruna sanat" kavramı ortaya çıktı. Bunun nedeni refah ve güven ortamıydı, yazarlar zihinsel olarak soyutlanabiliyordu. 1920'leri niteleyen yazarlar, tekniği ön plana alan yazarlardı. Teknik yenilikler önem kazanmıştı. 1930'dan sonra güven ortamı yok oldu ve kitapların neyle ilgili olduğu öyle önemli bir hal aldı ki nasıl yazıldıkları neredeyse anlamsızlaştı. Propaganda her kitaba girdi, her eserin bir amacı vardı. Genel düşünce sistemi ise Marksizm idi. 1939 civarı birçok yazar "insanın entelektüel duruşunu siyasi görüşler uğruna aslında feda edemeyeceğini" fark etti. Sanat ve propagandanın sınırları çizildi.
●Bir İdam
Orwell, Burma'da görev yaptığı esnada tanık olduğu bir idamı tasvir etmiştir. Mahkumun dar ağacına giderken dahi hayat belirtisi gösterdiğini, son ana kadar yaşadığını, boynuna ip geçirildiği anda dahi bir insan olduğunu anlatmıştır.
"Yoldaki bir su birikintisine basmamak için hafifçe yana adım attı."
"Mahkum su birikintisine basmamak için yana adım atınca sürmekte olan bir hayatı kısa kesmenin ne denli gizemli, ne denli yanlış olduğunu gördüm."
●Aslan ile Tek Boynuzlu At: Sosyalizm ve İngiliz Dehası
"Kızıl'ı tutuklayan polis Kızıl'ın savunduğu teorileri anlamıyor; anlasa zengin sınıfının özel koruması olarak durduğu konum bu kadar hoşuna gitmezdi."
"1939-1940 kışı boyunca İtalya'ya savaş malzemeleri sattılar, oysa İtalyanların baharda bize saldıracağını tüm dünya biliyordu."
"Bir noktada 'Hitlerin altında şimdikinden daha kötü durumda olmam,' diyen adamla yüzleşmeniz gerekiyor."
"İngilizler => Müslümanla Hindu'yu birbirine düşürme (...)"
"İngiltere'ye son darbeyi ancak Berlin'den gelen emirler doğrultusunda hareket eden bir İngiliz hükümeti vurabilir."
Orwell, bu denemesinde İngiltere'yi epey yakından tanımamızı sağlar. İngiltere'nin kendisi yerine başkasını savaştırma politikasından (sömürgecilik vb.) bahseder, İngiltere'nin "kendi içinde daima kavga etmesine karşın dışarıdan bir tehdit geldiğinde birlik olan bir aile" ye benzediğini söyler. "Yönetimin yanlış fertlerin elinde olduğu bir aile." İngilizlerin vatan severliğinin kolay kolay kırılamayacağını savunur ancak buna şart olarak "yeter ki ihanet etmesin kendisine İngiltere" dizesini koşar. Vatana hizmetin her türlü günahı bağışladığı algısını hiciv ediyor. Savaşta her şey mübah mıdır? Bunun cevabını açıktan vermiyor zira söz konusu İngiltere ise objektif olmak zor olsa gerek. İngiliz halkını uyurgezer insanlar olarak tanımlıyor, yazılı olmayan kültürel ögelerin ezbere bir şekilde devam ettirildiğinden dem vuruyor - acaba bundan şikayetçi midir? Yasaların ikiyüzlü olduğunu ifşa ediyor: bunlar herkese karışmak için tasarlansa da uygulamada her şeyin yapılabilmesine izin veren yasalardır. İngiltere'nin mevcut durumunu anlatırken Gelibolu hezimetini es geçmiyor. İngiltere Orwell'a göre dünyadaki en sınıf odaklı ülke ve çoğunlukla bunaklar ve budalalar tarafından yönetiliyor. Yöneticiler hakkında kurduğu şu cümle ise ülkelerin günümüzdeki mevcut halini de kapsıyor: "Toplumun halihazırdaki yapısını ancak toplumu geliştirmenin mümkün olduğunu idrak edemeyerek koruyabilirlerdi." Entellektüel kesmi, yemeklerini Paris'ten fikirlerini ise Moskova'dan almakla suçlar. Körü körüne sosyalizmi savunanları anlamış oluruz böylece. Orwell da sosyalizmi istemektedir ancak "demokratik sosyalizm" olması şartıyla. Özel mülkiyet kapitalizminin işe yaramadığı savaşta anlaşılmıştır, üreticiler ile devletin çıkarları çatışmakta ve sonuçta halk kaybetmektedir. Kapitalist ekonomide birileri kâr edebileceğini düşünmezse hiçbir şey üretilemiyor. Faşizm?: Alman faşizmi, sosyalizmden sadece savaş emellerinde verimlilik sağlayacak özellikleri ödünç alan bir tür kapitalizmdir. Herkes bir devlet çalışanı ama maaşları çok çok farklı. İngiliz Kapitalizmi işlemiyor : Ya silah ya tereyağı ! Orwell, "Pasifizm psikolojik bir tuhaflık" diyor. Başta şiddeti bütünüyle reddeden pasifistlerin sonunda Hitler'e kucak açtığını belirtiyor. "Savaş, en büyük değişim etkenidir, bireye tam da birey olmadığını fark ettirir.
☆☆Sosyalizm gelmeden savaşı kazanamayız, savaşı kazanmadan da sosyalizmi oturtamayız.
☆☆Halk kendisinin devlet olduğunu hissetmeli.
☆☆ Kamulaştırma.
☆☆Yetenekli bir çocuğun hak ettiği eğitimi alıp almayacağı hangi aileye doğduğu gibi bir tesadüfe bağlıyken demokrasiyi savunma laflarımız zırva kalıyor.
☆☆Hareketler, liderleri doğurur.