Bitmeye yakın nasıl biteceğini anlamanın verdiği ağırlık çöktü üzerime ve kalan son cümleyi de okuduktan sonra vefat ettim. Kalp diyorlar niçinine. Sonra tekrar hayata döndüm. Biraz değişmiş olarak, Martin Eden okumanın yarattığı bir değişiklik. Bu kitap edebiyattir, edebiyat bu kitaptır.…devamıBitmeye yakın nasıl biteceğini anlamanın verdiği ağırlık çöktü üzerime ve kalan son cümleyi de okuduktan sonra vefat ettim. Kalp diyorlar niçinine.
Sonra tekrar hayata döndüm. Biraz değişmiş olarak, Martin Eden okumanın yarattığı bir değişiklik.
Bu kitap edebiyattir, edebiyat bu kitaptır. Ömrüm yeterse on yıl sonra bir daha okumak isterim, bi on yıl sonra bi daha sonra bi daha sonra bi daha...
Spoiler vercem büyük ihtimalle, geliyor, hissediyorum. O yüzden uyarı.
İsmet Özel Münacaat'inda diyordu ki "hâlbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti."
Aşk her şeyi başlatan ilk nedendi, arkheydi Martin Eden için. "Aşka tapıyordu. Var oluşun yüce bir hâli, yaşamın zirvesiydi ve çok ender bulunurdu."
Ve sonra aklına koyuyor çok çalışacak ve aşkına, sevdiği kadına, onun ait olduğu burjuva sınıfına layık bir adam olacak. Martin Eden o kadar hayat dolu bir karakter ki... Hayatı seviyor, güzelliği ve ona dair her şeyi fark edip kavrayan müthiş bir zihni var. Bu "yaşama gücüyle" ve gözünde zirvelerde oturan burjuvaziye ulaşma hedefiyle çok çalışıyor Martin. insan üstü bir iradeyle çalışıyor. Günde on dokuz saatlik bir çalışma. Beş saat uyku bile çok geliyor ona. O beş saati dahi ziyan olarak görüyor. Sürekli yazıyor, oraya buraya yazılarını gönderiyor ama her seferinde reddediliyor. Yine yazıyor, bırakmıyor mücadeleyi. Zaten bu kitap mücadelenin kitabı. Martin Eden'in bitip tükenmez mücadelesi. Aşk sadece fitili yaktı. O sırada Ruth darlıyor Martin'i yazdıklarını boşa, sanki keyfi yazıyormuş gibi görüyor. Neden düzgün bir işe girmiyorsun da zamanını aylaklık ederek harcıyorsun diyor. Martin Eden günde on dokuz saat çalışıyor, Ruth'unsa bundan anladığı yok. Aylaklık olarak görüyor. En ufak bir fikri bile yok Martin' in verdiği mücadeleden. Martin Ablasına demişti ya "kendim dışında kimse bana inanmıyor." Yapayalnız bu mücadelede ama bir o kadar da sarsılmaz bir iradesi, gücü var.
Brissenden her şeye Martin'den çok önce uyanmış bu kitaptaki (Martin' den sonra) en çarpıcı karakterdi bence."Geçmişi olmayan, geleceği önündeki mezardan, bugünüyse içindeki canhıraş hayat ateşinden ibaret bir adamdı."
Martin'e nasıl bir "boşluğa tırmanış" ta olduğunu, hedeflediği şeyin (burjuvadan olmak) ne kadar nafile bir çaba olduğunu anlatmaya çalıştığı şöyle bir kısım vardı:
"Saçma sapan laflarla kafalarına sokulmuş o küçük ahlaklariyla lak lak konuşur ama yaşamaktan korkarlar. Seni seveceklerdir Martin, ama kendi küçük ahlaklarini daha çok seveceklerdir. Senin istediğinse bütün görkemiyle hayata teslim oluştur, büyük ve özgür ruhlardir, alev alev yanan kelebeklerdir, o küçük gri güveler değil."
Ve sonra sevdiği kadın dahil herkes ona sırtını dönmüşken Martin'in talihi dönüyor. Önceleri defalarca kez reddedilen yazıları şimdi yok satıyor. Martin zirveye ulaşıyor, hayallerine, çok istediği şan şöhrete ve o üst sınıfa. İşte burası kayışın koptuğu yer oluyor onun için. Kafasında dönüp duruyor, onu yiyip bitiriyor bir cümle: "Bu kitaplar yazılmıştı."
Değişen tek şey maddi durumuydu. İnsanlar onun düşüncelerine, yazılarına değer vermiyordu. Umurlarinda olan tek şey tek gerçek: cebinde para vardı artık Martin'in.
Martin Eden artık öyle bir noktadadır ki ne eskiden ait olduğu işçi sınıfına dönebilir ne de şimdiki mide bulandırıcı olarak gördüğü burjuvadan biri olabilir. Kalakalmistir öylece. Ve en nihayetinde kendince bir çözüm bulur.
Martin Eden' da hayranlık uyandırıcı birçok özellik var. Bir kere çok yakışıklı, sonra çok zeki, çok iyi kalpli , çok nazik, çok düşünceli o kadar çok çok ki harbi delikanlı bu Martin Eden. Ve bütün bunların yanında başta da demiştim hayata dört elle sarılmış biri. Yaşamayı biliyor Martin Eden, iyi bir şekilde yaşamayı. Ve sonuysa bununla, bu özelliğiyle öyle bir tezatlik taşıyor ki... Beni bu kadar sarsmasinin en büyük nedenidir bu tezatlik. Yazık, çok yazık.
Brissenden' in Martin'e, yazdığı şiirleri gösterdiği bir kısım vardı. Martin o kadar çok beğeniyordu ki şiirleri pazarlama önerisinde bulunuyordu. Brissenden ise bu teklifi reddedip "güzelliği güzellik için sev" diye nasihat etmişti Martin'e. Martin güzelliği güzellik için sevseydi, sevebilseydi acaba sonu çok daha farklı olabilir miydi diye düşünüyorum (bence evet). Bütün o insanların iki yüzlülüklerine katlanma gücünü bulabilirdi, o gemiye binip her şeyi arkasında bırakıp hayatın farklı bir yanını keşfedebilme gücüne sahip olabilirdi. Bilmiyorum, belki.
'Deniz derin ve sükunet içinde;
Uyutuyor her şeyi sinesinde;
Suya dalış, kabarcıklar ve biter,
Tek bir adımda her şey sona erer.'