Çocuk edebiyatının, hatta genel olarak çocuklara ve çocuk zihnine dair kavrayışımızın en büyük başarısızlığı, bu zihinler ile yüzleşmeyi ve onları zorlamayı bir suç olarak görmemizdir zannımca. Çocukları önce kültürlerinden koruyarak uzak tutar, onları bize göre "güvenli" bir alanda yetiştiririz; hemen…devamıÇocuk edebiyatının, hatta genel olarak çocuklara ve çocuk zihnine dair kavrayışımızın en büyük başarısızlığı, bu zihinler ile yüzleşmeyi ve onları zorlamayı bir suç olarak görmemizdir zannımca. Çocukları önce kültürlerinden koruyarak uzak tutar, onları bize göre "güvenli" bir alanda yetiştiririz; hemen ardından onlara tehlikeli ve hoşnutsuzluklarla dolu olduğu söylenen bir dünyaya hazırlıksız bir şekilde atılmalarını, üstüne üstlük böyle bir durum karşısında onlardan korkmamalarını ya da şaşırmamalarını bekleriz.
Bir yazar adayı ve akademisyen olarak benim anlayışıma göre çocuklar için yazılmış iyi bir edebiyat eseri basit, yüzeysel ya da yetişkin edebiyatının hafifletilmiş bir versiyonu değildir ve olmamalıdır da. Dünyayı daha aptal bir bakış açısıyla yeniden yazmak da değildir çocuk edebiyatı, aksine, en zorlayıcı edebi türlerden biridir. Çünkü bir yandan boş bir yazı tahtası gibi olan çocuğumuzun zihnini meşgul edip onu düşünmeye alıştırmalı, diğer yandan hayranlık uyandırmalı, keyif vermeli ve bunu arketiplere ya da bireysel yaşam deneyimlerine dayandırmadan başarmalıdır.
Misal, bir kişinin çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş yaptığı dönemde tecrübe edeceği en ufak bir ayrılık düşüncesi bile onu üzer. Çünkü edindiği bilgi birikimi, anıları ve gözlemlediği acı dolu deneyimler zihnine kök salmıştır. Fakat hepimizin bildiği üzere, çocuklar bu tür anlayışlar ile doğmaz. Onlara acı, korku ve kayıp gibi negatif duygu ve durumları öğretmek, sandığımızdan çok daha ciddi ve önemli bir meseledir. Çocuk eğitimi, hedonist ve düzensiz küçük bir yaratığın, dünyayı rasyonel bir yöntem ile değerlendirebilen bir varlığa dönüşmesi sürecidir.
Bir çocuğa canavarlardan değil, elektrik prizlerinden, köpeklerden, okuldaki disiplin cezalarından, yoksulluktan ve toplum tarafından kabul görememe korkusundan endişe duyması gerektiği öğretilir. Canavarlar, doğası gereği korkutucudur; diğer örnekler ise daha karmaşık, toplumsal, sosyal ve içsel nedenler ile korku uyandırır. Çocuklardaki cinsellik ve şiddet ile ilgili hemen hemen bütün kültürlerdeki asıl korku da bu dürtülerin doğal oluşundan kaynaklanır. Bu dürtüleri tetiklemekten kaçınırız, çünkü böylesine küçük yaratıkları bile kontrol edemeyiz biz. Kimseyi her an gözetim altında tutmamız mümkün değildir.
Bu yüzdendir ki her çocuk edebiyatı yazarı, çocuğun zihninde uzun süre dönüp dolaşacak kadar karmaşık ve düşündürücü bir iş ortaya koymalı, fakat çocuğun henüz baş edemeyeceği korkunç gerçekleri de açığa çıkarmamalıdır. Lewis Carroll bu işi, hayal dünyasını dilbilimsel ve matematiksel teoriler gibi karmaşık ve kişisel olmayan yapılar üzerine inşa ederek başarmıştır. Bu yapılar, yetişkin dünyasının belirsizliğini, karmaşıklığını ve düzenini içinde barındırır; fakat yine yetişkin bir kişinin kaotik duygusal yüklerinden uzaktır.
Bu noktada Caroll'ın başarılı eserinin, çocuk edebiyatı için biçilmiş olan bir başka önemli ölçütü karşıladığını gözlemliyoruz. Alice'in hikayesi, hem çocuklar hem de yetişkinler için eşit derecede ilgi çekici ve anlam yüklüdür. Çocuk kitaplarında derinlik sınırlandırılmamalıdır, çünkü her okuyucu, kendi kapasitesine uygun olanı bulur ve alır. Kocaman bir odayı türlü eşya ve oyuncaklar ile doldurursanız, bunu gören herhangi bir çocuk kendine uygun olan pek çok şey bulabilir ve en önemlisi, keşfeder. Fakat yine aynı odaya bir tek eşya bırakırsanız, çocuğun bulacağı şey yalnızca önceden belirlenmiş olandır. Dolayısıyla keşfetme duygusu körelir, kendini ya da kendine uygun olanı bulma ihtimali de ortadan kalkar.
Yine de unutmamalıyız ki, küçüğünden büyüğüne yazdığımız ve yazacağımız hiçbir eser, küçük bir çocuğun karşılaşacağı saf ve arı dünyanın yanında daha garip ya da sarsıcı hissettirmeyecektir. Bu konuda harekete geçmek ve faydalı bir şeyler yapmak istersek de işe, onlara Alice’i okumakla başlayabiliriz. Dış dünyanın bize öğrettiği gibi tüm köpeklerden korkmamız gerekmez. Hatta bazılarını sevmeli ve eğer cesaret edebilirsek, bundan neşe duymalıyız.