"Yazık o millete ki, dokumadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeğiyle beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer. Yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli fatihi hayırsever sanır. Yazık o millete ki, rüyasında…devamı"Yazık o millete ki, dokumadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeğiyle beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer.
Yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli fatihi hayırsever sanır.
Yazık o millete ki, rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken boyun eğer.
Yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yıkıntılar arasında kibirlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken başkaldırır.
Yazık o millete ki, Devlet adamı bir tilki, filozofu bir hokkabaz, sanatı yamama ve taklit sanatıdır.
Yazık o millete ki, yeni hükümdarını borazan sesleriyle karşılar ve bir sonraki hükümdarını da borazanlarla karşılamak için, onu yuhalayarak uğurlar.
Güçlü adamları henüz beşikteyken, bilgeleri yıllarca susturulan o millete yazık!
Ve her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık!"
Ermiş'in hemen ardından okuduğum Ermiş'in Bahçesi, yine her sayfasını alıntılayabileceğim bir şaheserdi. Tek başına okunabilir ancak ince kitaplar olduğu için her iki kitabı da okuyup anlamak çok daha iyi bir tercih olacaktır.
"Çünkü böyledir denizcilerin ve denizlerin yasası: Özgürlük mü istiyorsunuz, sise dönüşmek zorundasınız. Biçimsiz olan biçim arayışındadır her zaman, tıpkı sayısız yıldız bulutunun güneşlere ve aylara dönüşmek Istemesi gibi; şimdi katı kalıplar halinde bu adaya çıkmadan önce bunca arayışta olan bizler de, işte bundan dolayı yeniden sise dönüşmeli ve başlangıçtan bu yana her şeyi öğrenmeliyiz. Peki, kim yaşayıp yükselebilecek doruklara, tutku ve özgürlük olarak kendini parçalamadan?"
"Hayat yaşayan her şeyden daha eskidir, tıpkı güzelliğin yeryüzünde güzel doğmadan çok önce kanatlarla donatılmış olması gibi ve tıpkı hakikatin dile getirilmeden önce de hakikat olması gibi."
"Uyanıkken gördüğünüz düşlerde, siz en derin benliğinizi dinlemek için sessizliğe daldığınız zaman, düşünceleriniz kar taneleri gibi, boşluklarınızın tüm seslerini beyaz bir sessizlikle örtmek için döne döne düşerler.
Ve uyanıkken görülen düşler, kalbinizin gök ağacında tomurcuklanan ve gonca gonca açan bulutlar değil de nedir? Ve düşünceleriniz, kalbinizdeki rüzgârların tarlalara ve tepelere savurduğu taç yapraklarından başka nedir ki?"
"Daha dün, kımıldayan denizin ritmiyle sallanıyordunuz, bir kıyınız ve benliğiniz yoktu. Sonra rüzgâr, Hayatın soluğu, yüzünde ışıktan böyle bir peçe dokudu size; ardından onun eli biçim vermek için derleyip topladı sizi ve başınız yukarda yücelikleri araştırdınız. Ama deniz izledi sizi ve şarkısı daima sizinledir. Onunla akrabalık bağlarınızı unutmanıza rağmen, deniz analık hakkından sonsuza dek vazgeçmeyecek ve sizi sonsuza dek kendine çağıracaktır."
"Gerçekte, en uzun mesafe uykuda gördüğünüz ile uyanıkken gördüğünüz, sadece bir eylem olan şeyle bir arzu olan şey arasındadır."
" Ey sis, kız kardeşim, ben dünyayı çok sevdim, dünya da beni,
Çünkü onun dudaklarındaydı benim bütün
gülücüklerim ve bütün gözyaşları
benim gözlerimde
Yine de bir sessizlik uçurumu vardı aramızda
dünyanın yok etmek istemediği
Benim aşıp geçemediğim."
8/10