Geçmişi kontrol eden, geleceği kontrol eder. Şimdiyi kontrol eden de geçmişi kontrol eder.” Bu alıntı, George Orwell’in ölümsüz eseri 1984’ten. Kitabı okuyanlar hatırlayacaktır; ana karakterimiz Winston, Gerçeklik Bakanlığı’nda çalışır ve görevi, kendisine gelen bilgiler doğrultusunda geçmişte yayımlanmış haberleri, dergileri ve…devamıGeçmişi kontrol eden, geleceği kontrol eder. Şimdiyi kontrol eden de geçmişi kontrol eder.”
Bu alıntı, George Orwell’in ölümsüz eseri 1984’ten. Kitabı okuyanlar hatırlayacaktır; ana karakterimiz Winston, Gerçeklik Bakanlığı’nda çalışır ve görevi, kendisine gelen bilgiler doğrultusunda geçmişte yayımlanmış haberleri, dergileri ve gazeteleri değiştirmektir—yani geçmişi yeniden yazmaktır.
José Eduardo Agualusa’nın O Vendedor de Passados (Geçmiş Satıcısı) adlı romanı, bana sanki Winston’ın mesleğinden esinlenerek yazılmış gibi hissettirdi. Ana karakterimiz Félix Ventura bir anı tüccarı, bellek satıcısı ya da geçmiş tasarımcısıdır. Geçmişinden utanan ya da daha soylu, daha zengin, daha önemli bir geçmişe sahip olmak isteyen insanlara istedikleri geçmişi sağlayan sahte soy ağaçları oluşturur. Ancak bir gün, geçmişini Angola ile özdeşleştirmek isteyen bir yabancının kapısını çalmasıyla olaylar daha karmaşık bir hâl alır.
Roman, bireysel bir hikâye etrafında şekilleniyor ve yalnızca bu açıdan değerlendirildiğinde eksik kalan bir kurgu hissi verebilir. Ancak alt metnine odaklandığınızda, metaforlarını fark ettiğinizde ve vermek istediği mesajları irdelediğinizde, romanın çok daha derinlikli olduğunu anlıyorsunuz. Bu noktada, Agualusa’nın edebi dünyasını ve memleketi Angola’nın tarihini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Agualusa, 1960 Angola doğumlu bir yazar ve eserlerinde sıkça Angola’nın tarihine, sömürge sonrası kimlik krizine ve toplumsal hafızanın inşasına odaklanıyor. Angola, 16. yüzyıldan 1975’e kadar Portekiz sömürgesi olarak kaldı ve bağımsızlığını kazandığında da 2002’ye kadar süren bir iç savaşın pençesinden kurtulamadı. Bu uzun süren savaş, Angola’yı derin bir politik ve toplumsal parçalanmaya uğrattı; ulusal hafıza, ideolojik propagandalarla sürekli olarak yeniden inşa edildi.
Bu bağlamda Félix Ventura’nın müşterilerine sahte geçmişler sunması, Angola’nın tarihsel süreçte yaşadığı manipülasyonları yansıtan güçlü bir metafor olarak okunabilir. Félix’in müşterileri, güçlü ve saygın bir kimlik oluşturmak için geçmişlerini değiştirme ihtiyacı hissederken, Angola’da da bireyler ve devlet, kendi tarihlerini “uygun” bir biçimde yeniden yazma çabasına girişmiştir.
Ayrıca romanın anlatıcısının Félix’in evinde yaşayan bir bukalemun olması da dikkat çekici bir sembolizm içeriyor. Bukalemun, ortama uyum sağlamak için sürekli renk değiştirir; tıpkı Angola’nın siyasi ve toplumsal dinamiklere göre geçmişini ve kimliğini sürekli olarak yeniden inşa etmek zorunda kalması gibi.
Romanı tarihsel bağlamıyla değerlendirdiğimizde, derinlikli ve çok katmanlı bir eserle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Ancak sadece bireysel hikâyeye odaklanarak ele alındığında, büyülü gerçekçiliğin zayıf bir örneği gibi gelebilir. Ben, meraklı ve araştırmacı bir okuyucu olduğum için bu tarihsel ve metaforik bağlantıları yakalayarak kitabın hakkını verebildim. Ancak her okuyucudan aynı çabayı beklemek mümkün olmadığından, keşke hikâye daha güçlü bir kurgu üzerinde şekillenseydi diye düşündüm.
Bununla birlikte, kitabın dili oldukça sade ve akıcı. Merak unsuru eser boyunca canlı tutulmuş, bu da sayfaların hızla akmasını sağlıyor. Ancak anlatıcının bir bukalemun olması, yer yer okuma deneyimini kafa karıştırıcı hâle getirebilir.
Kişisel ve toplumsal kimlik meselelerine ilgi duyuyorsanız ve gerçek ile kurgu arasındaki sınırları zorlayan anlatıları seviyorsanız, bu kitaba bir şans verin.