Spoiler içeriyor
İlk gönderimi böyle bir kitapta harcadığım için kendi adıma üzgün hissediyorum. Fakat bu kitap hakkında bir şeyler yazmazsam da gerçekten içimde kalırdı. Öncelikle kitabın konusundan bahsetmek gerekirse, içinde beş hikâye bulunan bir eser. Hepiniz, kitabın adını da aldığı "Beyaz Geceler"…devamıİlk gönderimi böyle bir kitapta harcadığım için kendi adıma üzgün hissediyorum. Fakat bu kitap hakkında bir şeyler yazmazsam da gerçekten içimde kalırdı.
Öncelikle kitabın konusundan bahsetmek gerekirse, içinde beş hikâye bulunan bir eser. Hepiniz, kitabın adını da aldığı "Beyaz Geceler" hikâyesini biliyorsunuzdur. Diğer hikâyeler ise "Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca", "Noel Ağacı ve Nikâh", "Haysiyetli Hırsız" ve "Yufka Yürekli".
İlk eleştirim burada başlıyor aslında. Burada konuştuğum biri, bana bu kitabın beş hikâyesinin de birbiriyle bağlantılı olduğunu söylemişti. Bu yüzden ikinci hikâyenin sonuna kadar, hikâyelerin bir noktada birleşeceğini ve ortaya güzel bir şey çıkacağını bekledim. Çünkü kitabı o kadar çok okuyan, favorilere ekleyen, beğenen insan vardı ki… Ya ben yanlış kitabı okuyordum ya da sabırsızın tekiydim.
İkinci hikâyenin sonunda, kitaptaki hikâyelerin birbirleriyle alakası olmadığını anlamış bulundum tabii. Fakat yine de aklımı kurcalayan bir şey vardı: Neden yalnızca Beyaz Geceler hikâyesi üzerine yazılar yazılmıştı?
Her neyse, biraz da Beyaz Geceler hakkında konuşalım. Nastyenka ve Hayalperest’in sözde aşkı üzerine kurulu bir hikâye. Baştan sona kadar, olacak her olay tahmin edilebilirdi. Her şey o kadar ani ve hızlı gelişmişti ki Nastyenka’nın sevgisinin gerçek olmadığını, hikâyeyi hiç okumayan biri bile anlardı. Genelde yapılan yorumlar ve alıntılar bu hikâye üzerineydi. Bu yüzden heyecanla başladığım kitap, koca bir hayal kırıklığına dönüştü. Beni üzmekten çok sinirlendirdi.
Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca ise bir kocanın kıskançlığı üzerine kurulu bir hikâyeydi. Baş karakter Ivan Andreyeviç o kadar sinir bozucuydu ki okurken kendimi sürekli “Of, yeter, sus be adam!” derken buldum. Eğer gerçek Dostoyevski hikâyeleri böyleyse, ben Dostoyevski’yi sevmiyormuşum demektir.
Beni gerçekten etkileyen ve eğer olumlu bir yorum yapılacaksa, bu yorumun hak ettiği hikâyeler ise Noel Ağacı ve Nikâh ile Haysiyetli Hırsız oldu. İlk hikâye, bir noktada bizim toplumumuzu da anlatıyordu. Peki, bunca insan neden bu hikâye hakkında tek bir yorum yapma gereği duymamıştı?
Noel Ağacı ve Nikâh, oyun odasında oynayan 11 yaşındaki bir kız çocuğuna göz koyan yaşlı bir adamın hikâyesini anlatıyor. Adam, kafasında kıza bir fiyat biçiyor (iğrenç bir tabir, üzgünüm) ve 16 yaşına vardığında da tam da düşündüğü fiyatla ailesinden satın alıyor. Küçücük bir kız çocuğu… Bu ülkede tek başıma yaşıyormuşum gibi hissettim. Zorla, parayla evlendirilen çocuklar hakkında konuşmamanız, bu durumda olmamızın en büyük sebeplerinden biri. Evet, belki bu hikâye bizim ülkemizde ve bu çağda yazılmadı, ama en azından iki cümleyi hak eden tek hikâye buydu. Aşktan gözleriniz kör olduğu için gerçek hikâyeyi görmekte zorlanmışsınız, belli ki.
Haysiyetli Hırsız da beni üzen hikâyelerden biri oldu ve belki de bu yüzden beğendim. En azından mantık çerçevesinde, abartıya kaçmadan duygular güzel bir şekilde anlatılmıştı. İsminin de çağrıştırdığı gibi bir hırsızın hikâyesi diyebiliriz.
Son hikâye olan Yufka Yürekliyi okurken ise şok üstüne şok yaşadım. Her şeyi ne kadar da normal karşılamışsınız! Adamın arkadaşı, “Karın ikimizin karısı.” diyor ve kimse bunun hakkında bir şey demiyor mu? İnanılmazsınız. İlk iki hikâyede olduğu gibi burada da, abartılı bir duygusal yoğunluk sonucu baş karakterin hastaneye yatması, saçmalıktan ibaretti. Gerçek hayatta olmayan şeyler be bunlar!
Kitap dışı eleştirime gelirsem…
Gerçekten çoğu insanın, birçok kitabı sırf genel olarak beğenildiği için beğendiğini düşünüyorum. Popüler kültür ürünlerinin büyük çoğunluğunun aslında o kadar da iyi olmadığına kanaat getirdim. Ama biz tam bir popüler kültür kölesi olduğumuz için, sanki o şeyler çok güzelmiş gibi davranmaya bayılıyoruz, anladığım kadarıyla.
Bu kitap dışında, İnsan Ne İle Yaşar ve Genç Werther’in Acıları da popüler kültür tarafından inanılmaz bir beğeni toplasa da aslında şahane olmayan kitaplar arasında bence. En azından bu platformda, kendi düşüncelerine sahip insanların, güzel olmayan şeyleri güzel değil diye belirttiğini düşünmüştüm. Fakat yanılmışım. Her platformda olduğu gibi burada da popüler kültürün bir kölesi olan insanlar var.
Kendinize özgü düşünceleriniz olsun!