İki günlük okumadan sonra güzel bir kitabın daha sonuna geldim. Yuva tam da ihtiyacım olan kitaplardan biriydi. Belki de uzak, sessiz bir sahil kasabasında, hayatı biraz daha basitleştirerek yaşama fikri her zaman içimde bir yerlerde durduğu içindir. Az eşya, az…devamıİki günlük okumadan sonra güzel bir kitabın daha sonuna geldim. Yuva tam da ihtiyacım olan kitaplardan biriydi. Belki de uzak, sessiz bir sahil kasabasında, hayatı biraz daha basitleştirerek yaşama fikri her zaman içimde bir yerlerde durduğu içindir. Az eşya, az insan, ama bolca kendinle baş başa kalabilme fırsatı…
Kitap kapağı da tam olarak bu hissi yansıtıyor. Daha okumaya başlamadan bile hikâyenin ruhunu hissettiren, içindeki dinginliği ve melankoliyi anlatan bir kapak… O resme bakınca, anlatılan o küçük sahil kasabasının sessizliğini, rüzgârın serinliğini, denizin tuzlu kokusunu hissediyorsunuz. Yalnız ama huzurlu bir atmosfer… Tıpkı kitabın kendisi gibi, kapak da fazlalıklardan arınmış, sade ama güçlü.
Aslında hikâye tam da bu atmosferin içinde geçiyor. Orta yaşlı bir kadın, hayatında yeni bir başlangıç yapma kararı alıyor. Kızı dünyayı keşfetmeye çıkmış, eşi ise Berlin’de kalmıştır. O ise geçmişinden ve alışkanlıklarından uzaklaşarak Kuzey Denizi kıyısındaki küçük bir kasabaya taşınır. Burada ağabeyinin yanında çalışmaya başlar, yeni insanlarla tanışır ve kendi içinde bir yolculuğa çıkar. Roman, bir yandan geçmişle hesaplaşmayı ve değişimi kabul etmeyi işlerken, diğer yandan yalnızlık, aidiyet ve kendini bulma gibi temaları ele alıyor.
Romanın dili de aynı sadelikte. Gereksiz süslemeler yok, her şey tam kararında. Mekân betimlemeleri çok detaylarda boğulmadan, abartıya kaçmadan yazıldığı için rahatlıkla gözümde canlandırabildim. Yazar kelimeleri öyle dikkatli seçmiş ki az ama öz bir anlatımla tüm duyguları anlatıyor. Yuva, tam anlamıyla minimalist bir roman ama içinde taşıdığı duygular oldukça yoğundu. Okurken birçok cümlenin altını çizme ihtiyacı hissettim. Hepsi birbirinden anlamlı, birbirinden gerçekçi düşüncelerdi. Bazılarını birkaç kez dönüp tekrar tekrar okudum.
Bazı kitaplar, isimleriyle bile sizi içine çekmeyi başarır. Yuva'da onlardan biri oldu benim için. Hem adıyla hem atmosferiyle insanı düşündüren, kendi iç yolculuğuna çıkaran bir roman. Hayatın en basit anlarını bile sakince anlatan kitapları seviyorum.
Sabah kahvesinin kokusunu, sahilde bisiklet sürmenin verdiği özgürlüğü, gecenin koyu maviliğini… Tüm bunları süslemeden ama içtenlikle anlatan romanlar bende her zaman iz bırakıyor. Yuva da tam olarak böyleydi. Sakin ama derin. Dolu dolu ama hiç yorucu değil. Bittiğinde bir süre sessizce düşündüren kitaplardan… Ve sanırım ben en çok böyle kitapları seviyorum.
💌 Sonra gerçekten ikiye bölündüğümü düşündüm - bedenimin değil, daha ziyade zihnimin. Belki kalbimin. Kalbim ikiye bölünmüştü, oradaydım ve bambaşka bir yerdeydim. Çok uzaklarda başka bir yerde. Sonra geçti. Geçip gitti, öyle bir hızla geçip gitti ki yanıldığımı düşündüm.
💌 Yolculuk sabahı erken kalktım. Bir kahve içtim, sonra bir kahve daha, gökyüzü kümülüslerle kaplıydı, hava çok sıcak ve boğucuydu, hiç rüzgâr esmiyordu, fırtına öncesinde olduğu gibi. Kahve fincanını yıkadım, şofbeni kapattım, yatağımı topladım. Bütün fişleri prizlerden çıkardım, boş buzdolabının da fişini çektim, ana vanayı kapattım. Bavulumu koridora, kapının yanına koydum. balkona çıkıp bir sigara yaktım. Yağmur yağsın diye bekledim. Öğlene doğru ilk damlalar düştü, asfalttan buhar çıktı, etrafa ıslak toz ve bitki kokusu yayıldı.
Evet.
Bu kadar, sana anlatmak istediğim buydu.
💌 "Senin köklerin nerede, dedi. Ah, sanırım benim köküm yok, dedim. Bana öyle bakma. Bu çok normal. Bazı insanların kökleri vardır, bazılarının yoktur."
💌 Sanki bir suç mahalliymiş, kan gölüne dönmüş ve koca bir ekip gelip tüm izleri yok etmiş gibi eve bir boşluk hakimdi.
Tabula rasa
💌 "Detayları değil, daha ziyade ruh hallerini, mevsimleri, ışığı ya da sıcaklığı hatırlıyorum."
💌 Sevgi. Şefkat. Zor ama hayat ışığım sönmeden önce böyle bir şey yaşayabildiğim için mutluyum.
Minnettarım.
💌 Yaz bana. Ne okuduğunu, ne bulduğunu, neyi elden çıkardığını, neyi elde tuttuğunu anlat, yalnızım ve seni çok özlüyorum.
💌 İnsanlarda dinmek bilmeyen bir açlık, dinmek bilmeyen bir susuzluk var, her seferinde yiyip içebileceklerinden daha fazlasını sipariş ediyorlar, ölçüsüzler, güzel manzaranın karşısında bu güzel manzarayı son kez görüyorlarmış gibi oturuyorlar.