İzlemeyenler için The Substance i yeniden paylaşmaya karar verdim. Oscar törenine damga vurmasını bekliyorduk ama ne bu film, ne de Demi Moore gereken ilgiyi gördü... "The substance" bize gösterilen kısmıyla bir insan deneyi. Bu deneyi yapanlar, seçtikleri belli kişilere ulaşarak…devamıİzlemeyenler için The Substance i yeniden paylaşmaya karar verdim. Oscar törenine damga vurmasını bekliyorduk ama ne bu film, ne de Demi Moore gereken ilgiyi gördü...
"The substance" bize gösterilen kısmıyla bir insan deneyi. Bu deneyi yapanlar, seçtikleri belli kişilere ulaşarak onların daha iyi versiyonunu (daha genç halini) ortaya çıkaran bir serum yolluyor. Serumu enjekte edince vücudunuzda kişilik bölünmesi yaşıyorsunuz. Yani gerçek manada kendi vücudunuzda yeniden doğuyorsunuz. Bu sizin daha genç ve güzel bir haliniz oluyor. İnsanların yaşlandığını kabullenememesi ilgi, övgü ve saygıyı kaybettikten sonra nelere başvurabileceğini çok farklı bir anlatımla bize göstermişler. Aynı zamanda toplumun "güzellik algısı" konusundaki gerçek yüzünü de yansıtmışlar.
Elisabeth, şan ve şöhrete sahip (bizim tabirimizle televizyon yıldızı) bir kadın. Yaşlanınca yerine daha genç ve güzel birini almaya karar verirler. Tabi Elisabeth bu durumu kabullenemez ve bunalıma girer. Ardından The substance adındaki serumu öğrenir. Kendisinin daha güzel versiyonuna ulaşıp yeniden ilgi odağı olmak ister. Bunun için gerçek benliğinden bile vazgeçecek konuma gelir.
Filmde belli başlı mantık hataları yok değil. Kendinin daha iyi versiyonuna sahip oluyor ama zihin olarak aynı değiller. Farklı zihinlere sahip iki insan meydana geliyor. Buna rağmen o kişiyi kendi olarak kabullenip ilgi odağı olma uğraşında bulunuyor. Bu daha çok ruh hastası bir davranış gibi. Diğer bir durum ise ikinci kişilik Elisabeth den oldukça farklı. Yani tamamen başka bir insan. Kimliği bile olmayan bir insan televizyon sektöründe nasıl bu denli sorgusuz sualsiz yükselebiliyor orası da ayrı muamma. Elisabeth zaten yanlız bir kadın onu arayan soran olmadığı için ortadan kaybolması sorun olmuyor ama ikinci kişilik için çok fazla mantık hatası meydana gelmiş. Tabi anlatılanı verme açısından bunlar göz ardı edilebilir. "İlgi ve övgü için insan kendinden bile vazgeçebilir mi?" Sorusuna cevap niteliğinde olmuş. Yönetmen gereken anlatımı başarılı bir şekilde yerine getirmiş. Önemli olan yönetmenin amacına ulaşıp ulaşmaması ve bunu başarmış.
Genel itibari ile gördüğüm en yaratıcı içeriklerden birine sahip. Yaşanan mutasyonlar oldukça sıradaşıydı. Hatta biraz da mide bulandırıcı denebilir. O yüzden hazırlıklı olun derim. Beni oldukça etkilemeyi başardı ama final kısmı biraz absürt kaçmış. Anlatım tarzı "Bir rüya için ağıt" filmini andırıyor. İzleyenler o yapımın ne kadar büyüleyici olduğunu bilir. Aynı durum bu filmde de yaşanıyor.
Yerinde müzikler, sinematografi ve kamera açıları tam anlamıyla kusursuzdu. Oyuncular zaten hakkını vermiş. Demi moore bu film ile altın küre ödülü almış. Kesinlikle hak ediyordu. Oscar için de en güçlü adaylardan biriydi ama malesef popülerite kazandı.