Spoiler içeriyor
Kitaptaki baş karakterimiz modern dünyaya ayak uyduramayan ve toplumun kendisini anlamadığını düşünen bir adam. Bu adamın adını kitap boyunca öğrenemeyiz ve ögrenemeyeceğiz de. Yazar bu karakterin momologları aracılığıyla modern dünya ve insan doğası hakkında, görüşlerini ve eleştirilerini sunar bize. Tabi…devamıKitaptaki baş karakterimiz modern dünyaya ayak uyduramayan ve toplumun kendisini anlamadığını düşünen bir adam. Bu adamın adını kitap boyunca öğrenemeyiz ve ögrenemeyeceğiz de. Yazar bu karakterin momologları aracılığıyla modern dünya ve insan doğası hakkında, görüşlerini ve eleştirilerini sunar bize. Tabi ki kendini de eleştirir karakterimiz. Ayrıca toplumun, insan özgürlüğünü ve kişiliğini kısıtlayan güçlerine ve modern insanın iç dünyasındaki karmaşıklığına odaklanır.
Baş karakter, anlatıcı kendini "yeraltından" bir kişi olarak tanımlar. Kitabın adı buradan gelmektedir.
Kitabın anonim anlatıcısı kırk yaşlarında, kendine bir miktar miras kalınca emekli olabilen ve yalnız yaşayan biridir. Roman onun modern toplumdan yabancılaşmasını anlatan, kafası karışmış ve çoğunlukla çelişkili olan anılarından yani "notlarından" oluşur. Kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölüm olan "yeraltı" anlatıcı kırk yaşındayken geçiyor. Bu bölüm anlatıcının karakterine bir giriş niteliğindedir. Topluma karşı düşmanca konumunu açıklar.
Yeraltı Adam çok okumuş ve zeki biridir. Modern toplumda tüm bilinçli ve eğitimli insanların kendisi gibi mutsuz olması gerektiğine inanıyor. Felsefe onu hayal kırıklığına uğratıyor. Bazı romantik fikirleri takdir ediyor, ancak onları dünyevi görerek saçma buluyor. On dokuzuncu yüzyıl faydacılığını küçümsüyor. İnsanın birincil arzusunun, yararına olsun ya da olmasın, özgür iradesini kullanmasınfan şikâyet ediyor. Faydacılık karşısında insanın tamamen özgür olduğunu kanıtlamak için iğrenç ve verimsiz şeyler yapacağına inanıyor.
Kitabın ikinci parçası olan 'sulusepkene dair' anlatıcı yirmi dört yaşındayken yaşadığı bazı olayları anlatıyor. Bir bakıma bu bölüm, anlatıcının ilk bölümde ortaya koyduğu soyut fikirlerin pratik bir örneğini karşımıza çıkarıyor. Bu bölüm anlatıcı ile onun dünyasında yaşayan kişilerin arasındaki etkileşimi anlatıyor: askerler, eski okul arkadaşları ve fahişeler. Anlatıcı bu insanlara o kadar yabancılaşmış ki, onlarla normal bir iletişim kurmaktan aciz.
Kendi silikliği yüzünden onlara kötü davranıyor. Bunun sonucunda da pişman oluyor ve kendinden nefret ediyor.
Parkta yürürken hiç tanımadığı bı askere yol verip vermeme konusunda kafa yoruyor. Ardından, kendini istenmediği bir akşam yemeğine davet ettirirek eski okul arkadaşlarına hakaret ediyor ama onların arkadaşlığına özeniyor. Aynı akşamın ilerleyen saatlerinde anlatıcı, Liza adında genç ve çekici fahişeyi, vücüdunu satmaya devam ederse onu bekleyen korkunç kader hakkında bir konuşma yaparak kurtarmaya çalışıyor. Liza, bir kaç gün sonra anlatıcının kalitesiz dairesine gelir. Anlatıcı, Liza'nın ona acımak ve küçümsemek için bir nedeni olduğunu görür. Anlatıcı, ziyaret boyunca ona hakaret eder. Yaralı ve kafası karışmış halde onu dairesinde yalnız bırakır.
Sonuç olarak roman isimsiz ve alabildiğine yalnız bir adamı anlatır. Kitabı okurken bir çok kişi kendini anlatıcının yerine koyabilir. Onu anlayabilir, ya da nefret edebilir. Sorunların mizahi ve ironik anlatımını sevdim. Velhasıl akıcı bir eserdi. İyi akşamlar ve bol kitaplı günler dostlar...