bu salgın modern dünyadaki herhangi bir hastalıktan daha hızlı yayılıyor, hiçbir önlem alınamıyor ve günden güne şehir düşüyor caroon city, combrella şirketinden dr.jack towns konuşuyor: pahalılık, dürüstlük ve bütünlük bunlar combrella şirketini oluşturan temel niteliklerdir. geleceğimiz adına uğraştığımız projeyi yakında…devamıbu salgın modern dünyadaki herhangi bir hastalıktan daha hızlı yayılıyor, hiçbir önlem alınamıyor ve günden güne şehir düşüyor
caroon city, combrella şirketinden dr.jack towns konuşuyor:
pahalılık, dürüstlük ve bütünlük bunlar combrella şirketini oluşturan temel niteliklerdir. geleceğimiz adına uğraştığımız projeyi yakında herkes öğrenecek.
bir laboratuvar, dört doktor. masada yatırılmış cansız bir canlı.
stresli sesle "şırıngayı ver" demişti.
şırıngayı eline alan baş doktor, caroon city için yeni bir canavarı combrella adına canlandırmak üzereydi. şırıngayı doldurup canlının koluna bastırdı. gözünü açan canavarı zincirlerle tutarak önceden önlem almışlardı. canlandırıp işlerini bitirdikten sonra paketi hazırlayıp bir sedyeye koydular. dördü birden onu helikoptere taşıyordu. helikoptere binerken sedyenin altından doktorun elini çekmesiyle tek bir isim gözüktü.
code name: sirion.
gözleri hafif hafif açılıyordu ve yağan şiddetli yağmurun etkisiyle bir şeyler yapması gerektiğini hissetti. üstünü değiştirmeden uyumuştu, belki de onu değiştirmesi gerekiyordu. açık pencereye doğru yönelip dışarıya bakmasıyla yüzünün ıslanması bir oldu. içeriye tekrar yöneldikten sonra caroon city gazete haberlerine bakarken kayda değer bir şey bulamayınca banyoya yöneldi. aynaya bakıp her zamanki gibi güzel buldu kendini. hafifçe sırıtmış ve kendince gururlanmıştı. yan tarafta duran sabunluktaki yapışmış el sabunuyla elini yıkamadan önce yüzünü yıkamak istedi. eliyle yüzünü ıslattıktan sonra sabuna yönelecekken aynaya baktı. gördüklerine ilk başta inanmak istemedi. göz altları kızarmış ve şişmişti. beş saniyede böyle değişemezdi. daha yakından bakmak isterken kalp atışları hızlanıyordu. ilk önce eline bakıp sonra yüzüne yakınlaştıktan sonra tekrar aynaya baktı. damarları belirginleşmiş ve yüzü morarmıştı. tıpkı sarhoş olmuş gibi ayakta zor duruyordu. hafiften dengesini kaybeder gibi olunca belindeki colt 45'i eline aldı. aldıktan sonra titreyen elleriyle kafasına doğrulturken sendeledi ve düşürdü. ilk ve son olarak poligondaki ilk gününde aynısı başına gelmişti. gözlerini açıp kapattığında başına gelenleri hatırlayıp colt'u almak için son bir çaba verdi. ayağına giren kramplara rağmen eğilip colt'u aldı ve titreyerek kafasına götürdü. kendine 3 saniye süre verip işi bitirecekti. 3 ten geriye saymaya başladı, evet 1 olunca işi bitirecekti. hiç tereddüt etmeden hem de. 2 diyince vücudunu titreme bastı, dönüşümün etkisi mi yoksa kendi heyecanı mı bilinmezken
bire geçmesi olması gerekenden uzun sürdü. tüm bunların geçmesini istiyordu, istemsizce gözyaşları döktü. acaba kendini kontrol ediyor muydu? yoksa kontrol ediliyor muydu? daha fazla düşünmek istemeyen claire daha fazla da beklemedi. birden bir dedi ve tetiğe bastı.....
çalan telefon sesiyle çığlık atarak uykusundan uyandı. hemen yanı başındaki aynaya baktı, evet o güzel claire yerinde duruyordu. derin nefes aldı ve telefonu açıp kulağına tuttu. "claire, claire beni duyuyor musun? acil olarak oradan çıkman lazım. duyuyor musun? cevap ver."
bu sesin sahibi polis akademidesinden meslektaşı benjamin'di.
"ne demek istiyorsun ben, niye çıkacağım buradan"
hat kesiliyordu, ben son bir bağırışla "o geld.."
hat kesildi. claire telefonu yerine koyarken, kapı kırıldı. elinde mitralyöz ve ağzından akan salyaları görmeden önce claire'in gözüne daha başka bir şey takılmıştı.
code name: sirion.