İnsan, sahip olduklarıyla değil, olduğu şeyle yaşar. Bu yılı Erich Fromm ve John Steinbeck yılı ilan ettim! Evet bu iki yazarın kitapları bu sene okuma listemde fazlasıyla yer alacaklar. Bu iki yazarın kitapları hayata dair tüm bakış açılarımı yeniliyor, tazeliyor…devamıİnsan, sahip olduklarıyla değil, olduğu şeyle yaşar.
Bu yılı Erich Fromm ve John Steinbeck yılı ilan ettim! Evet bu iki yazarın kitapları bu sene okuma listemde fazlasıyla yer alacaklar. Bu iki yazarın kitapları hayata dair tüm bakış açılarımı yeniliyor, tazeliyor ve sürekli bir sorgulama haline geçiriyor beni. Daha fazla uzatmandan kitap hakkında biraz bahsedeyim.
Fromm, kitabın kalbinde iki yaşam biçimini koyuyor: “Sahip olmak” ve “olmak”. Sahip olmak, modern insanın takıntısı; daha fazla eşya, daha çok statü, daha büyük birikim peşinde koşuyoruz. Fromm bunu öyle çarpıcı bir şekilde anlatıyor ki, bir an durup kendi hayatıma baktım. “Ben ne kadar ‘şey’ biriktiriyorum?” diye sordum. “Sahip olma tutkusunun kökü korkudur” diyor Fromm, ve haklı; çünkü sahip oldukça güvende hissediyoruz, ama bu güvenlik bir yanılsama. Öte yanda “olmak” var: üretmek, sevmek, hissetmek, gerçekten yaşamak. Fromm’un bu ayrımı, adeta bir ayna; kendimi hangi tarafta gördüğümü sorgulattı.
Kitabı okurken Fromm’un insan doğasına dair gözlemleri beni derinden etkiledi. “Sahip olma modu, insanı nesnelere bağımlı kılar; olma modu ise özgürlüğe açılır” diyor. Mesela, bir çiçeğe sahip olmakla onu koklamak arasındaki farkı düşünün. Birinde elinizde bir “şey” var, diğerinde bir deneyim. Fromm, modern toplumun bizi nasıl “sahip olma” tuzağına düşürdüğünü anlatırken kapitalizmi, tüketim kültürünü ve hatta eğitimi eleştiriyor. Ama bunu bir vaaz gibi değil, sakin bir dost sohbetinde yapar gibi yazıyor.
Fromm’un felsefesi, sadece eleştiriyle sınırlı değil; bir çıkış yolu da sunuyor. “Olmak, vermektir; sahip olmak ise almaktır” alıntısı, kitabın en güzel umutlarından biri. Sevmeyi, paylaşmayı, yaratmayı öğütlüyor. Ama bunu öyle derin bir şekilde işliyor ki, sadece romantik bir ideal değil, bir yaşam pratiği olduğunu hissediyorsunuz. Kitapta, doğu felsefesinden Batı düşüncesine, Marx’tan Buddha’ya uzanan bir sentez var. Bu zenginlik, Fromm’un ne kadar geniş bir vizyona sahip olduğunu gösteriyor; okurken hem öğreniyor hem de kendinizi yeniden inşa ediyorsunuz.
Sahip Olmak Ya da Olmak, kısa ama her cümlesi dolu bir kitap. Fromm, modern insanın yalnızlığını, korkularını ve arayışlarını öyle iyi yakalamış ki, satırlarda kendimi buldum. “Yaşamak, bir sanat eserini yaratmak gibidir” diyor, ve bu cümle aklımda dönüp durdu. Kitabı bitirdiğimde, sahip olduğum şeyleri değil, olduğum insanı düşünmek istedim. Eğer siz de hayatın anlamını, tüketim çağında kaybolan özümüzü ya da sadece daha “insan” bir yaşamı merak ediyorsanız, bu kitap size sesleniyor diyebilirim.
“Ben sahip olmak için mi yaşıyorum, yoksa olmak için mi?” Fromm’un cevabı net: “Olmak, insanın kendi varlığını gerçekleştirmesidir.” Bu soruyu kendinize sormak ve cevabı aramak istiyorsanız, Sahip Olmak Ya da Olmak’ı okumalısınız.