Peş peşe izlediğim Almanya’ya iş göçü temalı üç filmden (Kara Kafa- Sarı Mercedes- Polizei) en çok bu filmin işleyişini beğendim. Film Du plakalı araçlar eşliğinde Almanya'nın işlek caddelerinden başlayıp iş ortamına bir göz atarak devam ediyor. İnsan gücü gerekmeden mekanik…devamıPeş peşe izlediğim Almanya’ya iş göçü temalı üç filmden (Kara Kafa- Sarı Mercedes- Polizei) en çok bu filmin işleyişini beğendim. Film Du plakalı araçlar eşliğinde Almanya'nın işlek caddelerinden başlayıp iş ortamına bir göz atarak devam ediyor. İnsan gücü gerekmeden mekanik sistemle çöpleri boşaltan çöp arabaları, yüksek iş güvenlikli sistematik ve nizami olan riskli iş ortamı derken sonraki sahnede iş çıkışı yere çöp atıp sigara içen Türk işçilerini görüyoruz. Burada yadırganacak, incinecek bir şey yok. Olan her neyse dümdüz göstermişler ve göstermeye devam ettiler. Elektriğin suyun olmadığı köylerden mega kentlere çıkıp gelmiş bir Türk milleti gerçeği var sonuçta. Bu anlamda kültür farklarını da çok güzel işleyen bir filmdi. Mesela Almanların iş ahlakını karakterin ağzından anlatıyor. “Adamlar dakikada kaç delik açacağını kaç vida sıkacağını hesaplamışlar. Bir deliği eksik açtın bir vidanı noksan sıktın mı bekleme olur öbür yanda ise yığılma. Ufak yanlışta övmiye kesilir. Israr edilirse gözünün yaşına bakmadan kovulursun. Bir derdin olursa maestroya söyleyeceksin ama yalan söylemeyeceksin. Gripmiş yel girmesiymiş dert edinmeyeceksin. Ama bir de sevdirdin mi kendini işine yarayacağını bilsinler gelsin deste deste paralar.” Yani çok çalışkan olmalı, dürüst çalışmalı, sonuna kadar disiplini korumalıydı. Karakterimiz eşine sadıktır. Çocukları vardır. Kimseye yan gözle bakmaz, işine odaklanmıştır. Biraz zamanın ardından köyüne eşinin çocuklarının yanına gider. Onları yanında götürmek ister. Türlü türlü güzel şeyler anlatır çocuklarına ve eşine hayaller kurdurur. Ancak onları yanında götürmesinin asıl sebebi daha çok para istemesidir. Karısını bir işte çalıştırmak, çocukları üzerinden de devletten para almak içindir. Gözünü öylesine para bürümüştür ki vardır harcamaz. Yokluktan imkansızlıktan geldiği için yokluk bilincinden çıkamaz. Oğlunun içi gide gide baktığı bisikletlerden birini almaz mesela. Üzerine iki ağır şartta çalışan ebeveynler olmalarına rağmen sırf çocuk başına para gelecek diye bir çocuk daha yapar. Diğer kız çocukları el kadarken bebek bakıcılığı yapmak zorunda kalır. Okulundan ve arkadaşlarından soyutlanır. O minik kız çocuğunun iç çekerek ağlayışları babanın kararlarını, planlarını değiştiremez. Annenin ise içine yangın düşmüştür. Geldiğine pişman olmuştur ancak kocasıyla bir türlü anlaşamamaktadır. Yaşadığı sıkıntılar altında ezilirken kendisi gibi gurbette acı içinde kalan kadınlarla tanışır. Bilinçlenmeye, aydınlanmaya, sorunlarının kökten değişebileceğini ummaya başlar. Toplantılardan eylemlerden geri durmamaktadır.