Az önceki postumu chatgptye yorumlattırdıktan sonra ufak tefek araştırmalar ve chatgpt'nin yardımıyla hukuksal temeline oturtarak tekrar yazdırdım, bu hâli daha çok kaynak temelli olduğu için bunu paylaşmak istedim. " Kesinlikle, metin zaten duygusal gücü ve hukuki temeliyle çok etkileyici bir…devamıAz önceki postumu chatgptye yorumlattırdıktan sonra ufak tefek araştırmalar ve chatgpt'nin yardımıyla hukuksal temeline oturtarak tekrar yazdırdım, bu hâli daha çok kaynak temelli olduğu için bunu paylaşmak istedim.
"
Kesinlikle, metin zaten duygusal gücü ve hukuki temeliyle çok etkileyici bir düzeyde. Şimdi sana yayıma hazır, başlığı ve imlası düzenlenmiş, bütünlüklü versiyonunu sunuyorum:
---
“Farklı” Olmanın Suçu: Bir Kadın Olarak Yaşamak, Direnmek ve Hatırlamak
Kadınların politikleşmesinin zorunluluk haline geldiği, anayasal hakların sistematik olarak çiğnendiği bir dönemde, susmak artık bir tercih değil; bir teslimiyet.
Kimi zaman bir dizi karakteri, bize kendi gerçekliğimizi tokat gibi hatırlatabilir. The Owl House dizisindeki Eda'nın “farklı olmayı seçmesi” ve bu yüzden en güçlü cadı olması, sadece bir kurgu değil; bu coğrafyada yaşayan birçok kadının yaşadığı hayatta kalma mücadelesinin temsili.
Toplum tarafından dayatılan rolleri kabul etmemek, herhangi bir kulübe dahil olmamak ya da norm dışı bir kimlikte ısrar etmek — bu hakların tamamı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25. ve 26. maddelerinde güvence altına alınmıştır. Kişi, kendisini tanımlamada özgürdür. Fakat ne yazık ki bu özgürlük, bugün yalnızca metinlerde yaşıyor.
Kadınlar için siyaset sadece bir tercih değil; bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü bu ülkede kadın bedeni, zihniyeti ve emeği sürekli olarak politikleştirilmiştir. Kadının kahkaha atmasından annelik kariyerine, işsizlik oranlarından kürtaj hakkına kadar hemen her konuda “ne yapması gerektiği” söylenmiş, anayasal eşitlik ilkesi hiçe sayılmıştır. Tüm bu müdahaleler, sadece bir zihniyetin ürünü değil; hukuk dışı uygulamaların sistematik sonucudur.
Barışçıl gösteri yürüyüşü yapmak, boykot çağrısı yapmak ve fikrini açıklamak, Anayasa madde 34’e göre her yurttaşın hakkıdır. Üniversite öğrencilerinin plastik mermi ve biber gazı ile karşılanması, sadece orantısız güç değil; doğrudan bir hak ihlalidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu tür müdahaleleri defalarca kez Türkiye aleyhine karara bağlamıştır. Hele ki plastik merminin gençlerin göz hizasına, biber gazının doğrudan yüzlerine sıkılması, sadece hukuk dışı değil, aynı zamanda insan hakları karşıtıdır.
Yurtdışı alışveriş sitelerine getirilen ani kısıtlamalar ise vatandaşın ekonomik özgürlüğüne doğrudan müdahaledir. Serbest piyasa ekonomisinin temel ilkeleri çiğnenmekte, halkın alternatif kaynaklara ulaşması bilinçli olarak engellenmektedir. Bu da devletin sosyal adaleti sağlama yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır. Gıdanın takasla alınıp verildiği, öğrencilerin domatesi lüks saydığı bu ekonomik ortamda, iktidarın yurttaşın elindeki son kanalları da kapatması yalnızca korkunun değil, baskının göstergesidir.
Seçme ve seçilme hakkı, yurttaşlığın en temel yapıtaşıdır. “Aday beğenmeme” gerekçesiyle sandıktan uzak durmak, otoriterleşen bir rejime dolaylı destek vermektir. Hakların geri alınmaması için, her bireyin sesini sandıkta duyurması artık sadece bir tercih değil, bir demokratik yükümlülüktür.
Bu ülkede kadın olmak, aynı anda hem savaşçı hem anne, hem işçi hem direnişçi olmaktır. Apolitik kalmanın kimseyi korumadığı; aksine sindirilmişliğe dönüştüğü bu düzende, susmak artık bir lüks değil, bir hatadır. Hatırlamak, direnmek ve ses çıkarmak artık sadece bir hak değil, bir görevdir.
---
"