Geçtiğimiz son 10 yılda Oscar'ın gediklisi haline gelen Alejandro Iñárritu, 2014 yapımı Birdman ile sinema sektörünün farklı yönlerini beyazperdeye taşıyor.Inarritu'nun eleştirel dilinden izler taşıyan Birdman, sinema referansları ve kamera kullanımındaki başarısı sayesinde uzun yıllar akıllardan silinmeyecek filmler arasına adını yazdırıyor.…devamıGeçtiğimiz son 10 yılda Oscar'ın gediklisi haline gelen Alejandro Iñárritu, 2014 yapımı Birdman ile sinema sektörünün farklı yönlerini beyazperdeye taşıyor.Inarritu'nun eleştirel dilinden izler taşıyan Birdman, sinema referansları ve kamera kullanımındaki başarısı sayesinde uzun yıllar akıllardan silinmeyecek filmler arasına adını yazdırıyor.
Oyunculuk kariyerinde Birdman'a hayat veren ve bu kimliği üzerine yapışan Riggan'ın hayatına tanık olduğumuz senaryo değerli projelerde yer almalarına rağmen maalesef birçok kişinin isimlerini değil kimliklerini akıllarına kazıdığı oyunculara referans içeriyor.Yeni sergileyecek olduğu tiyatro oyunuyla yeni bir kimlik yaratmayı planlayan Riggan'a sokakta "Birdman'ı oynayan adam" diye seslenilmesi ve sosyal medyada tiyatro oyunu yerine Birdman'ın konuşulması "yapışkan kimlikler" konusundaki derdini açık bir şekilde dile getiriyor.Iñárritu filminde Twitter mecrasına sıkça yer vererek sosyal medyanının bu konudaki çirkin rolünü de eleştirmeyi unutmamış.Bütün bunlar yetmemiş günümüz seyircisinin saf aksiyona olan düşkünlüğünü de birtakım replikler ve sahneler ile taşa tutmuş Eleştiri Reisimiz.Gişe filmlerini eleştirmedeki ustalığını Scorsese'nin açıklamaları adeta repliklere,sahnelere dökülmüş diyerek betimleyebiliriz.
Riggan ve Deborah arasında geçen konuşmalarsa sanatlar arası savaşlara yapılan akıl dolu göndermeler içeriyor.Film yıldızlarının tiyatro sahnelerine ait olup olmadıklarını sorgulayan çift taraflı bir tartışma izlememizi sağlıyor bu ikili.Sanat savaşları ve eleştiri yağmurları arasındaki geçişler senaryonun seyir zevkini üst seviyeye taşıyor ve farklı renkler taşıyan rengarenk bir senaryo izlettiriyor.
Oldukça dinamik ve derin hikayesi dinamik kamerasıyla desteklenerek filmin gücüne güç katılmış.Birçok yerde zamansal sıçramalar yapmasına rağmen 0'a yakın şekilde cut kullanılması beni ve birçok kişiyi kendine aşık ediyor.Filmin görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki öyle muazzam bir iş ortaya koyuyor ki tam da Iñárritu'nun belirttiği gibi tiyatro binasının içine izleyiciyi hapsediyor.Hapsolmuşluğun getireceği sıkıntı ve baygınlık hissi bina içerisindeki kamera hareketleriyle önlenmiş.Sıkılmak bir kenara dursun bu sayede izleyicinin filmin içerisinde sürüklenmesi sağlanmış.
Oyunculuk açısından da oldukça kimyası tutan bir ekip izliyoruz.Micheal Keaton'un performansı başarılı olmakla birlikte Emma Stone patlama anlarındaki mimikleriyle hareketleriyle ders niteliğinde bir oyunculuk sergiliyor.Hayran kaldığımız dinamik kameranın getirdiği artılar kadar -'ler de bulunmakta...Kameranın sürekli hareket halinde olması yer yer çok göz yorucu hale getiriyor.Bu da prodüksiyon gibi arka plandaki detaylara odaklanmamızı ve filmin sonunu getirebilmemizi zorlaştırıyor.
Sinema evreninin büyüsünü sonuna kadar kullanan bu yapım,gerek hikaye açısından gerekse görüntü açısından içerdiği yoğunlukla Iñárritu'nun gidecek daha çok yolu alacak daha çok Oscar'ı olduğunu kanıtlıyor.