Art-house film nedir, sorusunun cevabı olan filmdir. Öylesine muazzam döşenmiş bir filmdir ki, film hakkında kötü kelime edersem, çarpılırım. Öncelikle bu filmin neden herkese hitap etmediğini anlatmak ile başlamak daha doğru bir giriş olur. Efendim, bu film Art-house bir filmdir.…devamıArt-house film nedir, sorusunun cevabı olan filmdir. Öylesine muazzam döşenmiş bir filmdir ki, film hakkında kötü kelime edersem, çarpılırım.
Öncelikle bu filmin neden herkese hitap etmediğini anlatmak ile başlamak daha doğru bir giriş olur. Efendim, bu film Art-house bir filmdir. Yani, izlenme kaygısı olmadan, alışılmış formların dışına çıkılarak yapılan bağımsız bir eserdir. Neden böyle bir şey yapılıyor? Yönetmen hünerlerini göstermek için yapıyor aslında. Buradaki amaç bir kitleden para kazanmak değil daha farklı bir kitlenin ilgisini çekmek için. Requiem For a Dream mesela, tipik bir art-house filmidir.
Şimdi filme geri dönelim. Lighthouse bize aslında bir çok elementin birleşimini bize aktarıyor. Az oyuncu, az mekan kullanarak kolaya kaçıyor gibi gözükse de altında yatan anlamlar olarak, film bittikten sonra okuma zorunluluğu hissettiriyor. Film özünde bir iktidar mücadelesi filmi. Bunun yanında ayakların baş olma sevdasını anlatıyor. Bunun da yanında Lighthouse tam bir testesteron filmidir. Filmde gaz çıkarma, küfür, alkol, bağırma gibi bir çok "erkeğe özgü" şeyler, kafaya vura vura anlatıyor.
Filmin senaryosu muazzam düşünülmüş. Bir metafor altına sığınıp, metafor üzerinden ilerlemek yerine metaforu bir süs aracı kullanıp, senaryosuna dayanak sağlamış. Özellikle gerginliği kademe kademe vermesi muhteşem bir başarı. Film boyunca sürekli "ne olacak" diye merakta biraktırarak tansiyonu çıkartması ve tam da zirveye ulaştığı an da filmi boşluktan aşağı sallaması, izleyenler için muhteşem bir tecrübe oluyor. Ayrıca aralara serpiştirilen "gündelik hayat rutinleri" izleyenler için nefes almalık noktalar oluyor.
Filmin görüntüsüne gelince tam bir iki kutup bizi bekliyor. Bir kesimin bu filmi siyah-beyaz kullanması yönetmenin kolaya kaçma biçimi olarak yorumlansa da, bunlar tamamen safsata. Görüntüler full siyah beyaz olmasına rağmen, bir çok gölge-doğal ışık gibi elementlerin kullanılması filmin atmosferine inanılmaz katkı sağlıyor. Özellikle ev içinde geçen diyalogların sabit kamera ile gölge oyunları ile yapılması, bu filmin neden insanı görüntü orgazmina uğrattığını açıklıyor. Ayrıca sırf adam siz bu filmi o dönemin filmini izliyormuş hissine varın diye, gitmiş o dönemin lensleri ile çekmiş. Yani bu adam daha size ne yapsın? Hiç bir masraftan kaçınmayıp, tamamen sanatın kulu kölesi olmuş.
Filmin kadrosu ile tam bir sürprizlerle dolu. Öncelikle bekleneni karşılayan Dafoe'dan bahsedecek olursak, yine muazzam oynamış. Buna benzer bir film olan Antichrist'de, buna benzer bir rol oynayan Dafoe bu filmde de rolünü fazlasıyla başarmış. İrlanda ağzı ile kötü denizci İngilizcesi konuşması, Dafoe'nin neden muazzam bir oyuncu olduğunun cevabıdır. Gelelim filmin sürpriz yıldızına. Robert Pattinson. Yani kim derdi ki Alacakaranlığin Edward'i, Harry Potter'in Cedric'i böylesine bir filmde, Dafoe'nin altında ezilmeden oynayacak. Gerçekten beklentimin bir hayli üstünde performansı vardı. Özellikle patlama anlarında, gerçekten patlaması, sarhoş anında gerçekten sarhoş olması filmin kusursuzluğuna kusursuzluk katıyor. Yani öylesine ki bu filmden sonra adama Batman'dan teklif geldi. Düşünün yani, nasıl bir tatmin etmiş.
Ve gelelim aslan payına. Yani Robert Eggers'a. The Vvitch'deki başarısının tesadüf olmadığını kanıtlar nitelikte bir iş çıkartıyor. Ari Aster, Jordan Pelle, Julia Ducournau ile birlikte kendisi genç, önü açık ve gerilim sinemasına yepyeni boyut getirecek güçte bir yönetmen. Bu 4 yönetmen yollarından sapmaz ise gelecek 30 yıla net damgasını vuracaklarindan hiç bir şüphem yok. Özellikle Eggers'in ambiyans yaratmadaki ustalığı ve metaforlari ana malzeme değil, baharat olarak kullanması filmlerini inanılmaz güçlü yapan bir detay.
Bu uzun uzun anlattığım film, tam anlamı ile film. 2019'da Oscar'in A24 ile olan anlaşamazlığından ötürü 1 dalda bile aday göstermediği bu film, gelecek yıllarda hak ettiği değeri çatır çatır alacağından hiç bir şüphem yok. Yolun açık olsun Eggers. Çektiğin her film Oscar'a yürüsün.
15/10