Dert Dediğin Nasıl Olmalı? Arıyoruz Fesleğen'im... Hayat bir arayış , hem de sürekli . Sürekli olduğu kadar da bilinmeyen . Bazen ümitli , bazen de ümitsiz . Bazen yavaş yavaş , bazen hırçın bir dalga gibi duvarlara çarpa çarpa... Kimse…devamıDert Dediğin Nasıl Olmalı?
Arıyoruz Fesleğen'im...
Hayat bir arayış , hem de sürekli . Sürekli olduğu kadar da bilinmeyen . Bazen ümitli , bazen de ümitsiz . Bazen yavaş yavaş , bazen hırçın bir dalga gibi duvarlara çarpa çarpa...
Kimse bulunduğu durumdan memnun değil . Malı , makamı olsun olmasın herkes arıyor . Zenginler, fakirler, güçlüler, güçsüzler, iyiler, kötüler.
İnsanlar arıyor . Ama neyi? Bilmiyoruz. Çünkü bulduğumuz her şeyde, ulaştığımız her yerde aradığımızın o olmadığı ortaya çıkıyor . Tatmin olmuyoruz . Heyecan, ulaşana kadar sürüyor .
Ulaşınca da sönüyor . Yeniden başka bir şeyi
aramaya başlıyoruz .
Sanki içimizde bir kara delik var . Bütün finaller sıkıcı, bütün elde etmeler sıradan gibi . Ona yürürkenki heyecanı hiçbir sahip olma durumu karşılamıyor . Kendimize dediğimiz gibi:
- İşte bu, bu kişiyle birlikte olursam her şey yoluna girecek ...
- Evet, müdür olmak benim için bir dönüm noktası...
- Şu dersi bir vereyim , önümde hiçbir engel kalmayacak...
- Bıktım bunların bana karışmasından, eve çıkayım, hayata yeniden başlayacağım ...
İçimizde ciddi bir boşluk var ve bunu doldurmak için arayıp duruyoruz . Bir hastalık gibi . Bir salgın gibi . Doğuştan herkesin sahip olduğu bir içgüdü gibi . Ve hiçbir şey bize doyumu yaşatamayacak gibi...
Aramaktan sıkılmamamızın sebebi de hiç boş kalmıyoruz, sürekli önümüze yeni bir şey geliyor ve onu aramaya başlıyoruz .
Sevgili Fesleğen , ne arıyorsun ? Doğru yerde mi arıyorsun , yoksa olduğun yerde mi? Yoksa ne aradığını bilmiyor musun? Bilmiyorsan nasıl bulabilirsin?
Sanıyoruz ki bu kapının anahtarı para, prestij, saygınlıkta . Paralı insanlar aramıyor mu? Saygın, prestijli insanlar aramıyor mu? Etrafına bak, gazetelere, televizyonlara, haberlere bak; herkes arıyor, herkes mutsuz. Demek ki anahtar onlar değilmiş.
Başka bir şey olmalı. Artık seni doyurabilecek, lezzeti tattıkça bitmeyecek.
Büyük İskender dünyanın hâkimi olduğu gün, odasının kapılarını kapatır ve o ana kadar hiç ağlamadığı kadar ağlar. Dünyanın hâkimi adam, odada yalnız başınadır ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordur. Sesi duyan komutanlar duruma inanamamıştır.
Ne olmuştu öyle? Büyük İskender'in ağladığını daha önce hiç kimse görmemişti . O büyük bir savaşçıydı, onu ağlatabilecek bir olay olamazdı .
Çok büyük sıkıntılar çekmişti, ölümden dönmüş, ölüm yanına kadar gelmiş ama gözünden tek bir damla yaş gelmemişti o ana kadar. Umutsuz, çaresiz hiçbir anı olmamıştı. Ne olmuştu da dünyanın hâkimi olduğu vakit böyle bir duruma düşmüştü?
Kapısını çaldılar, içeri girip sordular: "Ne oldu size böyle?"
Büyük İskender , bir süre geçtikten sonra konuşmaya başlamış:
"Başardığım vakit, tam şu an bunun yenilgi olduğunu biliyorum. Şimdi görüyorum ki, dünyayı ele geçirme saçmalığına giriştiğim anda neredeysem, şimdi de tam olarak oradayım. Ve bunu şimdi anladım; çünkü ele geçirecek başka yer kalmadı. Yoksa yoluma devam ederdim, daha öteleri de fethetmeye çıkardım. Şimdi ele geçirecek yer kalmadı, yapacak bir şey yok ve bir anda kendi üzerime düştüm."
Dünyayı ele geçirsen bile, kendinle baş başa kaldığında cehennem azabı çekersin. Bu sürede ömrünü verdiğin şeye erişince kaybettiğin duyguları ve ruhunu geri kazanamazsın. Kazandığını sandığın dünya felaketin olur.
Herkes arar ama herkes bulamaz Fesleğen'im...
Sen neyi arıyorsun Fesleğen? Derdin nedir? Ne için varsın? Nereye gidiyorsun?
Derdini anlatsan ağlar mı insanlar? Duygulanır mı seninle birlikte?
Öyle bir derdin olmalı ki Fesleğen'im, anlattığın zaman dinleyenin sıkılası değil, derdini sevesi gelmeli. Dinleyenin hayatını değiştiresi gelmeli.