Kitabı almadan önce araştırdığımda 'sıkıcı bir kitap', 'bitiren var mı?', 'abartıldığını düşünüyorum' tarzında yorumlarla karşılaştım ve hatta edebiyat okuyan bir yakınım kitabı elimde görünce 'niye bunu aldın, Ahmet Hamdi Tanpınar' ın anlatımı çok sıkıcı' dedi. Fakat ben bunların hiçbirini önemsemedim…devamıKitabı almadan önce araştırdığımda 'sıkıcı bir kitap', 'bitiren var mı?', 'abartıldığını düşünüyorum' tarzında yorumlarla karşılaştım ve hatta edebiyat okuyan bir yakınım kitabı elimde görünce 'niye bunu aldın, Ahmet Hamdi Tanpınar' ın anlatımı çok sıkıcı' dedi. Fakat ben bunların hiçbirini önemsemedim ve okumaya başladım. Kitabı kısa bir sürede bitirdim ve gayet de beğendim. Yani siz siz olun kitap almadan önce araştırın tabi ama adını çok duyduğunuz ama kötü yoruma sahip kitaplara önyargılı davranmayın.
Neyse kitaba geçelim artık...
Kısaca biçeminden bahsedelim kitabın.
Kitapta Osmanlıca birçok kelime var ve ben her bilmediğim kelime çıktığında araştırdım ve kitabın üzerine not aldım. Bu sayede de Osmanlıca da olsa kelime hazinem genişlemiş oldu. Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatımı sade değil bunu inkar edemem ama anlaşılmayacak şekilde de ağır değil diye düşünüyorum. Hatta bu kitabı okuduktan başka bir kitaba başladığımda anlatımı dümdüz olduğu için beğenmedim. Kitaplarda mutlaka süslü bir anlatım bulunmalı bence. Ben bütün bunları Türk Edebiyatındaki önemli eserlere karşı önyargıları yıkmak için söylüyorum.
Size kitabın konusunu da anlatayım çok uzatmadan. Kitabın başkarakteri Hayri İrdal. 1.tekil şahısla anlatıyor kendi hayatını. Çocukluktan beri kendini etkileyen şahısları ve kendisinin onlarla münasebetlerini ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Bu kişiler Deli Seyit Lutfullah, Tunusluzade Abdüsselam Bey, Avcı Naşit Bet, Eczacı Aristidi Efendi ve Muvakkit Nuri Efendi. Ardından Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün kuruluşuna geçiliyor tabi. Bu enstitünün kuruluşunda Halit Ayarcı' nın çok önemli bir etkisi oluyor ki zaten kitabın büyük kısmında Halit Ayarcı'nın ismi ve onunla ilgili anılar geçiyor. Doktor Ramiz' i unutmayalım tabi. Size bütün şahısları anlatmam mümkün değil çünkü gerçekten kişi kadrosu çok geniş. Kitabın genel konusu bu şekilde, ayrıntılarla anlatmayı isterdim fakat ben anlatmayayım siz okuyun. Çünkü gerçekten anlatılacak bir şey değil.
Alıntılar
📍 Syf 15
Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanları o paylaşan, hülasa onun hararetiyle ısınan ve onun uzviyetinde benimseyen, yahut masanın üstünde, gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeğe alışır.
📍 Syf 25
İnsanlar niçin yalan söylerler ve iftira ederler? Benim naçiz kanaatıma göre, iftira sadece çirkin değil, aynı zamanda gülünç ve aciz bir şeydir de. İnsan tabiatı iktizasınca birbirlerini kötülemek isteyenler sadece düşmanlarının hayatlarına baksınlar, yeter. Çünkü her insanın hayatında hiçbir muhayyilenin icat edemeyeceği kadar aksaklık vardır, ve bu aksaklıklar o insanla beraber yetişmiş, büyümüş şahsı, nevi kendine mahsus şeylerdir. Kul kusursuz olmaz, sözü sırf bu gerçek için söylenmiş bir sözdür.
📍 Syf 29
***Bazen düşünürüm,ne kadar garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz;fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
📍 Syf 32
***Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur!
📍 Syf 54
Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu,yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbirleriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.
📍 Syf 112
Korku... Korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirsiniz, kime anlatabilirim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
📍 Syf 122
Niçin eskilerden bahsederken başımızı sallarız? Bu bir adet mi, gelenek mi, yoksa yeni bir hastalık mı?
📍 Syf 363
İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisini yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihinin büyük sırrı burada idi.
Kitabı abarttığımı düşünenler öyle düşünmeye devam edebilirler. Okumayanlara okumalarını tavsiye ederim.