Uyarı Film hakkında, uzun uzun inceleme olacak olup, bol bol Tarantino övülecektir. Çünkü Tarantino bu, övülmeyi hak ediyor. Yüksek ihtimal kimse okumayacak. Ama olsun Tarantino bu. Bir sinema mucizesi desek yalan olmaz. Tarantino'nun ikinci filmi olan Pulp Fiction, bütün sinemasal…devamıUyarı
Film hakkında, uzun uzun inceleme olacak olup, bol bol Tarantino övülecektir. Çünkü Tarantino bu, övülmeyi hak ediyor.
Yüksek ihtimal kimse okumayacak. Ama olsun Tarantino bu.
Bir sinema mucizesi desek yalan olmaz. Tarantino'nun ikinci filmi olan Pulp Fiction, bütün sinemasal matematiğe aykırı duruşu ile sinemanın belki de "en" farklı filmi diyebiliriz. İnanılmaz bir oyunculuk performansları, inanılmaza yakın dıştan bakınca bozuk ama kendi içerisinde muhteşem bir dinamiği olan senaryosu ile Tarantinoyu, Tarantino yapan ve her bir karesi ile ikonik olmayı başarabilmiș bir film Pulp Fiction.
Filmin başında "Pulp" tanımlaması yapan Tarantino, aslında bize filmin bir taslak olduğunun bir ince göndermesini yapıyor. Bu taslak dışarıdan ne kadar düzensiz bir yapıda görülse de, içeriği bakımdan düzensizliğin düzenini ifade ediyor, diyebiliriz.
Filmin senaryosu, hiç bir matematiğe uymuyor. Günümüz filmlerde bu matematiksizlik, filmler açısından büyük bir bela yaratsa da Tarantino gibi bi deli-dahinin elinde muhteşem bir silaha dönüşüyor. Hiç bir matematiğe dayanmayan filmin, belki de bilinen tek matematiği 3 farklı hikayenin bir döngüsü olduğu. Açılış sahnesi ile başlayan bu döngü, senaryonun oradan oraya savrulan bir yapıya ulaşmasını sağlıyor. Normal şartlarda bu büyük bir bela gibi görülse de, bu savrulma filme inanılmaz bir dinamizm katıyor. Lineer bir anlatımı "bilerek" tercih etmeyen Tarantino, belki de bu tercihinden ötürü sinemanin senaryosal anlamda en bozuk ama göze hoş gelen filmin doğmasına neden olmuştur.
Filmin görüntü yönetmenliğini yapan aynı zamanda Rezervuar Köpeklerininde görüntü yönetmeni olan Andrzej Sekuła, bu deneysel filmin bir başka deneysel kısmını yaratıyor. Sinema tarihine geçen bagaj sahnesi çekimi ile sinemaya yeni bir dil kazandıran Sekuła, yer yer ince çekim açıları ile filme bir ince merak aşılamasını sağlıyor. Ayrıca, normalde filmin gücünü düşüren "cut" ları, filmin dinamiğine uygun bir şekilde atması, filmin kesik yapısına, dinamizm katmasina neden oluyor.
Filmin oyuncu kadrosu ile tarihin en ikonik iki karakterini içinde barındırmasının yanı sıra, yan karakterleri ile de filme muhteşem bir hava katıyor. Özellikle John Travolta ile Samuel L. Jackson'un yakaladığı muhteşem dinamizm, sinema tarihinin "en iyi çifti" olmasının yolunu açıyor. Özellikle bu ikisinin, oyunculuk anlamında inanılmaz zıt karakterlerde olması, daha önce de dediğimiz gibi düzensizliğin düzenini yaratmakta. Bunun haricinde Uma Thurman'in "Mia" performansı filme güzellik katmasının yanı sıra Kill Bill'in yolunu açmaktadır. Bunun haricinde Bruce Willis, Tim Roth, Harvel Keitel gibi isimlerinde tam performans vermesi filmin oyunculuk açısından, en düzenli kısmını oluşturuyor diyebiliriz.
Filmin müzikleri ise buram buram Tarantino kokmakta. Açılış sahnesinden başlayan old scholl müzikler, filmin dönemini çok iyi yansıtmakla birlikte, filme ayrı bir renk katmaktadir.
Ve gelelim, filmin yıldızına. Hayatı bir film kiralama dükkaninda başlayan ve izlediği filmlere aşık olarak sinemayi adete tutkuya dönüştüren Tarantino benim gözümde muhteşem bir inancın hikayesi. Kendi yarattığı Dünyayi bizi de ortak etmesi ve onun düzensiz Dünyasında, düzensiz hikayeler izlememiz Tarantino'yu var eden en önemli parça diyebiliriz. Yarattığı sinema dilinden hariç olarak, yarattığı çekim tarzı, marka gibi bir çok sebep Tarantino filmlerinin ne kadar ikonik olduğunun göstergesidir belki de. Özellikle ilk 3 filmde yakaladığı muhteşem başarı ve ikoniklik daha sonraki filmlerinde başına bir parça bela olmasını ve daima o ilk üç filmi ile hatırlanmasına neden olmuştur.
Oscar'a katıldığı dönemde, belki de en büyük şanssızlığı olabilir, sinemanin kilit taşları sayılabilecek Esaretin Bedeli, Forrest Gump gibi rakiplerinin olması ve düzensizliğinin bir sonucu olarak otoritelerce en iyi film olmayı kaçıran bir film Pulp Fiction. Ama her ne olursa olsun, benim gözümde sinemayi sevmemi sağlayan, düzensizliğin aslında hiç de kötü bir şey olmadığını sinema dili ile anlatan Pulp Fiction, ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım 3 film, Dünyadaki son günlerim olsa mutlaka izleyeceğim bir film olarak kalıyor.
Bu kadar uzun yazılmayı hak eden bir film için "kısacası" tabirini kullanmak içimden gelmiyor. Benim sinemaya olan bakış açımı değiştiren ve sinemanin aslında muhteşem bir keyif alma aracına dönüşmesine sebep olan Pulp Fiction, benim için ;
Bir puan ile ifade edilemez /10