Daima Persona ve Seventh Seal ile anılan Bergman'in daha arka planda kalmış ama en muhteşem filmlerinden biri olan Autumn Sonata, buram buram Bergman psikolojisi kokan, tiradi bol ve en yoğun filmlerinden biri. Autumn Sonata, isminin hakkını veren bir film. Özü…devamıDaima Persona ve Seventh Seal ile anılan Bergman'in daha arka planda kalmış ama en muhteşem filmlerinden biri olan Autumn Sonata, buram buram Bergman psikolojisi kokan, tiradi bol ve en yoğun filmlerinden biri.
Autumn Sonata, isminin hakkını veren bir film. Özü itibariyle bir yaprak dökümü hikayesi olan film, özellikle son yarım saatinde ilerleyen muhteşem tiradlari ile sinema dünyasının en muhteşem yüzleşme filmi olmaya aday.
Filmin senaryosu, hayatı kendi içinde yaşayan Eva ile annesi Charlotte arasında geçen bir anne-kız yüzleşmesini anlatıyor. Bu yüzleşme film boyunca Kafka'nin "Babaya Mektup" kitabını hatırlamamıza neden oluyor. Eva'nin soğuk hayranlığı ile başlayan film, devamında hayranlığın aslında bir nefret hikayesine evrilmesi ile devam etmesi, şüphesiz ki bir Bergman zekasının mucizesi olarak adlandirilabilir. Daha önceki filmlerden aşina olduğumuz üzere, karşılıkli atılan uzun tiradlar filmi güçlendirmesinin yani sıra, filmi "herkese göre olmayan" bir yoğunluğa kavuşmasına neden oluyor. Belki de bu yüzden Bergman ve onun yarattığı bu sinema akımı, bugün halen geçerliliğini koruyan bir yapıya ulaşmasını sağlıyor.
Filmin görüntü yönetmenliği yapan ve Bergman'in bir çok filminde de görüntü yönetmenliğini üstlenen Sven Nykvist, bu filmde de muhteşem görsel açılar sunuyor. Filmin tek mekanda geçmesi ve tek mekanın doğal ışığını çok iyi kullanan Nykvist, filme inanılmaz bir derinlik katıyor. Bunun yanı sıra, az cut kullanması ve ani değişen dar-geniş açılar filmin dinamizm boyutunda inanılmaz bir seviyeye ulaşmasını sağlıyor.
Filmin oyuncu kadrosu, Bergman'in sağ kolu olan Liv Ullmann'in harika tiradlari filme damgasını vuruyor. Persona'da sessizliği ile muhteşem performans gösteren Ullmann'in, bu filmde ise durmadan konuşarak filmin aksiyonun üst perdeye taşıması filmin oyunculuk anlamında en olmuş kısmı olarak gösterilebilir. Bunu harici, benim gözümde kuzeyin kraliçesi olan Ingrid Bergman en az Ullmann kadar harika bir performans gösteriyor. Bergman ile bir kere çalışma fırsatı yakalayan Ingrid, keşke daha fazla filminde görseydik dedirtse de, tecrübesi ve yıllanmış hali ile filmin muhteşem seviyeye ulaşmasına neden oluyor.
Filmin müzikleri ile, buram buram sanat kokuyor desek yalan olmaz. Filmin aralarına serpiştirilen klasik müzikler, filmin sanatsal tarafını yükseltirken bir yandan da filmin nefes alma noktalarını oluşturuyor.
Bergman'in çektiği her film, bir psikolojik ansiklopedi değeri taşıyan sanat eseri olduğu aşina. Yarattığı bu sinema dili sık sık Tarvkoski ile karşılaştırılmasına neden olsa da, benim gözümde sinemanin iki ayrı kutbunu oluşturan güzide sanatçılardir.
Kısacası, insanın filmi izlerken değer yargılarını sorgulasına neden olan, buram buram kuzey soğuğu kokan bu film, Bergman'in gizli ama çok güçlü filmlerinden biri sayılabilir.
16/10