Uyarı Bu inceleme bol miktarda Haneke anlatısı içermekle beraber, yönetmenin bir önceki filmlerine bol bol atıf yapılmaktadir. Sinemanin en farklı yönetmenlerinden biridir Haneke. Onun sert ve gerçekçi dili, kendi deyimi ile "kimsenin kolayca ve içi rahat bir sekilde seyredemeyeceği filmler"…devamıUyarı
Bu inceleme bol miktarda Haneke anlatısı içermekle beraber, yönetmenin bir önceki filmlerine bol bol atıf yapılmaktadir.
Sinemanin en farklı yönetmenlerinden biridir Haneke. Onun sert ve gerçekçi dili, kendi deyimi ile "kimsenin kolayca ve içi rahat bir sekilde seyredemeyeceği filmler" yapan yönetmen katagorisine koyan ve hatta bu katagorinin ilk örneği olan yönetmen diyebiliriz. Kendisinden sonra gelen Gaspar Noe, Lars Von Trier, Yorgos Lantimos bu "rahatsız edici sinema" akımının bir diğer elementlerini oluşturmuştur.
Haneke'ye göre sinema, rahatsız edici olmak zorundadir. Çünkü Dünya fazlası ile rahatsız edicidir ve beyaz perdeye düşen görüntüsü de Dünya'yi anlatmalidir. Bu yüzden Haneke'nin hemen hemen her filmi, basit bir konuya dayanan ama içerisinde muhteşem bir huzursuzluk barındiran Pandora'nin Kutusudur.
Beyaz Bant, ismine karşıt bir film desek yalan olmaz. Beyazlığın temsil ettiği duruluk, masumluk, temizlik gibi ögelerin tam tersini bize veriyor Haneke. Adı bilinmeyen bir kasabada yaşayan insanların, kapalı kapılar ardında neler yapabileceğini, ahlak sınırlarının gözün görmediği anlarda ne kadar genişleyeceğini bize oldukça çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Bir parça Painted Bird'u andirsa da Haneke'nin orijinal dili ve tekniği filmi akranlarindan ayıran vuduculukta bir film olmasını sağlıyor.
Filmin senaryosu önceki filmlerine göre daha az vurucu ve daha az agresiflik içeriyor desek yalan olmaz. Doktorun attan düşüp, sakatlanması ile başlayan film, koy içinde yaşayan insanların aslında ne kadar kötü olabileceğini bize gösteriyor. Funny Game gibi senaryo odaklı bir film olmaması ve izlerken baskılayan bir atmosferde olmaması, filmin Haneke tarafından çekilen ama Haneke'ye hiç de yakışmayan bir profilde olmasını sağlıyor. Ama genel olarak pedofili, ensest, şiddet gibi kavramları hiç de dolaylamadan ve oldukça sıradan bir şekilde vermesi, klasik bir Haneke filmi olmasını sağlıyor.
Filmin görüntü yönetmenliğini yapan ve Haneke'nin neredeyse sağ kolu olan Christian Berger, bu filmde de beklentileri boşa çıkartmıyor. Rahatsız edici tüm elementleri uzaktan çekmesi, doğal ışığı inanılmaz doğal şekilde kullanması, filmin gücüne güç katan bir unsur olarak hafızalarda kalıyor. Özellikle, küçük kamera hareketleri ile insan yüzünden uzaklaşması, dramatik anlarda insandan uzak, soğuk bir yapıya ulaşmasını sağlıyor. Bu durum filmde aslında insanlarin hiç önemli olmadığını, dramatik olanın olaylar olduğunu bize bir ince gönderme ile hissettiriyor.
Filmin oyuncu kadrosu ise Haneke'nin belki de bir şeyler denediği bir kısım diyebiliriz. Klasik Haneke filmlerinin aksine oldukça kalabalık bir oyuncu ekibi bizleri bekliyor. Bu kalabalık oyuncu ekibinde, bir baş rol olmaması belki de filmin en olmamış yanı diyebiliriz. Kontrolün sürekli başka ellere geçmesi ve her elde kötülüğün bir başka boyutunu izlememiz, detayca güzel olsa da bütün itibari ile seyirciye geçmeyen bir kısım oluyor. Son 15 dakika bir kaç karakter sıyrılması olsa da, bütünsel anlamda malesef ki Haneke'nin bir şeyler deneyip, başarısız olduğu bir kısım oluyor.
Filmin müziği yok. Haneke'nin bir röportajında; dram filmlerde müzik kullanımını kolayıcılık olarak nitelendirmesi ve dram yükünü müziğe atmasının dramin özüne aykırı olduğunu söylemesine paralel olarak yaptığı iş ne denli başarılı olduğu bu filmde tartışılır. Ama genel itibari ile filmin gerçekçi boyutunu inanılmaz arttırdığı aşikar.
Kısacası Haneke benim gözümde Avrupa sinemasının en huzursuz adamıdır. Çektiği ilk filmden son filme kadar kalın çizgilerinin olması ve bu çizgiden hiç sapmaması benim gözümde yönetmen karakteri en sağlam olan yönetmenlerden biri yapıyor. Amour ile bir parça kendi çizgisini bozar gibi yapsa da genel anlamda her zaman için sineması, izleyenleri huzursuz etmeyi başarmıştır.
Senaryosal, oyuncusal anlamda kusurları olsa da, klasik Haneke filminin elementlerin taşıyan bu film...
Benim için;
8/10