Asya sinemasından korku filmleri, kendine has ve bu türün en sağlam örneklerinin çıktığı korku film seçkilerine ev sahipliği yapması ile ünlü bir sinema türü desek, pek de yanılmış olmayız. Özellikle Japon korku filmleri, kendi kültürünü net yansıtmasının yanında klasik iyi…devamıAsya sinemasından korku filmleri, kendine has ve bu türün en sağlam örneklerinin çıktığı korku film seçkilerine ev sahipliği yapması ile ünlü bir sinema türü desek, pek de yanılmış olmayız. Özellikle Japon korku filmleri, kendi kültürünü net yansıtmasının yanında klasik iyi ruh-kötü ruh sentezini seyirciyi yormadan ve korku noktasını hep bir üst noktaya taşıması ile ün salmıştır.
2016 yılında Güney Kore'den çıkan Goksung, hem kendi sinemasının korku türünde en iyi örneği hem de Amerikan sinemasına karşı Kore sinemasının en değerli örneklerinden biri olmayı başarmış bir filmdir. Özellikle yönetmen Na Hong-jin aldığı riskler, neden bu filmin en iyi örneklerinden biri olduğunu gayet net ortaya koymaktadir.
Filmin senaryosu, klasik bir kötü ruh filmi. Bir köyde meydana gelen korkunç ölümler ve bu ölümlerin arkasında, köye gelen yabancı bir kişinin içinde bulunan kötü ruh söylentileri filmin ana dinamizm kaynağını oluşturuyor. Fakat yönetmen Na Hong, filmi birden fazla noktasında yaydığı şüphe tohumlari, film boyunca izleyenleri şüpheye düşmesine neden oluyor. Bu şüphe dinamizmi, genel türlerine göre uzun olan filmin akıcı olmasındaki en büyük kaynak olarak gösterilebilir. Bunun haricinde filmin başlarına serpiştirilen komedi unsurları, filmin bir çeşit baharati olarak kalsa da filmin ana elementi şüpheyi hemen hemen filmin her yerinde hissediyoruz.
Filmin görüntü yönetmenliğini Parasite, Snowpiercer, Boeing gibi filmlerden tanıdığımız Kyung-Pyo Hong yapıyor. Hong'un bu filmde görüntüsel anlamda inanılmaz riskler alması, filmi diğer korku filmlerinden ayıran belki de en temel unsur olarak aklımızda yer ediyor. Geleneksel korku sinemasının aksine, jump-scare kullanmaması filmin muadillerinden ayrıştıran en büyük fark olarak gösterebiliriz. Bunun haricinde, sık sık uzun doğa çekimleri kullanması, yine bu tür filmler için pek de alışık olmadığımız bir format diyebiliriz. Özellikle uzun çekimlerin, bağlayıcı bir element olarak kullanması, filmin cut'larinin daha yuvarlak olmasına ve geçişleri dinamizm içinde yürümesine neden oluyor. Özellikle müziğin az kullanması, kameraya fazladan bir yük bindirse de Kyung-Pyo Hong 'un ustalığı, bu yükü kolayca bertaraf edebiliyor.
Filmin oyuncu kadrosu genel olarak çok başarılı olsa da, bir kişiye özellikle değinmeden geçmek olmaz. O dönem 14 yaşında olan Kim Hwan-Hee çocuk oyunculukta resmen çığır açıyor. Muhteşem bir performans sergileyen Hwan-Hee, filmin korku bölümünü muhteşemleștirmek ile kalmıyor, filmin sahip olduğu bütün dinamizm akımları içinde kilit rol oynuyor. Diğer oyuncular da filmde hiç de fena olmayan performanslar sergilese de, film bittikten sonra bile akılda kalan Hwan-Hee bu filmin yıldızı desek, pek de yanılmış olmayız.
Film müzikleri başlarda en büyük sorunlsrdan biriydi. Özellikle korku filmlerinde arka plan seslerine alışmış olan bana, ilk bir saat izlenmesi aşırı zor bir film haline getirdi. Daha sonralardan aralara serpiştirilen etnik müzikler, filmin eksik parçasını tamamlasa da, keşke biraz daha fazla olsa dedirtiyor.
Oldboy ile başlayan Kore sinemasının yükselişi, bugün halen devam ediyor. Gerek senaryo, gerekse görsel elementler bakımından gümbür gümbür geleceginin sinyallerini veriyor ve belki hatta geldi bile.
Türk sinemasının ana gelir kapısı olan korku türünün bu filmden öğreneceği çok şey olduğunu gösterdi bu film bize. Arkada dini motif olmadan, gereksiz sıçratmalari olmadan, efektlere bürünmüş karakterler olmadan da muhteşem korku nasıl çekiliri bize gösteriyor. Umarım biz de, cinlerden ve efektlerden arındırılmış lezzetli korku filmleri çıkarırız.
Uzun lafın kısası, Kore'nin en iyi korkusu olmaya aday olan bu film...
Benim için...
10/10