Martin Eden, Dünya Edebiyatı'nda efsane haline gelmiş kahramanlardan biri. Raskolnikov ya da Gregor Samsa gibi bir çoğumuzun zihninde yer ettiği muhakkak. Jack London'un ölümsüz eseri Martin Eden 2019 yılında İtalyan Sinemasına uyarlandı. Başrolünde yer alan Luca Marinelli öyle harika bir…devamıMartin Eden, Dünya Edebiyatı'nda efsane haline gelmiş kahramanlardan biri. Raskolnikov ya da Gregor Samsa gibi bir çoğumuzun zihninde yer ettiği muhakkak.
Jack London'un ölümsüz eseri Martin Eden 2019 yılında İtalyan Sinemasına uyarlandı. Başrolünde yer alan Luca Marinelli öyle harika bir iş çıkardı ki 76. Venedik Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle ayrıldı ve geçtiğimiz günlerde adaylıkları açıklanan 33. Avrupa Film Ödülleri'ne de damga vurdu. Martin Eden'in hem kitabını okumuş hem radyo tiyatrosunu dinlemiş biri olarak net şekilde söyleyebilirim ki Marinelli tam olarak kafamda hayal ettiğim Eden'di. Geniş omuzları, önüne dökülen saçları, öfkesi, şapkası, her şeyiyle Martin Eden'di.
Her ne kadar Martin Eden kitabından uyarlansa da kitapla aynı seyirde ilerlemiyor. Martin Eden bu kez İtalya'da bir gemi işçisidir. Ruth yerine Elena'ya aşıktır ancak aynı öfke, aynı tutku, aynı hırs, aynı reddediş filmdeki Martin Eden'de de vardır. Martin, bir sabah kalburüstü bir ailenin oğlunu dayak yemekten kurtarır. Kurtdığı kişi onu teşekkür etmek için evine çağırır ve o evde Elena'yla tanışır. Gördüğü ilk anda hayatının kadını olduğuna inanan Martin, Elena'ya uyum sağlamak için okumaya ve eski bıçkın hayatını geride bırakmaya karar verir. Sürekli okur ve en nihayetinde okumak Elena'nın aşkından başka bir aşk içinde peydah olur: yazmak. Okudukça yazmak, içindeki öfkeyi kağıtlara dökmek ister. Yazdıklarını belli dergilere ve gazetelere gönderir ancak gözle görülür bir ilerleme kaydedemez. O her ne kadar tutkusu olan yazmakla hemhâl olsa da Elena bu durumdan şikayetçidir. Para kazanmaması, okudukça sivrilen diliyle Martin hâlâ onun istediği erkek olamamıştır. Martin yazar ve yazdıkça elitin aslında ne denli pespaye olduğunu fark eder zamanla. Jack London bunu kitapta, "Bir zamanlar öylesine saftım ki; yüksek mevkilerde oturan, iyi evlerde yaşayan, öğrenim görmüş ve bankalarda hesapları olan insanları saygı değer kimseler sanırdım." diyerek anlatır. Bunu da aynı şekilde filmde Martin'in gözlerinde, hayal kırıklıklarında görürüz.
Kitabı okumayanlar için çok fazla bahsetmek istemiyorum ancak uyarlama tarzını ve tonunu hakikaten beğendim. Hatta film bittikten sonra "Ben artık Martin Eden izlemek istemiyorum, Martin Eden olmak istiyorum." dedim. Defalarca, döne döne birçok sahnesini tekrar tekrar izledim. Martin'in huzursuzluğunu, ateşçesine yanan gözlerini, hayata karşı dik duruşunu ve aşkını somut olarak defalarca görmek istedim ve Luca Marinelli bana istediğim her bir şeyi gösterdi. Kesinlikle izleyiniz..