Hiçbir dünyalı bu dünyaya dayanamaz ya da katlanamaz ya da inkar eder ya da yalan söyler ya da susar ya da kusar ya da kurar ya da kaçar ya da çalar ya da bozar ya da doğurur ya da boğulur…devamıHiçbir dünyalı bu dünyaya dayanamaz ya da katlanamaz ya da inkar eder ya da yalan söyler ya da susar ya da kusar ya da kurar ya da kaçar ya da çalar ya da bozar ya da doğurur ya da boğulur ya da sarhoş olur ya da aşık olur ya da durur ya da kurur ya da solar ve sorar ve kızar ve dolar ve boşalır ve kasılır ve inanır ve yaratılır ve savaşır ve yaralanır ve dener ve yanılır. Vicdan denen şey bağırsak gibidir. Sen uyurken de çalışır. Köreltsen de insaniyetini işlediğin o korkunç cinayet, çıktığın idam sehpasıdır. Sımsıkı düğüm olur boynunda, kurbanının yağlı urgan gibi elleri. Kimse katil olduğunu bilmese de, her gece kendin asarsın kâbuslarında kendini. Bağırsak vicdan gibidir. Derdin boşaltmaksa içini, kendin çekersin ipini. İnsan dener ve yanılır.
Beni etkileyen bir kitapla devam edelim bakalım. Gerek kurgusu, gerek anlatımı, gerek de sonuyla gerçekten güzeldi. Tavsiye edebileceğim bilim kurgu klasiklerinden. Kitabın anlatımı gayet yalın, zaten bilim kurgu kitabı olduğu için öyle süslü bir anlatıma gerek duyulduğunu düşünmüyorum. Ki gerek…devamıBeni etkileyen bir kitapla devam edelim bakalım. Gerek kurgusu, gerek anlatımı, gerek de sonuyla gerçekten güzeldi. Tavsiye edebileceğim bilim kurgu klasiklerinden.
Kitabın anlatımı gayet yalın, zaten bilim kurgu kitabı olduğu için öyle süslü bir anlatıma gerek duyulduğunu düşünmüyorum. Ki gerek olsa bile konusuyla bu açığı kapatmış bulunmakta (benim ne haddime).
Kitapta 2500 yılında bir grup insanın (dikkat edin hepsi bilim insanı değil, zaten başkarakterimiz gazeteci) Dünya'dan yaklaşık üç yüz ışık yılı uzakta bulunan ve bir üstdev olan Betelgeuse yıldızını araştırmak için yaptıkları yolculuk ve olaylar anlatılıyor. Araştırmacılar bu yıldızın yakınlarında gerek atmosferdeki hava oranlarıyla gerek de başka şeylerle Dünya'ya çok benzeyen bir gezegen ile karşılaşıyorlar. Tabi hepsi heyecanlı burada yaşam vardır, uzaylılar falan filan diye. Fakat yere ayak basıp etrafı biraz dolandıklarında insanları görüyorlar, ama çıplaklar. Başlarından bazı olaylar geçince anlıyorlar ki bu gezegende Dünya'daki insanların yerini maymunlar, maymunların yerini insanlar tutmuş (arkadaşlar spoiler değil tabi ki, kitabın kapağını gören herkes açıkça algılayabilir bunu). Tabi sonrasında olanlar oluyor... Başkarakterimiz Ulysse Merou bu durum karşısında neler yapacak? ¿
Kitaptaki çoğu karakterin isminin anlamlı konulması benim hoşuma gitti. Örnek verecek olursam Dünya'ya çok benzeyen gezegenin adı kız kardeş anlamına gelen Soror'du. Başka bir örnek daha vereyim. Başkarakterin adı Ulysse ve yazarın buradan da Homeros'un pek bilinen karakterine gönderme yaptığı düşünülmekte. Nova, Cornelius, Sirius gibi başka anlamlı isimler de var kitapta.
Alıntılar
"Tanık olduğum olaylara bir açıklama getirmeye çalışıyordum. Beni bekleyen umutsuzluktan kaçmak, kendime insan olduğumu, Dünya'dan gelen bir insan olduğumu, yani mantıklı, doğanın gösterdiği gizemlere akıllıca açıklamalar bulabilen bir insan olduğumu, gelişmiş maymunların kapana kıstırdığı bir hayvan olmadığımı hatırlatmak için bu zihinsel işe gereksinimim vardı. "
"Ben Ulysse Merou, kaderin bu gezegene, insanları yeniden hayata döndürmesi için yolladığı bir aracı değil miydim?"
"Haklısın Jinn. Ben de senin gibi düşünüyorum... Mantık kullanabilen insanlar mı? Zeki insanlar mı? Aklını kullanabilen insanlar mı? Hayır, bu mümkün değil; bu noktada yazar ne yazık ki maksadını aşıyor!"
Kitabın konusu gerçekten çok iyi. Benim şu ana kadar okuduğum bilim kurgu klasiklerinden en beğendiklerim arasına girer net. Sonuna gelecek olursak zaten son cümleyle bitiriyor işi. İşte kitapta beni en çok etkileyen de böyle bir kurgunun ardından böyle bir bitişin olmasıydı. Okuyun, okutturun...
Bundan sonrasından sizin için spoiler olabilecek türde birkaç fikrimi belirteceğim(aslında çok spoiler değil ama okumazsanız sizin için daha iyi olur).
Kitap hakkında kişisel fikirlerim:
-Sen ne kadar da azimlisin Ulysse Merou bee, yapmadığın şey kalmadı. (keşşşke yaptıklarına değseydi...)
-Novacığım seni pek sevemedim nedenini bilmiyorum ama...
-Profesör Antelle sana sesleniyorum, öyle kalmamalıydın!..
-Ve son olarak eyy maymunlar(kitaptakiler tabi) yapacağınızı yapmışsınız bari suçunuzu üstlenin bee!!
Kitabı almadan önce araştırdığımda 'sıkıcı bir kitap', 'bitiren var mı?', 'abartıldığını düşünüyorum' tarzında yorumlarla karşılaştım ve hatta edebiyat okuyan bir yakınım kitabı elimde görünce 'niye bunu aldın, Ahmet Hamdi Tanpınar' ın anlatımı çok sıkıcı' dedi. Fakat ben bunların hiçbirini önemsemedim…devamıKitabı almadan önce araştırdığımda 'sıkıcı bir kitap', 'bitiren var mı?', 'abartıldığını düşünüyorum' tarzında yorumlarla karşılaştım ve hatta edebiyat okuyan bir yakınım kitabı elimde görünce 'niye bunu aldın, Ahmet Hamdi Tanpınar' ın anlatımı çok sıkıcı' dedi. Fakat ben bunların hiçbirini önemsemedim ve okumaya başladım. Kitabı kısa bir sürede bitirdim ve gayet de beğendim. Yani siz siz olun kitap almadan önce araştırın tabi ama adını çok duyduğunuz ama kötü yoruma sahip kitaplara önyargılı davranmayın.
Neyse kitaba geçelim artık...
Kısaca biçeminden bahsedelim kitabın.
Kitapta Osmanlıca birçok kelime var ve ben her bilmediğim kelime çıktığında araştırdım ve kitabın üzerine not aldım. Bu sayede de Osmanlıca da olsa kelime hazinem genişlemiş oldu. Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatımı sade değil bunu inkar edemem ama anlaşılmayacak şekilde de ağır değil diye düşünüyorum. Hatta bu kitabı okuduktan başka bir kitaba başladığımda anlatımı dümdüz olduğu için beğenmedim. Kitaplarda mutlaka süslü bir anlatım bulunmalı bence. Ben bütün bunları Türk Edebiyatındaki önemli eserlere karşı önyargıları yıkmak için söylüyorum.
Size kitabın konusunu da anlatayım çok uzatmadan. Kitabın başkarakteri Hayri İrdal. 1.tekil şahısla anlatıyor kendi hayatını. Çocukluktan beri kendini etkileyen şahısları ve kendisinin onlarla münasebetlerini ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Bu kişiler Deli Seyit Lutfullah, Tunusluzade Abdüsselam Bey, Avcı Naşit Bet, Eczacı Aristidi Efendi ve Muvakkit Nuri Efendi. Ardından Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün kuruluşuna geçiliyor tabi. Bu enstitünün kuruluşunda Halit Ayarcı' nın çok önemli bir etkisi oluyor ki zaten kitabın büyük kısmında Halit Ayarcı'nın ismi ve onunla ilgili anılar geçiyor. Doktor Ramiz' i unutmayalım tabi. Size bütün şahısları anlatmam mümkün değil çünkü gerçekten kişi kadrosu çok geniş. Kitabın genel konusu bu şekilde, ayrıntılarla anlatmayı isterdim fakat ben anlatmayayım siz okuyun. Çünkü gerçekten anlatılacak bir şey değil.
Alıntılar
📍 Syf 15
Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanları o paylaşan, hülasa onun hararetiyle ısınan ve onun uzviyetinde benimseyen, yahut masanın üstünde, gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeğe alışır.
📍 Syf 25
İnsanlar niçin yalan söylerler ve iftira ederler? Benim naçiz kanaatıma göre, iftira sadece çirkin değil, aynı zamanda gülünç ve aciz bir şeydir de. İnsan tabiatı iktizasınca birbirlerini kötülemek isteyenler sadece düşmanlarının hayatlarına baksınlar, yeter. Çünkü her insanın hayatında hiçbir muhayyilenin icat edemeyeceği kadar aksaklık vardır, ve bu aksaklıklar o insanla beraber yetişmiş, büyümüş şahsı, nevi kendine mahsus şeylerdir. Kul kusursuz olmaz, sözü sırf bu gerçek için söylenmiş bir sözdür.
📍 Syf 29
***Bazen düşünürüm,ne kadar garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz;fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
📍 Syf 32
***Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur!
📍 Syf 54
Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu,yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbirleriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.
📍 Syf 112
Korku... Korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirsiniz, kime anlatabilirim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
📍 Syf 122
Niçin eskilerden bahsederken başımızı sallarız? Bu bir adet mi, gelenek mi, yoksa yeni bir hastalık mı?
📍 Syf 363
İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisini yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihinin büyük sırrı burada idi.
Kitabı abarttığımı düşünenler öyle düşünmeye devam edebilirler. Okumayanlara okumalarını tavsiye ederim.
Ya şu türk veya yabancı klasiklerin kısaltılıp saçmasapan yayınlar tarafından basılmasına bir ben mi sinir oluyorum?! Adam o kadar yazmış, sen gel kısalt hem de önemli kısımları çıkararak... Böyle bir şey olmamalı.
Bugün Necip Fazıl Kısakürek'in ölüm yıldönümü... Aramızdan çok önemli bir yazar ve şairin ayrılışının 37.yılı... İşte bu yüzden de ben de kendi çapımda bir şeyler yapmak istedim. Onun hayatını interneti açıp baktığınızda her yerde bulursunuz zaten. Ama ben onun hayatını…devamıBugün Necip Fazıl Kısakürek'in ölüm yıldönümü... Aramızdan çok önemli bir yazar ve şairin ayrılışının 37.yılı... İşte bu yüzden de ben de kendi çapımda bir şeyler yapmak istedim. Onun hayatını interneti açıp baktığınızda her yerde bulursunuz zaten. Ama ben onun hayatını şiirlerinde, romanlarında buluyorum. Bu yüzden kısa bir derleme yapacağım-çok uzun yaparsam okumak istemeyenler çıkabilir-.
🗨️ Ben onunla zindandayken oğluna yazdığı şiirle yani "Zindandan Mehmed'e Mektup" ile tanıştım. Bu şiire kalbimi verdim ben. Ne zaman okusam veya dinlesem duygulanırım... O yüzden sizle paylaşmak istedim.(şiir biraz uzun isteyenler okusun)
Zindan iki hece Mehmedim lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmedim!
Kavuşmak mı? … Belki… Daha ölmedim!
Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli…
Git ve gel… Yüz adım… Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak.
Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…
Müdür bey dert dinler bu gün maruzat!
Çatık kaş… hükümet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem…
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemiyet
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, sen öp seccadem!
Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zinda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
gömülmüş duvara, baş baş gölgeler.
Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger beynimi içtin!
Sükut… Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünya’dan nazar.
Yerinde mi acep ölü ve mezar
yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir elden kader bu emir…
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünya ya kapalı, Allah’a açık.
Dua dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu.
İplik ki incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zahir şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: davran ve boğuş!
Sen bir devsin yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!
Mehmedim sevinin başlar yüksekte!
Ölsekte sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Necip Fazıl Kısakürek
🗨️"kim var! " diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım! " cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur! " duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...
🗨️ Son olarak da çok uzun olmasın diye size bir şiirini daha okumanızı tavsiye edeceğim. Tabi ki bir şiirle olmaz iş ama ben en en en beğendiklerimi paylaşıyorum yoksa sığmaz ki buraya." Sakarya Türküsü" nü hepiniz mutlaka duymuşsunuzdur. Ama lütfen açın okuyun veya Necip Fazıl'ın kendi ağzından dinleyin.
🗨️ Son demekle bitmiyor tabi her şey. Sıra kitaplara geldi. Ben tiyatro tarzında yazılmış kitaplarını okudum daha çok. Size önerebileceğim kitaplar: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Kafa Kağıdı, Sabır Taşı (başka aklıma gelmedi maalesef ama vardı daha) Bir de "Çile" si var Necip Fazıl'ın benim kitaplığımda durur ara ara açıp okurum. Size de tavsiye ederim.
🗨️ Necip Fazıl Kısakürek'in mekanı cennet olsun. Çok büyük bir düşünürümüzü kaybettiğimizi de anlasın herkes. Onun bizlere bıraktıklarından faydalanalım.
Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm Ölümsüzlüğü tattık,bize ne yapsın ölüm -Erdem Bayazıt Dipnot: Şiirsever bir insan olarak bu platformda sadece kitap, film ve dizi değil beğendiğim çeşitli şiirleri de paylaşmayı, o şiirleri okurken hissettiklerimi sizlerin de hissetmesini…devamıÖlüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık,bize ne yapsın ölüm
-Erdem Bayazıt
Dipnot: Şiirsever bir insan olarak bu platformda sadece kitap, film ve dizi değil beğendiğim çeşitli şiirleri de paylaşmayı, o şiirleri okurken hissettiklerimi sizlerin de hissetmesini istiyorum.
En sevdiğim kitaplardan biri olan bu kitap hakkında konuşmazsam olmaz. Kitapta doğuştan yüzünde bazı sıkıntılar olan bir çocuğun okula başlaması, yaşadığı sıkıntılar ve birçok duygusal anlar anlatılıyor. Okula alışmaya çalışması, arkadaşlarının onu dışlaması ve devamı...Kitabını okuduktan sonra filmini de izlemenizi…devamıEn sevdiğim kitaplardan biri olan bu kitap hakkında konuşmazsam olmaz. Kitapta doğuştan yüzünde bazı sıkıntılar olan bir çocuğun okula başlaması, yaşadığı sıkıntılar ve birçok duygusal anlar anlatılıyor. Okula alışmaya çalışması, arkadaşlarının onu dışlaması ve devamı...Kitabını okuduktan sonra filmini de izlemenizi tavsiye ederimm.
Kitap hakkında detaylı bilgi vermek istemiyorum çünkü kısaca anlatılacak bir şey değil. Okuduğumda beni gerçekten çok etkilemişti.
📌Asıl bu kitapla ilgili değinmek istediğim bir nokta var. Lütfen artık insanları dış görünüşüne göre yargılamayı bırakın, dış görünüşe göre yorum yapmayın. Son günlerde gerçekten fazlaca karşılaştığım bir durum bu. Önce bir tanıyın o kişinin içini, ruhunu sonra yargılarsınız. Hiçbir insan dış görüşüne göre yargılanamaz, ona göre karar verilemez. Aslolan kişinin ruhen güzelliğidir.
📌"Haklı olmakla nazik olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsan nazik olmayı seç."
Bitirebildiğim tek dizi diyebilirim. Efsaaneyydii En beğendiğim replikler: 📍All lives end, all hearts are broken, caring is not advantage, Sherlock 📍Shut up everybody, shut up! Don't move, don't speak, don't breathe. I am trying to think 📍SH: Alone is what…devamıBitirebildiğim tek dizi diyebilirim. Efsaaneyydii
En beğendiğim replikler:
📍All lives end, all hearts are broken, caring is not advantage, Sherlock
📍Shut up everybody, shut up! Don't move, don't speak, don't breathe. I am trying to think
📍SH: Alone is what i have. Alone protects me.
JW: No, friends protects people
📍 I am not psychopath ı am high functioning sociopath.
Bu arada zihin sarayı tekniği de çok dikkatimi çekti hatta denemeye bile başladımm