"Can't we give ourselves one more chance? Why can't we give love that one more chance? Why can't we give love, give love, give love, give love Give love, give love, give love, give love?"
"Dalí'yi Beklerken" filminin açılış sahnesinde filmdeki politik öğeler için bir zemin oluşturuluyor, film boyunca da güç eşitsizliklerine ve üste çıkmaya çalışan insan azmi, tutkusu ve ruhuna şahit oluyoruz. Ancak gerek açılış sahnesi, gerek de filmin devamı büyük politik bir mesaj…devamı"Dalí'yi Beklerken" filminin açılış sahnesinde filmdeki politik öğeler için bir zemin oluşturuluyor, film boyunca da güç eşitsizliklerine ve üste çıkmaya çalışan insan azmi, tutkusu ve ruhuna şahit oluyoruz. Ancak gerek açılış sahnesi, gerek de filmin devamı büyük politik bir mesaj vermekten ziyade tam olarak bu insan tutkusuna ışık tutuyor; bunu yaparken de İspanya'nın güzel mavi denizleri, müziği, enfes yemek sunumlarıyla görsel ve işitsel bir şölen yaşatıyor.
Film esasında aşkı, güzelliği, hayat amacına tutunmadaki önemi, insan hayatında sanatın yerini, pes etmediğiniz sürece hayattan neler alabileceğinizi göz önüne çıkarıyor. Filmdeki karakterler birbirlerinden kimi noktalarda oldukça ayrı noktalarda olsalar da filmin vurguladığı bu konular üzerinde birleşiyorlar. Hayattaki yegane derdi Dalí'yi restoranında ağırlamak olan bir adam, yemekler ile sanatını icra eden bir şef, şefin doğrularından vazgeçmemek adına savaş veren kardeşi, en büyük dertleri özgürlük ve birbirleri olan bir grup pasifist, aşk ile ideallar arasında sıkışıp kalmış bir çift ve tabi filmin adından da anlaşılacağı üzere her ne kadar kendisi ekranda büyük bir varlık göstermese de hikayede büyük etkisi olan Dalí... Hepsinin ortak noktası aslında farklı şekillerde insan ruhunun gücünü yansıtmaları. Bu noktada onların hayatında zorluk çıkaran durumlar ve kişiler ise karakterlerimizi zayıf düşürmek yerine nihayetinde aksine arzularının daha parlak yanmasına neden oluyorlar.
Bu denli yazın güzelliğini, yaşamı ve birlikteliği yansıtan bir filmi bir yaz akşamı başkalarıyla birleşerek izlemek benim filmden daha da keyif almamı sağladı. Ayrıca filmdeki düşüp düşüp ayağa kalkma teması 20'lerinde ve hayattaki güzelliklerin yanında düşüşleri de deneyimlemekte olan bana ayrı bir dokundu ve kimi zaman hata yapıyor olsam da kendi yolumda ilerlemem gerektiğine yönelik bir ilham verdi.
Nihayetinde Dalí'nin de dediği gibi, "Yanlışlar her zaman kutsaldır. Onları hiçbir zaman düzeltmeye çalışmayın. Tam tersine, onları rasyonalize edin, bütünüyle anlayın."
Estetik olarak aşırı güzeldi. Dönemin politikası filmde (Sofia Coppola'dan beklenecek şekilde) pek işlenmemiş ancak işlenmesi amaçlanmamış da. Politik olarak tarihte böylesi kritik bir yer ve zamanda geçse de filmin amacı bir devrimi anlatmak değil de kapana kısılmış ve kendini eğlenceye…devamıEstetik olarak aşırı güzeldi. Dönemin politikası filmde (Sofia Coppola'dan beklenecek şekilde) pek işlenmemiş ancak işlenmesi amaçlanmamış da. Politik olarak tarihte böylesi kritik bir yer ve zamanda geçse de filmin amacı bir devrimi anlatmak değil de kapana kısılmış ve kendini eğlenceye vermiş bir kadını anlatmakmış gibi geldi. Ki Sofia Coppola'nın diğer filmlerinde de büyüleyici bir estetiğin ardında iyice yalnızlaşmış kızlar işlendiği için bu şaşılacak bir şey değil. Filmin estetiği hem görsel hem de işitsel olarak ne kadar içine çekici ve hoş olsa da izlerken gittikçe hapsolmuş hissediyorsunuz.
Açıkçası film zaten kişi olarak Marie Antoinette'e odaklandığı için idam sahnesinin gösterilmemesi veya direkt olarak olay filmi olarak sunulmamasını gayet yerinde buldum. Film tarihi olarak ne kadar tutarlıdır bilmiyorum ancak izlemesi keyifliydi.
Yönetmen olarak Coppola'ya yöneltilen en büyük eleştirilerden biri apolitik olma adına filmlerinin geçtiği dönemin politik dokusunu göz ardı etmesi ve filmlerinin hep beyaz elit kesimi konu alması. Aynı durum Marie Antoinette'te de mevcut. Kendi tecrübelerinden yola çıkarak film yaptığı için bunun da bir tık beklendik bir şey olduğunu düşünüyorum. Yine de bu konuda yorum yapmak izleyicinin kendisine kalmış.
"Başka insanların yüzüne bakabilmek için önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır." Ayrıcalıklı grubun bakış açısından yazılmış ve ırkçılığa karşı olmakla birlikte içinde çok boyutlu siyahi karakter barındırmayan bir kitap. Hedef kitlesinin bugünün toplumu veya azınlık…devamı"Başka insanların yüzüne bakabilmek için önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır."
Ayrıcalıklı grubun bakış açısından yazılmış ve ırkçılığa karşı olmakla birlikte içinde çok boyutlu siyahi karakter barındırmayan bir kitap. Hedef kitlesinin bugünün toplumu veya azınlık grup olmadığı düşünülürse güzel bir kitaptı. Özellikle ayrıcalıklı grubun ikiyüzlülüğünü çok güzel gözler önüne seriyor ve kitaptan çıkarılacak güzel dersler var. Yine de yazıldığı zamanın koşullarından bağımsız olarak değerlendirildiğinde günümüzde ırkçılık konusunda okutulmak için yetersiz kalabileceğini düşünüyorum.
İçeriğinden bağımsız olarak düşünülecek olursa; yazım dili akıcıydı ve olay örgüsü ilgi çekiciydi. Okurken bocaladığım pek bir yer olmadı. Asıl olayların dışında ana karakterlerin büyüyüşüne ve bakış açılarındaki değişime şahit olmak da zevkliydi.