'Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır… Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun…' Aşka aşık adamlardan...
Binlerce binlerce çocuk koşarak dokumuş benim kumaşımı hançeremdeki bu şehrin o geçimsiz mushafı vardım dayandığım parmaklığına o büyük hesapların Hazırım ey kalaycı çırakları ve güyümcüler ey rakı sürülmüş yaralarım gövdeleşin kırçıl acılarım benim gök de bir mendil takınsın boynuna benim…devamıBinlerce binlerce çocuk
koşarak dokumuş benim kumaşımı
hançeremdeki bu şehrin
o geçimsiz mushafı
vardım dayandığım parmaklığına o büyük hesapların
Hazırım ey kalaycı çırakları ve güyümcüler
ey rakı sürülmüş yaralarım gövdeleşin
kırçıl acılarım benim
gök de bir mendil takınsın boynuna
benim kağşayan umutlarım gövdeleşin
çünkü ben oraya gidiyorum : boğulmaya.
..
Bir Devrimcinin Armonikası
Büyük ağabeyim yanılıyor, deli değilim, bilerek içe döndüm, eve, ev rahimdir. ...... “Çatım akıyor,” dedim, "tıp... tıp... tıp... damlıyor.” Evlerle savaşımız savaşların çetini. "İnsan hayatı bir rahim arayışından ibarettir,” dedi Ekmel bey, “ev rahimdir. Bundandır kendimize bir ev aramamız. Evi…devamıBüyük ağabeyim yanılıyor, deli değilim, bilerek içe
döndüm, eve, ev rahimdir.
......
“Çatım akıyor,” dedim, "tıp... tıp... tıp... damlıyor.” Evlerle savaşımız savaşların çetini.
"İnsan hayatı bir rahim arayışından ibarettir,” dedi Ekmel bey, “ev rahimdir. Bundandır kendimize bir ev aramamız. Evi olan insan ne şanslı!”
......
“Geçen gün haklıydınız,” dedi Ekmel bey. "Bu evden bir kadın çekip gitmedi, düzeni götürmedi, bir kadın ihtiyarladı ve öldü. Annemdi. Uzun yaşadı. Tabiat bir kayayı nasıl törpülerse öyle öldü, yavaş yavaş ufalanarak.
Karımdan ayrıldım. Yeniden annemin rahmine -evine-geldim. Ama baktım ki olmuyor, doku tutmuyor artık.”
Bir de bulutları görürsün Bir de bulutları görürsün Bir de bulutları görürsün Köpürmüş gelen bulutları Başka ne gelir elden? Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!
Kadın sünneti, kadın bedenine yönelik en eski ve en acımasız müdahalelerden biridir. Genellikle gelenek, kültür veya ahlak adına savunulan bu uygulamanın özünde, kadının bedeni ve cinselliği üzerinde kontrol kurma isteği yatar. Kadınların doğuştan sahip olduğu haklar, "namus" ve "saflık" kavramları…devamıKadın sünneti, kadın bedenine yönelik en eski ve en acımasız müdahalelerden biridir. Genellikle gelenek, kültür veya ahlak adına savunulan bu uygulamanın özünde, kadının bedeni ve cinselliği üzerinde kontrol kurma isteği yatar. Kadınların doğuştan sahip olduğu haklar, "namus" ve "saflık" kavramları etrafında şekillenen toplumsal baskılarla ellerinden alınır.
Bu uygulamanın temel amacı, kadının cinselliğini bastırmaktır. Klitorisin veya dış genital bölgenin kesilmesi, kadının haz almasını engelleyerek onu "uygun" ve "itaatkâr" hale getirmeyi amaçlar. Erkeklerin özgürce yaşadığı bir alan olan cinsellik, kadınlar için bir tehdit unsuru olarak görülür ve kontrol altına alınmak istenir. Bu da kadınların yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da baskılanmasına neden olur.
Oysa kadın bedeni kimsenin şekillendireceği, sınırlarını çizeceği bir alan değildir. Kadın, kendi bedenine ait olmalı, onun üzerinde yalnızca kendi iradesi hüküm sürmelidir. Bir geleneğin, bir toplumun ya da bir ahlak anlayışının kurbanı olmamalıdır. Kadınlar, kendi seslerini duyurdukça, bedenleri üzerindeki hakkı geri aldıkça, bu sessizlik sona erecektir. Çünkü hiçbir kadın, kendi varlığının izlerini taşımadığı bir bedende yaşamaya mahkûm edilmemeli, hiçbir kadın, kendi hikâyesini başkalarının yazdığı bir hayata sıkışıp kalmamalıdır..
> Profesör Wright: Bir çocuk işaret eder ve ona bir kelime öğretilir. Ağaç. Daha sonra, bu ağacı diğerlerinden ayırt etmeyi öğrenir. Onun özel adını öğrenir. Ağacın altında oynar. Etrafında dans eder. Dallarının altında durur, gölge veya barınmak için. Altında öpüşür,…devamı> Profesör Wright:
Bir çocuk işaret eder ve ona bir kelime öğretilir. Ağaç. Daha sonra, bu ağacı diğerlerinden ayırt etmeyi öğrenir. Onun özel adını öğrenir. Ağacın altında oynar. Etrafında dans eder. Dallarının altında durur, gölge veya barınmak için. Altında öpüşür, altında uyur, altında evlenir. Savaşa giderken onun yanından geçer ve eve dönerken onun yanından aksayarak geçer. Bir kralın bu ağaçta saklandığı söylenir. Kabuğunda bir ruh bulunabilir. Ayırt edici yaprakları, toprak sahiplerinin mezarlarına ve anıtlarına oyulmuştur. Odunu, atalarını istiladan kurtaran gemileri inşa etmiş olabilir. Ve tüm bunlar, genel ve özel, ulusal ve kişisel, hepsi, bir şekilde, ne kadar zayıf olursa olsun, tek bir sesin söylenmesiyle çağrılır. 'Meşe.' Saksonca kelime. Proto-Cermenik. Eski Norsça'da benzerleri var. 'Eik.' Dil asla anlamsız değildir. Dil anlamdır. Tarih. Katman üstüne katman üstüne katman. Ve anlamı olmayan bir kelime nedir? Sadece bir ses.
Uzaklığın vardığı içindelik Arşınlar boyu Bir benden geçip giden Bir kendiliğinden. Halkı buğulu bir yeryüzü Nefes almış ben ardından döndükçe Yarılmış sanılır o deliliğin hükmü Kaçıncı bakır nefsin solduğu Bir bu kadar geçip giden Bir kendiliğinden. 25.12.2024
*Yedi kere ruhumu küçümsedim: İlk seferinde yükseklere çıkabileceken uyuşuk ve silikti. İkinci seferinde çolak kalmadan önce topalladığını gördüm. Üçüncüsünde zorla kolay arasında seçim şansı verildiğinde kolayı seçti. Dördüncüsünde bir kusur işledi ve içini başkalarının kusurlarıyla rahatlattı. Beşincisinde güçsüzlükten vazgeçip sabrını…devamı*Yedi kere ruhumu küçümsedim:
İlk seferinde yükseklere çıkabileceken uyuşuk ve silikti.
İkinci seferinde çolak kalmadan önce topalladığını gördüm.
Üçüncüsünde zorla kolay arasında
seçim şansı verildiğinde kolayı seçti. Dördüncüsünde bir kusur işledi ve içini başkalarının kusurlarıyla rahatlattı. Beşincisinde güçsüzlükten vazgeçip sabrını güç saydı.
Altıncısında kendi maskelerinden biri olduğunu bilmeden bir yüzün çirkinliğinden tiksindi.
Ve yedincisinde söylediği bir övgü şarkısını erdem saydı.
*Sadece büyük bir keder ya da büyük bir sevinç kendi gerçeğini ortaya çıkarabilir. Bunun için ya güneş altında çırılçıplak dans etmeli ya da çarmıhı taşımalı.
S'CVI Gördüm de göçüp giden zamanın öyküsünde Nasıla anlatılmıştır doyum olmaz varlıklar, Ölmüş sevgililer ile yiğitler övgüsünde Şiirlere güzellik ne güzellik katar, Nasıl eski kalemler güzelliği yazarmış, El ayak dudak diye, göz diye, alın diye Anladım ki onlarda bir derin…devamıS'CVI
Gördüm de göçüp giden zamanın öyküsünde
Nasıla anlatılmıştır doyum olmaz varlıklar,
Ölmüş sevgililer ile yiğitler övgüsünde
Şiirlere güzellik ne güzellik katar,
Nasıl eski kalemler güzelliği yazarmış,
El ayak dudak diye, göz diye, alın diye
Anladım ki onlarda bir derin özlem varmış
Şimdi sana kul olan güzelliği övmeye.
Onların övgüleri bugünün kehaneti,
Hepsi seni önceden anlatmayı denemiş,
Gözleriyle eğlenmiş bilmemenin laneti,
Varlığını övmeye solukları yetmemiş:
BİZ Kİ GÜZELLİĞİNİ BU ÇAĞLARDA GÖRÜRÜZ,
GÖZLERİMİZ HAYRAN DA DİLLERİMİZ ÖVGÜSÜZ.
Shakespeare.
Starry Night/Jordan Crittz