•Hi Ha Ho Naber bebeğim :) Yani ne olurdu bir gün Johnny abimiz güzel bir hatun tavlasaydı. Hep içimizde ukte kaldı. Bir de adam yakışıklı, kaslı, komik, eğlenceli daha ne istiyorsunuz kahpeler!
•Scooby Doo’nun en sevdiğim serisiydi. Her bölüm ayrı bir macera ayrı bir heyecan. Bölüm sonunda ise her canavar aslında bir insan çıkardı. Çok güzeldi -Scooby dooby doo where are you… 🥲
1-The Godfather serisi 2-Yüzüklerin Efendisi serisi 3-Star Wars serisi (ilk 6 film ve bir ara film yapmıştılar. Yıldız yok edicisinin planlarının çalındığı. ) 4-Memento 5-Cesur Yürek 6-Se7en 7-Kara Şövalye serisi 8-Titanik 9-Er Ryan’ı Kurtarmak 10-Fury 11-Snatch 12-Diktatör 13-Zindan adası 14-Gün…devamı1-The Godfather serisi
2-Yüzüklerin Efendisi serisi
3-Star Wars serisi (ilk 6 film ve bir ara film yapmıştılar. Yıldız yok edicisinin planlarının çalındığı. )
4-Memento
5-Cesur Yürek
6-Se7en
7-Kara Şövalye serisi
8-Titanik
9-Er Ryan’ı Kurtarmak
10-Fury
11-Snatch
12-Diktatör
13-Zindan adası
14-Gün Doğmadan serisi
15-Prestij
16-Contratiempo
17-Hayat Güzeldir
18-Sıkıysa Yakala
En sevdiğim filmler… Senaryosu, oyunculuklar, konu işlenişi, atmosfer, projeksiyon, gerçekçilik, tempo, seyir zevki her bakımdan benden tam not almayı başarmıştır.
Spoiler içeriyor
•Baba III sinema tarihinin başyapıtlarından biri olan Baba serisinin üçüncü ve son filmi. Ailenin lideri olan Michael Corleone artık 60’ına geldiği için kendisine yeni bir varis aramaktadır. Kendisi yeraltı dünyasından çekilecek ve ailesinin suç dünyasıyla ile olan bağlarını da koparacaktır.…devamı•Baba III sinema tarihinin başyapıtlarından biri olan Baba serisinin üçüncü ve son filmi. Ailenin lideri olan Michael Corleone artık 60’ına geldiği için kendisine yeni bir varis aramaktadır. Kendisi yeraltı dünyasından çekilecek ve ailesinin suç dünyasıyla ile olan bağlarını da koparacaktır. Varis olarak gözünü kestirdiği kişi ise Vincent(Andy Garcia)’dır. Fakat olaylar Michael’ın umduğu gibi gitmez ve yeni hesaplaşmalar ve oyunlar baş gösterir...
•Baba 3 filmini serinin son filmi olarak çok başarılı ve kaliteyi devam ettiren bir film olarak gördüm. Serinin en kısa filmi olmasına rağmen hiç sıkıcı değil. Başlardaki tempo yavaş olsa da acaba 1. ve 2. film gibi olmayacak mı diye sorular belirse de ilerleyen aşamalarda film kendini iyi topluyor ve tam odaklanmayla izlememizi sağlıyor. Uzun bir aradan sonra 16 yıl sonra 1990'da çekilen bir film, o yüzden Don Carlione ailesindeki bir nevi kuşak değişimini ve aile yönetimine kimlerin dahil olduğunu anlatan bir film olmuş. Filmin en başında ya kim eksik falan diyorsunuz. Sonra Avukatımız Tom nam-ı diğer Vito Carleone'nin üvey oğlunun olmadığını görüyorsunuz. Güç eksikliğini hissediyorsunuz filmde ; çünkü gerçekten önemli ve her aşamada yer alan bir karakter olduğunu görüyoruz. Tom hagen'ın oğlunun Papalıkta papaz olduğunu görüyorsunuz. Baba 3'ün tartışmasız yıldızı Vincent karakteriyle Andy Garcia’dır. Vincent başlarda babası gibi Santino( Sonny ) gibi fevri ve kavgacı olduğunu görüyoruz. Çabuk harcanır diye düşünürken karakter oyun kuruculuğu, sezgisi, atılganlı, liderliği, düşmanlarını tuzağa çekebilmesiyle 3. kuşak babalığa yükseliyor diyebiliriz. Sonny'nin babalığı kısa ve zaten yarım yamalak olmuştu. Vito Carleone, Michael Carleone'den Sonra adeta 3. nesil Carleone benim dedi Vincent ; bir bakıma Sonny'nin yarım kalan babalık arzusunu Vincent tamamladı. Andy GARCİA Oyunculuğu ile tam yıldızı hak ediyor. Yönetmenimiz aynı Francis Ford Cappolo iyi ki değişmemiş; yoksa aynı tadı bulamazdık. Senaryo'yu tabii ki Mario Puzo ile yapmaları filmin serinin son filmi olması itibariyle benim gözümde gelmiş geçmiş en iyi film serisi haline getirdi. Mary Carleone karakteri için kendi kızı Sofia Coppola'ya torpil geçmese iyi olurmuş. Sofia Coppola kötü değildi özellikle dans sahnesinde ama daha etkili oyunculuk da gösterebilirdi tabii. Joey Zasa'nın tuzağa düşürüldüğü dini ritüel sahnesi bana Vito Corleone’nin ilk cinayetini işlediği sahneyi hatırlattı bu bakımdan Vincent ve büyükbabasını benzettim hareket tarzı olarak. Michael'ın son yaşlarına doğru illegallikten ve mafya işlerinden sıyrılıp Papalık fonuna yardım etmeye çalışması hatta rüşvet vermesi hayaliydi. Çünkü her zaman yasallığa geçişi istiyordu ama bu işlere bulaşanın bir daha kötülükten kurtulamayacağı mesajını vermesi itibariyle değerliydi. Babanın oğlunun müzisyen ve opera sanatçısı olmasıyla bu işlerden uzak durarak yeni bir hayat çizilebileceğine dair mesajdı. Michael'ın kızının Mary'nin ölümü ise bu karanlık dünyanın ucunda kıyısında da dursa bu sonla karşılaşılabileceğine mesajdı. Bilerek ve isteyerek bu mesajlar işlenmiş olabilir ya da tesadüfi de olabilir. Ama tesadüfi olmayan portakal metaforunun Michael ölürken tekrar işlenmesiydi. Ölürken elindeki portakalı düşürmesiydi. Hatta Joey Zasha ölürken de tezgahlarda sanırım portakalları görebiliyoruz. Güzel bir metafora dönüştü Baba 1 'den sonra. Zaten 1. filmde farkında olmadan kullanıldığı 2. ve 3. filmde bunu farkında olarak kullandıklarını Coppola ve Mario Puzzo da söylüyor.
•Seriyi bitirdiğimde işin aslı serinin devamını istedim. Ancak part 4 ü çekmemeleri bu filme olan saygıyı kat be kat artırıyor. Şimdi daha iyi anlıyorum. Belki fazla olmasa da iyi yapılmış seri sinemaların devamı, izleyicileri tarafından bekleniyor. Ancak bu filmler gişeye oynamadıklarıda belli zaten.
•Baba 1 filminin 2 yıl sonra çekilen devam filminde yine yönetmen Ford Coppola ve kitabın yazarı olan aynı zamanda filmin senaristi Mario Puzo'nun birlikteliğini görüyoruz. Bu ikili unutulmayacak bir başyapıt ortaya çıkarmış. Devam filmlerinde zaten ilk defa Oscar alan ve…devamı•Baba 1 filminin 2 yıl sonra çekilen devam filminde yine yönetmen Ford Coppola ve kitabın yazarı olan aynı zamanda filmin senaristi Mario Puzo'nun birlikteliğini görüyoruz. Bu ikili unutulmayacak bir başyapıt ortaya çıkarmış. Devam filmlerinde zaten ilk defa Oscar alan ve ilk filminden (Baba 1 ) daha çok övgü almış filmdir. Ayrıca Vito Carleona karakteriyle ilk filmde Marlon Brando ödül almış, ikinci filminde Vito'nun gençliğini canlandıran Robert De Niro ödül almıştır. Bana göre Baba 2'nin bir yıldızı Robert De Niro'dur. Çünkü 1. filmdeki Marlon Brando'nun mimiklerini, duruşunu, tavırlarını birebir canlandırabilmiştir. Hatta o Marlon Brando'nun ağzına aldığı aparatın küçüğünü de alıp çene yapısını aynı düzeye getirmeyi bilmiştir. Sicilya'da aksanı uygun kullanabilmek için 4 ay yaşamıştır. Unutulmayacak bir oyunculuk ortaya çıkmıştır.
•Bir diğer yıldız ise Michael Carlione rolüyle Al Pacino'dur. Babalığı nasıl soğukkanlılıkla ve profesyonellikle yaptığını görüyoruz. Özellikle ilk filmin başlarındaki o masum ve ailesinden daha farklı Micheal'ın ne kadar sert ve acımasız bir karaktere dönüştüğüne tanıklık ediyoruz. Kendisine ihanet edenler yakın aile dostlarından da hatta kardeşi bile olsa cezasını vermiştir. Fredo'yu çok sevse de annesi öldükten sonra öldüreceğini söylemiştir ve dediğini yapmıştır. Fredo'yla barışmış olmasına rağmen ilkelerine bağlı kalıp abisini öldürtmüştür. En etkileyici sahnelerden biri de küçük Vito Carlione'nin gemi sahnesinde Abd'ye gidişidir; orada çalan soundtrack'ta sahneyi ölümsüzleştirmiştir. En sonlara doğru ailece hep birlikte yemek yedikleri sahneyi görünce nereden nereye Carlione ailesi dedirtmiştir bize. Michael bu süreçte aile sorunlarıyla da uğraşmıştır. Film, serinin birinci filminin üzerine çıkmış bir yapımdır benim gözümde. Çünkü birinci filmin nedenlerini açıklamışlar muazzam flashbacklerle Vito Carlieno'nin aileyi kuruşunu gözler önüne sermiştir. Filmin normal zamanda arada da flashbacklerle ilerlemesi gayet güzeldi. Kült ve başyapıt bir film ortaya çıkmıştır. Oyunculuk, tema, atmosfer, projeksiyon, sinematografi, müzikler yine had safhada. Bu film değil 3 saat 30 saat olsa izlerim.
•HİÇ TARTIŞMASIZ SİNEMA TARİHİNİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK FİLMİ BU BAŞYAPITI YAZMAYA KALKSAK 3000 SAYFALIK KİTAP ÇIKAR BU FİLME DÜNYA ÜZERİNDE VERİLEBİLECEK BİR PUAN YOK. Mario Puzo'nun yazdığı 544 sayfalık kitabın üçlemesi olan bir başyapıt italyan mafya ailesini anlatan kitap…devamı•HİÇ TARTIŞMASIZ SİNEMA TARİHİNİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK FİLMİ BU BAŞYAPITI YAZMAYA KALKSAK 3000 SAYFALIK KİTAP ÇIKAR BU FİLME DÜNYA ÜZERİNDE VERİLEBİLECEK BİR PUAN YOK. Mario Puzo'nun yazdığı 544 sayfalık kitabın üçlemesi olan bir başyapıt italyan mafya ailesini anlatan kitap ve ondan uyarlanan üçleme dünya sinema tarihinde bir kült, bundan binlerce yıl sonra bu zamanların mitolojisi gibi bir şeyi olacak bir eser. Bu film hakkında da söylenecek söz pek bulunamamaktadır bence. Sinema tarihinin en iyi filmi olan The Godfather/Baba’yı (1972) izleyin izlettirin.
•Sinema tarihinin kült filmlerinden , kendi türü içinde henüz üstüne çıkan başka bir film çekilmedi çekilemezde sanırım 100 yıl geçsede daha iyisinin yapılabileceğine ihtimal vermediğim bir sinema şaheseri. Hem film hem de belgesel tadında özellikle efsane oyuncu Marlon Brando’nun her repliğinde, ayağa kalkıp ceketinin düğmelerini ilikleyesi geliyor insanın.
Hele o ses tonu karşısında babaa hele elini ver öpeyim öl de ölelim, öldür de öldürelim diyesi geliyor insanın efsane ne kadar anlatsam az gelir Marlon Brando'nun (don vito corleone) oyunculuğu karşısında insan kendinden geçiyor. Bu denli gerçekçi mi oynar insan? Yaşam bir sanatçının ruhuna, başka bir yabancının ruhu olarak nasıl akar böylesine, şaşırıyorum! Bir kez daha şaşırıyorum ve Marlon Brando'nun o eşsiz varoluşuna en derin saygılarımı gönderiyorum nur içinde yat büyük usta.
•Muazzam ötesi bir yapım. Filmin aksettirdiği güç, acımasızlık, ihtiras ve sadakat temalarına daha bir çok erkeksi iç güdü eklenebilir. Baba güçlüdür, aileyi ayakta tutar. Film babanın gücünün ne oldugunu daha ilk sahnede yardım dilenen bir adamla seyriciye aktarır. Düğün törenindeki asil duruş misafir portfoyu ve babaya gösterilen teveccüh bu gücü perçinler. Aslında bakarsanız babanın kabul odası bile bunu anlatmaya yetmektedir. bu gücün devamı için bağlılık ve acımasızlık gerek şart öğelerdir. Bağlılığına güven duyulmayan kişi ölmelidir. O kadar acımasız bir karardır ki bu kardeş için bile geçerlidir. Fredo tek kurşunla denizin dibine gönderilir. Mafya dünyasının kuralları herkes için geçerlidir.
•”Ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım”
Tahmin edeceğiniz gibi bu söz, sinema tarihin en kült filmi “the godfather” (baba) filminin ünlü repliğidir. New york’ta yaşayan güçlü bir italyan mafya ailesinin ıı. dünya savaşı arifesinde hikayesini anlatan, başrollerini Marlon Brando (don vito corleone), Al Pacino (michael corleone), Robert Duvall (tom hagen) ve Diane Keaton (kay adams)’un paylaştığı film, mario puzo’nun yazdığı, aynı adlı romandan Francis Ford Coppola tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Üçlemenin ilk bölümü olan bu film, gösterime girmesiyle çok büyük ilgi görmüş, en iyi film, en iyi erkek oyuncu (Marlon Brando) ve en iyi uyarlama senaryo (Francis Ford Coppola, Mario Puzo) dallarında oscar ödülü kazanmıştır. Ne var ki Brando, kendisine verilen en iyi erkek oyuncu oscar ödülünü ABD’nin, özellikle Hollywood’un kızılderililere karşı uyguladığı ayrımcılığı gerekçe göstererek reddetmiştir. Üçlemenin diğer bölümleri de ilk filmin temasından kopmadan çekilmiş ve ilk bölümün gölgesinde kalmamayı başarmışlardır. Özellikle ikinci bölümde Don Vito Corleone’nin gençliğini canlandıran Robert De Niro’nun gösterdiği performans takdire şayandır.
•“I believe in america” (ben amerika’ya inanıyorum) cümlesi ile başlayan film, Don Vito Corleone’nin başında olduğu Corleone ailesinin New York’un yeraltı işlerini yöneten diğer dört aileyle olan iktidar mücadelesini konu almaktadır. Bir gün eroin üretimi ve dağıtımı yapan Türk lakaplı Sollozzo’nun şehre gelmesiyle aileler arasında büyük bir savaş başlar ve ıı. dünya savaşından kahraman olarak dönen ailenin en küçük oğlu Michael, aile işleriyle ilgilenmek istememesine rağmen büyük abisi Sony”nin öldürülmesiyle hikayenin merkezine yerleşmek zorunda kalır.
Güç, iktidar, acımasızlık, ihtiras, içgüdü ve sadakat gibi birçok erkeksi tema senaryonun içine ustalıkla serpiştirilmiştir. Büyük gücün temelinde de katı ve acımasız kurallar yatar. Bu yönüyle Don Vito Corleone, gerçek olamayacak kadar derin duygular yaratır izleyende.
Filmi mafyanın yaptırdığı, yapımcı şirketin oyuncuları beğenmeyip yönetmenden çekimler başlamadan oyuncu değişikliğine gitmesini istediği, serinin son filminde michael’ın kızı Mary olarak karşımıza çıkan Francis Ford Coppola’nın kızı Sofia Coppola’nın ilk filmin final sahnesinde vaftiz edilen bebek olduğu, portakal yiyen satın alan ya da bir yönüyle portakala bağlanan her türlü sahnenin felaketle sonuçlandığı yönünde ayrıntılar saymakla bitmez. Tüm bunların yanında filmin o çok bilinen fon müziği, zaten kendi tarzının zirvesidir. Tabiiyeti göstermek için öpülen altın yüzükler, pahalı hediyeler, kutlamaların vazgeçilmezi düğün pastaları, şaraplar, racona uygun cilalı ayakkabılar, briyantinli saçlar, fraklar, jilet gibi takım elbiseler, dinsel bağlılık göstergesi vaftiz sahneleri, kilise mumları, parlak tabutlar, latince dualar, popülarite simgesi her daim patlayan flaşlar portakal meyvesi, kabuğu, ağacı gibi imgesel göndermeler gibi bir çok ayrıntı, kendinden sonraki filmlere ilham kaynağı olmuştur.
Bütün bunların yanı sıra dostlarına yakın ol ama düşmanlarına daha da yakın ol, intikam soğuk yenildiğinde daha lezzetli olan bir yemektir, finans bir silahtır, politika tetiği ne zaman çekeceğine karar vermektir, ailesiyle vakit geçirmeyen biri asla gerçek bir erkek olamaz ve en bilineni ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım gibi replikleri, filmin sınırlarını çoktan aşmış, toplumsal hafızamıza kazınmıştır. Bu film dostlar bir şaheserdir. Her yönüyle oyunculuk, senaryo, atmosfer, diyaloglar, projeksiyon, müzikleri her detayıyla bir başyapıttır. İzlemeyen kalmasın bence. Benim için bu film bir turnusol kağıdıdır. Bu filmin değerini bilenin film kültürü yüksek bilmeyenin de düşüktür diye kabul ediyorum. Ben de yeri apayrıdır. Kesinlikle izleyin.
•Bu biraz kız çizgi filmi olduğu için fazla izlemezdim ama yine de çok izlemişliğim vardır. Powerpuff kızlar her zaman durumu kurtarırdı. Her seferinde biriyle ilgili bir durum olurdu. Yeşil olanı çok severdim. Her seferinde farklı bir düşmanına karşı savaşırlardı. Ama…devamı•Bu biraz kız çizgi filmi olduğu için fazla izlemezdim ama yine de çok izlemişliğim vardır. Powerpuff kızlar her zaman durumu kurtarırdı. Her seferinde biriyle ilgili bir durum olurdu. Yeşil olanı çok severdim. Her seferinde farklı bir düşmanına karşı savaşırlardı. Ama en büyük düşmanları mojo jojo adlı maymundu :)
•Mükemmel güzel müzikleriyle, animasyonuyla ve yaramaz, şımarık Bugs Bunny ile sabaha kadar izlesem sıkılmayacağım en favori 5 çizgi filmimden biriydi. Şu an açıp hiç sıkılmadan izlerim. Yani o kadar eğlenceli senaryoya ve güzel çizimlere, müziklere sahip ki küçükten büyüğe herkes…devamı•Mükemmel güzel müzikleriyle, animasyonuyla ve yaramaz, şımarık Bugs Bunny ile sabaha kadar izlesem sıkılmayacağım en favori 5 çizgi filmimden biriydi. Şu an açıp hiç sıkılmadan izlerim. Yani o kadar eğlenceli senaryoya ve güzel çizimlere, müziklere sahip ki küçükten büyüğe herkes izleyebilir. Çok kaliteli de bir mizah anlayışına sahipti. Çok çok kaliteli bir çizgi filmdir. O kel silahlı adamla olan bölümleri mükemmeldi. Şu an müziğini duysam duygulanırım.