Aksiyon beklenenin altında, Tom Cruise ve diğer başrol karakterler çok sönük, sadece ikinci filme zemin hazırlamak için çekilmiş gibi ama çok çürük bi zemin bu. hiçbir vaadi yerine getiremiyor film maalesef. hayal kırıklığı.
Sinemada gerçekçilik türünün belki de en saf örneği Bicycle Thieves. Bu saflığının belirtisi olarak film, başrol oyuncularının daha önce herhangi bir oyunculuk tecrübelerinin bulunmuyor olması ve tamamen Roma sokaklarında stüdyo dışında çekiliyor olmasıyla yetinmiyor, dönemin hollywood filmlerine tezat bir şekilde…devamıSinemada gerçekçilik türünün belki de en saf örneği Bicycle Thieves. Bu saflığının belirtisi olarak film, başrol oyuncularının daha önce herhangi bir oyunculuk tecrübelerinin bulunmuyor olması ve tamamen Roma sokaklarında stüdyo dışında çekiliyor olmasıyla yetinmiyor, dönemin hollywood filmlerine tezat bir şekilde tamamen olay örgüsüz ve sade bir biçimde ilerliyor. Bu anlamda sinemaya yeni bir bakış açısı kazandırdığı da kabul edilebilir. Ayrıca, çocuk oyuncu Enza Staiola bence filmin yıldızı.
the catcher in the rye, kabaca bir ergenin gözünden hayata bakış açısını ve yaşadıklarını konu ediniyor. her ne kadar benim için oku-geç bir kitap olsa da yer yer ana karakterle bağ kurabildiğim için ben kitabı sevenler tarafındayım. benim için akıcı…devamıthe catcher in the rye, kabaca bir ergenin gözünden hayata bakış açısını ve yaşadıklarını konu ediniyor. her ne kadar benim için oku-geç bir kitap olsa da yer yer ana karakterle bağ kurabildiğim için ben kitabı sevenler tarafındayım. benim için akıcı bir okuma tecrübesi oldu. beklentinizi çok da yüksek tutmayın derim yine de.
Spoiler içeriyor
Tepelere yürüyüşler yapıyor, sakin parklarda uzun saatler geçiriyordu. Arkadaşı ve tanıdığı yoktu, kimseyle tanışmaya da çalışmıyordu. Hiç heves etmiyordu böyle bir şeye. Nereden ve nasıl geleceğini bilmeden, kesintiye uğramış hayatını tekrar harekete geçirecek bir dürtü, uyarıcı, itici bir güç bekliyordu.…devamıTepelere yürüyüşler yapıyor, sakin parklarda uzun saatler geçiriyordu. Arkadaşı ve tanıdığı yoktu, kimseyle tanışmaya da çalışmıyordu. Hiç heves etmiyordu böyle bir şeye. Nereden ve nasıl geleceğini bilmeden, kesintiye uğramış hayatını tekrar harekete geçirecek bir dürtü, uyarıcı, itici bir güç bekliyordu. Bu arada da günleri avare, plansız programsız, tembel ve yararsız, geçip gidiyordu. (sayfa: 408)
Jack London'ın ustalık eseri.
Lillian Hellman'ın kitabından uyarlanan The Children's Hour, sinema tarihinde homofobiyi ilk işleyen filmlerden biri. Günümüzde bile ''queer'' filmlere oldukça tepki gösterilirken, o dönem tam bir kapalı kutu olan (her temayı rahat bir şekilde işleyemeyen) hollywood için fazla cesur ve zamanının…devamıLillian Hellman'ın kitabından uyarlanan The Children's Hour, sinema tarihinde homofobiyi ilk işleyen filmlerden biri. Günümüzde bile ''queer'' filmlere oldukça tepki gösterilirken, o dönem tam bir kapalı kutu olan (her temayı rahat bir şekilde işleyemeyen) hollywood için fazla cesur ve zamanının ötesinde. Başrolde Audrey Hepburn ve Shirley MacLaine'in performansları ise tek kelimeyle muhteşem.
böyle bir konuya sahip bir film duygu sömürüsü yapılmadan nasıl aktarılabilir? işte böyle. ebeveynlik duygusu, aile olma hissi. birbirlerinin eksiklerini tamamlayan iki taraf. ilgi görmek, değer görmek ne kadar kıymetli son derece sade bir anlatımla yansıtılıyor seyirciye. çok küçük bir…devamıböyle bir konuya sahip bir film duygu sömürüsü yapılmadan nasıl aktarılabilir? işte böyle. ebeveynlik duygusu, aile olma hissi. birbirlerinin eksiklerini tamamlayan iki taraf. ilgi görmek, değer görmek ne kadar kıymetli son derece sade bir anlatımla yansıtılıyor seyirciye. çok küçük bir film ama bıraktığı etki çok büyük.
“yıllarca daha iyi bir hayata hazırladım kendimi, dedim ama beklentim hiç gerçekleşmedi. çok uzun süre duygusal ve melankolik bir ruh haliyle sızlanıp durdum ama sonunda şunu anladım: insandan beklenen, mutsuzluğuyla ihtiyatlı bir ilişki kurması.” heyecanla yerimden kalkıp “işte ben de…devamı“yıllarca daha iyi bir hayata hazırladım kendimi, dedim ama beklentim hiç gerçekleşmedi. çok uzun süre duygusal ve melankolik bir ruh haliyle sızlanıp durdum ama sonunda şunu anladım: insandan beklenen, mutsuzluğuyla ihtiyatlı bir ilişki kurması.”
heyecanla yerimden kalkıp “işte ben de böyle hissediyorum!” dediğim çok fazla an oldu okurken.
Juliette Binoche ve Denis Lavant'ın uyumu Leos Carax'ı da mest etmiş olmalı ki bir sonraki filmi The Lovers on the Bridge'de aynı iki oyuncuyla tekrar bir araya geliyor. Bu filmde ise bu iki oyuncuya Julie Delpy'de eşlik ediyor ki iyi…devamıJuliette Binoche ve Denis Lavant'ın uyumu Leos Carax'ı da mest etmiş olmalı ki bir sonraki filmi The Lovers on the Bridge'de aynı iki oyuncuyla tekrar bir araya geliyor. Bu filmde ise bu iki oyuncuya Julie Delpy'de eşlik ediyor ki iyi ki de ediyor. Film bir hırsızlık hikayesi gibi gözükse de arkasında birkaç aşk hikayesi saklayan ve darmadağınık sekanslardan oluşan bir melodramaya dönüşüyor. Carax'ın müthiş renk kullanımı ve büyüleyici görselliği yine mest ederken şiirsel hikaye anlatımı da oldukça tatmin edici.