Bugün günlerden M. Bulgakov'un kaleminden Köpek Kalbi. Daha önce de okuduğum bu kitabı tekrar okumak ve sizlere yorumlamak istedim. Bilimkurgu tadında muhteşem bir toplumsal hiciv eseri sizleri bekliyor. Bilimkurgu ve toplumsal hiciv olmasının sebeplerini biraz sonra açıklayacağım. Öncelikle okudukça ben…devamıBugün günlerden M. Bulgakov'un kaleminden Köpek Kalbi.
Daha önce de okuduğum bu kitabı tekrar okumak ve sizlere yorumlamak istedim. Bilimkurgu tadında muhteşem bir toplumsal hiciv eseri sizleri bekliyor. Bilimkurgu ve toplumsal hiciv olmasının sebeplerini biraz sonra açıklayacağım.
Öncelikle okudukça ben bu hikayeyi bir yerlerden tanıyorum ya da başka eserlere benziyor dedim kendi kendime. İlk aklıma gelen eser elbette Frankenstein oldu ve sonrasında Dönüşüm. Bu iki eseri okuyan ve sonrasında Köpek Kalbini okumaya başlayanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Dr. Frankenstein'ın yarattığı yaratık ile Profesör Filipoviç'in insan bedenine entegre ettiği köpeği birbirine benzeteceksiniz siz de. Değişim sürecinde ise Dönüşüm kitabında esintiler göreceksiniz. Tabii ki bu eserlerden çok farklı olaylar iceriyor bu eserimiz ve yazarın değinmek istediği asıl noktalar bambaşka. Ayrıca eserin analizlerine baktığımda benzetmelerimde yalnız olmadığımı görmüştüm.
Rus edebiyatı denildiğinde akla ilk gelen eser içerikleri elbetteki toplum analizi ve hicivleridir. Bu eser de elbette ki bu şekilde. Köpeğin insana dönüşüm sürecinden tutun profesörün var olduğu sınıfa kadar siyasi ve sosyal simgeler içeriyor eser. Köpek Şarik'in bir gencin bedenine geçerkenki ameliyat süreci Rus Devrimi'nin sürecine işaret etmekte örneğin. Köpeğin insan olarak yaşadığı bu süreçteki tavırları ve statüsü Ruslardaki tabakalasmayı önümüze seriyor.
Bilimkurgu olma özelliği ise bir Köpeğin insan bedenine entegre olmayacağından kaynaklı ve bu durumun muhteşem bir hayal ürünü olmasından kaynaklıdır. Ayrıca eserdeki ameliyat süreci tam bir tıp olayıdır. Garip olan şudur ki, bu ameliyat o kadar güzel betimlenmiş ki sanki her ince ayrıntısını yaşıyorsunuz. Aklınıza bu durumu bu kadar iyi kaleme alan biri ancak bir tıpçı olabilir cümlesi gelebilir ve yanılmazsınız. Çünkü Bulgakov Kiev Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur.
Kısacası tipik bir Rus eser olmasıyla birlikle, bilimkurgu rüzgarları barındıran muhteşem bir eser bana göre. Ben dunya klasikleri okumayı çok seviyorum ve bu kitabı da iyi ki kutuphaneme eklemişim diyorum ve size de okumanızı öneririm.
Sevgi ve kitapla kalın! 💙
Merhaba, Viktorya Dönemi deyince aklınıza gelecek ilk eserlerden biri elbetteki Jane Eyre. "Viktorya Dönemi'nde kadının yeri nasıldır?" diye bir soru sorsam "kadının yeri yine toplum tarafından aşağılanmıştır" diye bir cevap alırım. Dönemin yöneticisi olan Viktorya bir kadın olarak Ingiltere'nin en…devamıMerhaba,
Viktorya Dönemi deyince aklınıza gelecek ilk eserlerden biri elbetteki Jane Eyre.
"Viktorya Dönemi'nde kadının yeri nasıldır?" diye bir soru sorsam "kadının yeri yine toplum tarafından aşağılanmıştır" diye bir cevap alırım. Dönemin yöneticisi olan Viktorya bir kadın olarak Ingiltere'nin en parlak dönemini yaşatmasına rağmen, döneminin kadınları oldukça zorlu süreçlerden geçmişlerdir. Viktorya'dan sonra soylu kadınlar bir nebze rahat yaşam yaşıyor gibi görünse de onlar dahi sadece eve hapsolmuş şekilde özgürlüğüne kavuşamayan durumdalar. Evdeki Melek olarak adlandırılan bu kadinlar erkeklerin yaptığı hiçbir işi yapamazlar. Kadınlar yalnızca evde ev hanımı olmak zorundalar. Eslerine itaat etmek zorundalar. Kadınların elbiseleri bile kabarık şekilde. Neden? Kendilerini korumak ve erkeklerin onlara yaklasmamasi için.
Dönemi analiz ettikten sonra eserin bu duruma karşı tavrı olan bir tutum içerdiğini anlatmak zor olmasa gerek. Orta ve alt sınıf kadınlarının hatta soylu kadınların bile bu kafes hayatını yaşarken Jane karakteri ile kadın haklarını savunan bir eser okumak bir kadın olarak inanılmaz güç veriyor. Charlotte Brontë bu eseriyle toplum analizi yapıyor anlayacağınız. Kadının yerinin yani sıra, sınıf ayrımı ve dini baskıyı bizlere sunuyor. Her ne kadar eser aşk kitabı gibi görünse de bu temalar eserin her satırında işleniyor.
Klasik eser seviyorsanız mutlaka okuyun derim.
Sevgi ve kitapla kalın! 🤎
Bollywood deyince tabii ki hepimizin aklında kim gelir? Elbette ki Aamir Khan. Onun en klasikleşmiş filmlerinden biri olan Her Çocuk Özeldir filmini yorumlamak istedim bugün. Bu filmi belki 9-10 kez izledim. Tabii hepsini ayrı ayrı kişilerle. Herkese önerdim ki bu…devamıBollywood deyince tabii ki hepimizin aklında kim gelir? Elbette ki Aamir Khan. Onun en klasikleşmiş filmlerinden biri olan Her Çocuk Özeldir filmini yorumlamak istedim bugün.
Bu filmi belki 9-10 kez izledim. Tabii hepsini ayrı ayrı kişilerle. Herkese önerdim ki bu film izlenmeli kesinlikle. En son izleyişimin üzerinden 4 yıl geçmesinin ve şu an öğretmen olma yolunda ilerlememin şerefine tekrar izledim bugün. Her izleyişimde ağladığım gibi bugün de ağladım. Daha önceleri kendi ailemde aynı şeyleri yaşayan biri olarak etkilenirken bugün bir öğretmen gözünden daha da etkilendim bu filmden.
Özel bir çocuğun sosyal hayatındaki zorlu sürecini anlatıyor film. Ailesi başta olmak üzere toplum onu otekilestiriyor aslında. Ta kii ailesinin onu akıllanması(!) için gönderdiği yatılı okulda bir öğretmenle karşılaşana dek. Tüm hayatı bu noktada değişiyor çocuğun. Bi önceki paragrafta da dediğim gibi ben bu durumu kendi ailemde en yakınımda yaşadım, kardeşimde... Maalesef toplum denen olgu hiçbir zaman olgunlaşmıyor. Farklılıklara açık olmamakla birlikte ötekileştirme eylemini çok basitçe gerçekleştirebiliyoruz. Hele ki bu durum cocuksa daha da kolay olabiliyor. Sizin de mutlaka çevrenizde böyle özel çocuklar vardır. Bilinçli olmak her çocuğu kurtarabilir emin olun. Filmin başından sonuna kadar o kadar güzel işlenmiş ki bu konu etkilenmemek elde değil. Ailenizle veya kendiniz mutlaka izlemelisiniz.
Olayın ilerleyişi basit gelebilir belki ama ben çok günlük yaşamımıza benzettigim için ve hayattan bir konu olduğunu düşündüğüm için bu durumu filmi izlerken fark etmedim bile.
Romantik dönemin en başarılı yapıtlarından biri olan ve Mary Shelley tarafından yazılan Frankenstein'ı yorumlayacağım bugün sizlere. Çocukluğumuzda çizgi filmlerini gördüğümüz belki çoğumuz korku filmi olarak izlediğimiz bu eser yaklaşık 200 yüzyıl önce yayınlanmış. 19 yaşında bu eseri ortaya koyan Shelley,…devamıRomantik dönemin en başarılı yapıtlarından biri olan ve Mary Shelley tarafından yazılan Frankenstein'ı yorumlayacağım bugün sizlere.
Çocukluğumuzda çizgi filmlerini gördüğümüz belki çoğumuz korku filmi olarak izlediğimiz bu eser yaklaşık 200 yüzyıl önce yayınlanmış. 19 yaşında bu eseri ortaya koyan Shelley, eserini oldukça doyurucu içeriklerle donatmış. Mitolojik imgeler, dönemin roman kahramanları, mektupların tarzı ve muhteşem betimlemeler... Peki ya bilim kurgu özelliği? Işte tüm bunlar günümüzde bile eseri başarılı kılan faktörler.
Victor Frankenstein'ın ilgi duyduğu bilime yönelmesi ve bu bilim adına attığı bir adımın sonucunda bir canavar yaratmasını konu alır yazar. Bir yaratık, bir canavar diye tasvir edilir bu varlık Victor tarafından. Yaratmanın ardındaki korku ve pişmanlık duygusu peşi sıra gelir elbet. Bu duygular sonrasında yarattığını orada bırakıp gider ve tüm can alıcı olaylar ise burada başlar. Victor yarattığı bu varlığı öyle bir anlatır ki -kitap ilerledikçe daha iyi göreceksiniz- aklınıza oldukça iğrenç bir varlık gelecek, filmlerin korku filmi türünden olması da bundandır. Zaten kaçması da bu sebeptendir Victor'un. Yaratığın intikamı ise Victor'un onu yalnız bırakmasındandır elbet. Peki bu yaratığın bir bebekten farkı nedir? Yaratılan varlık her şeye sıfırdan başlamak zorundadır. Böyle bir durumda bir bebeği bırakıp gitmekten ne farkı vardır? Dış görünüşün etkisiyle yargılayıp bırakmak aslında canavar dediğimiz varlığın elbette ki kişiliğini de yaratır. Ne demektir bu? Aslında tüm suç Victor'undur. Yarattığını yalnızlığa mahkum edip ondan iyilik beklemek çok saçma olacaktır tabii ki. Burada canavarlık kimde olur sizce? Bu yaratığın tek amacı yaratıcısının veya babasının sevgisini kazanmaktır ama Victor'un yaptıklarıyla ve bencikllikleriyle bu beklenti yanıtsız kalır. Dolayısıyla intikam duygusu ortaya çıkar.
Başta okurken sıkıldığım bu kitap ilerledikçe beni kendine çekti. Zaten Dünya Klasikleri okumaktan zevk aldığımı çoğunuz bilirsiniz. Çok fazla detay vermeden yorumumu sonlandırmak istiyorum. Kitapta daha bir çok önemli nokta sizleri bekliyor olacak.
İyi okumalar, kitapla kalın! 🌸
"İsterseniz kütüphanelerinizi kilitleyin ama zihnimin özgürlüğünü kilitleyebileceğiniz hiçbir kapı, kilit, sürgü yoktur." (Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda, s.108)
"Yakınlığı belirleyen şey zaman ya da imkan değildir; sadece karakterdir. Bazen yedi yıl yetmez bazı insanların birbirini tanımasına, ama bazılarına da yedi gün rahat rahat yeter." (s.62)
Spoiler içeriyor
2008 yılında gosterime giren Çizgili Pijamalı Çoçuk, Mark Herman tarafından yönetilmiştir. Film, aynı isimli bir kitaptan uyarlanarak beyaz perdeye aktarılmış. 1 buçuk saatlik kısa ama inanılmaz etkili film diyebilirim. Nazi Almanyası'nın yaptığı korkunç ırkçı davranışlarını hepimiz biliyoruz veya duyduk. 2.…devamı2008 yılında gosterime giren Çizgili Pijamalı Çoçuk, Mark Herman tarafından yönetilmiştir. Film, aynı isimli bir kitaptan uyarlanarak beyaz perdeye aktarılmış. 1 buçuk saatlik kısa ama inanılmaz etkili film diyebilirim.
Nazi Almanyası'nın yaptığı korkunç ırkçı davranışlarını hepimiz biliyoruz veya duyduk. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın Yahudileri topladigi Nazi kapmında neler yasandigini iceriyor film. Tabii biz bunları iki çocuğun gözünden görmekteyiz. Bir soykırımın, savaşın veya bu tarz olumsuz şeylerin çocuklar üzerindeki etkisini görüyoruz, belki de hissediyoruz. İki çocuğun arkadaş olabilmeleri imkansızken bu imkansızlıkları kendilerince yenmeye çalışmaları, safca yapılan davranışlar muhteşem yorumlanmış.
Biri Alman diğeri Yahudi olan bu iki çocuktan Alman olan kaşif ruhludur. Nazi Almanyasi toplumuna karşı çıkan belki de onu en iyi sembolize eden kişi olmasını kaşif ruhlu olmasından anlayabiliriz. Öğretmeninin onu Yahudilere karşı olumsuz şekilde işlemeye çalışmasına rağmen o insanlığından vazgeçmiyor ve aklının bir köşesinde hep o Yahudi arkadaşı oluyor. Onun için bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Filmde her bir imge bu soykırıma gönderme. Bebekler, pijama, kitaplar, posterler... Hepsini filmi izlediğinizde daha da iyi anlayacaksınız aslında.
Benim fikrimi genel olarak merak ediyorsanız, filmin sonunu belki de erken tahmin edebilirsiniz diyebilirim. En azından bende öyle oldu. Ancak tahmin ettiğiniz şeyi izlemek iliklerinize kadar etki edecektir diye düşünüyorum. Hayatımın en etkili filmlerinden biri olabilir. Muhtemelen kitabı daha da etkilidir. Normalde kitaptan uyarlanan filmleri izlemeden önce kitaplarını okurum ancak bu sefer öyle yapmadım ama en kısa zamanda kitabını da okuyacağım.
İzleyeceklere şimdiden iyi seyirler. 🖤