Arkadaşlar, bu aralar hem çok güzel filmler öneriyorsunuz hem de çok güzel yazılar paylaşıyorsunuz. Lütfen bu istikrarınızı sürdürmeye devam edin. Sevgiyle kalın.
🗝️Dipteki cehennemden gökteki cennete, yalnız giden en çabuk varır." General' in kullandığı replik , paralel kurguya bürüneceğinin habercisiydi. Film, inanılmaz tekniği sayesinde, seyirciye hissettirmeden, birden yolculuğu savaşın ortasına bırakabiliyor. 🗝️Konusu; Almanların kaçtığını gören İngilizler, cephe hattını ileri sırta taşıyarak büyük…devamı🗝️Dipteki cehennemden gökteki cennete, yalnız giden en çabuk varır."
General' in kullandığı replik , paralel kurguya bürüneceğinin habercisiydi. Film, inanılmaz tekniği sayesinde, seyirciye hissettirmeden, birden yolculuğu savaşın ortasına bırakabiliyor.
🗝️Konusu; Almanların kaçtığını gören İngilizler, cephe hattını ileri sırta taşıyarak büyük bir baskın vermeyi amaçlar. General Erinmore 'a ulaşan gökyüzü fotoğrafları sayesinde Almanların aslında kaçmadıklarını, daha geriye mevzilenip kasıtlı olarak kaçma gibi gösterip, böylelikle önden uçakları salıp 1600 askeri saniyesinde bombalayıp tuzak kurmayı amaçladıklarını öğrenirler. General Erinmore ise, iki askere Binbaşı Mackenzie 'ye yazılmış mektubu zorlu istikamet üzerinden ulaştırmalarını ve hayati önem taşıdığını hatırlatarak ne olursa olsun mektubu ulaştırmalarının son derece önemli olduğunun altını çizmiştir. Askerlerden birisi fazla tecrübeli değil ve fazla hevesli olan birisidir. Abisinin 1600 kişilik orduda yer aldığını öğrenmesiyle kontrolden çıkabiliyor, daha aceleci ve daha fazla hata yapmaya meyilli olabiliyor. Diğer asker ise, birçok çatışma görmüş." Askerlik, Savaş, Onur Madalya.. "gibi terimler onun için hiçbir anlam ifade etmeyen bir askerdir. Hatta madalyasını satıp karşılığında bir şişe şarap alabilen birisi. Film, bu iki karakteri karikatürize edecek şekilde hazırlamak yerine, tamamen realistliklerini ve olumlu olumsuz tüm yan etkileriyle beraber ufak dokunuşları ekleyebilmişler.
🗝️Sanırım sinemanın geldiği son nokta olabilir çünkü Sam Mendes devrim yaratmış sözüne yakışır biçimde bir proje yaratmış.
Savaş filmlerinde her geçen yıl daha çok ayrıntıların işlendiğini görüyoruz. Bu yönden şaşırmamak elde değil. Christopher Nolan 'ın üç sene evvel vizyona giren Dunkirk filminde izleyiciye savaş atmosferini sunmada tam puan almıştı. Ancak savaş içerisinde yaşanmış gerçek sıkıntılardan ve askerlerin durum psikolojilerinden üzerinde durulması karşılaştırıldığında, Dunkirk bu yönden sınıfta kalabilir diyebilirim. İkisi de benzer temaları işlemiş ve birbirlerinin aynası olan iki minimal türünde bir savaş filmi olarak varsaymamızda fayda var.
🗝️1917 'de kameralar, ekipmanlar öyle düzenli dizayn edilmiş ki Sam Mendes ve yapımcı arkadaşları harika iş çıkarmışlar. Hatta Sam Mendes görüntü yönetmeni Roger Deakens ile filmle ilgili provaları çok uzun sürmüş ve yollar, harabeler, yıkık evler, gerçeküstü patlamalar gibi oluşturdukları tüm figüranlar unutulmaz bir sanat eserine dönüştürebilir. Övgüye layık asıl noktası ise tek sekans halinde çekilen yerlere bir daha hiç uğranmamış olmasına rağmen izleyiciye olayın dairesel bir çerçevede geçmesini ikna etmesini sağlayarak bir sürpriz sunuyor.
🗝️ Bir şişe şarap karşılığında madalyasını veren bir askerin, harp halinin acı serüveni onu etkisi altına aldığını görebiliyorsunuz. Buna benzer saymakta zorlandığım, karakterin değişimi sırasında kendi hayatımdan izdüşümler yakalamamı sağlamıştır. Son olarak filmi felsefi açıdan ele aldığımızda sondaki mesajı sağlam bir şekilde çerçeveletmenizi sağlayabilecek türden bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Scofield "ın savaşın bitmeye yakın olduğu zamanda, çoğu şeye anlam kazandırmayan yapısının bozulmaya başladığını, onun için hiçbir kavram hiçbir anlam ifade etmediğini fark etmesi, dostuyla olan maceralarını hatırlaması üzerine, sondaki ağacı koca bir ömür metaforu olarak bizlere anımsatmaya başlar. Böylelikle Scofield 'ın kiraz ağacı çiçeklerinin onu nasıl da hayata tutundurabildiğini görüyorsunuz. Aslında bir tek kiraz ağacı değil , bir çocuk, bir dostluk, bir sadakat, bir mücadele ve bir filizlenmeyle son bulur.
🗝️100/100
🗝️ William Sheakspeare 'in 1599 yılında dönemin İngiltere kralı olan V.Henry 'den esinlenerek ,tarihsel oyun metni olarak kaleme aldığı,kurguladığı bir eserdir. Orta Çağ İngiltere 'sinde yaygın bir şekilde sürmekte olan hastalık ve sefalet, diğer yandan aralıksız, düzensiz hükümlerin işlenildiği ve…devamı🗝️ William Sheakspeare 'in 1599 yılında dönemin İngiltere kralı olan V.Henry 'den esinlenerek ,tarihsel oyun metni olarak kaleme aldığı,kurguladığı bir eserdir. Orta Çağ İngiltere 'sinde yaygın bir şekilde sürmekte olan hastalık ve sefalet, diğer yandan aralıksız, düzensiz hükümlerin işlenildiği ve yobazlığa meyilli olan bir krallık hakimdi. IV.Henry hayatının sonunun yaklaştığını hissetmeye başladığını, varisini kimin üzerine miras bırakacağını düşünür. Kral IV. Henry 'nin 3 oğlu vardır. Hal, Hotspur ve Clarence. Hotspur , aralarında en tecrübelisi, cesur ve aynı zamanda usta bir kılıç ustası, kısacası bileği bükülemeyen genç savaşçılardan birisidir. Hal ise , köylülerle arası çok iyi olan ve halkın arasında minimal yaşamı tercih eden mütevazi bir kimsedir. Bunun ardında yatan tek nedeni ise; Prens Hal eğitimi ve saray politikalarını bir kenara itmiş Kraliyet Sarayından uzaklaşarak düşük seviyeli halktan kişileri arkadaş edinerek bar ve meyhaneleri sanki mesken tutmuştu. Onun bu davranışları soyluların ve saraylıların kendi hakkındaki söylentilerini avaza çıkartmakla kalmamış. Onların Prens Hal'in krallığa uygun olmadığı söylentisinin yayılmasına neden olmuştu. Hal'in bu şefih hayatı yaşaması sırasında sırdaş, yoldaş ve arkadaşı olan Sır John Falstaff idi. Falstaff yaşlı, şişman, sahtekar ve devamlı sarhoştu. Fakat Falsaff'in karizma büyülemi ve hayattan aldığı zevk, riyakar dindarlık ve öldürücü ciddiyet atmosferi içinde doğup büyüyen Hal 'i sanki zamanla büyüleyerek çekmekte idi. Hal'in arkadaşları bu şefih hayatları için yoldan geçenleri soymakta ve böylece eğlencelerine devam için para bulabilmekteydi. Hal, bunların yaptıklarını bir çeşit soyguna iştirak etmek zorunda kalır.
🗝️Hal bu kişilerin elinde bir oyuncak değildir ve her şeyi kendi bildiği gibi yapar; soygunda bulunmakla beraber doğrudan doğruya bu eşkıyaların kurallarını hiçe sayar ve kendine düşen bütün paraları geriye verir. Filmin başlarında Hal bu şefih süren hayatının yakında sona erdirileceğini ve kendinin hakkı olan yüksek devlet işlerine tekrar girişip bazı asıl hareketlerle kendini, kral babasının ise diğerlerinin isteklerine uygun bir kişi olarak göstereceğine and içtiğini görürüz. Hal, bu birdenbire hayat şekli değiştirmenin kendine daha fazla yararlı olacağını ve kendisinin prens olarak herkesi daha kolay inandıracağını düşünmektedir. Bu değişme ile saraylıların hürmetlerini daha kolay kazanacağını ummaktadır.
🗝️Humbleton Hill Muharebesi'nde Holmedon'da İskoçlara karşı yapılan muharebede alınan esirleri kendine vermediği için Kral IV. Henry 'nin ile Hotspor arasında ilk kzıgınlık başlar. Galler Kralı ise buna istinaden Kral'ın karısının kardeşini'i esir tutar ve IV. Henry 'den fidye ödemesi karşılığında karısının kardeşinin salınacağı teklifini iletir. IV. Henry bunu kabul ederek aynı zamanda Hotspur'un kızgınlığını kazanmaya başlar. Ortalarına gelindiğinde bir büyük isyan patlak vermek üzeredir. Artık isyan çanları kapı eşiğinde duyulur olmuş ve iş kaçınılmaz bir durum almıştı. Nihayetinde o gün gelir. Shrewsbury 'da, koca bir düzlükte, bir tarafta kralın ordusu diğer tarafta Hotspur ve isyancıları. Ülkenin toplumsal duyarlılığı tamamen sıfıra inmiş ve artık bu durumla beraberinde acılı olaylara da zemin hazırlayacaktı. IV.Henry, iki oğluna da komuta vermiş; Hal ve Clarence bulunuyordu. Hotspur ve yandaşları sayıca azdı. Bu sırada bir anlaşma yapılır ve teke tek mücadeleye karar kılınır. Film bu olay örgüsüyle başlıyor.
🗝️The King filmi hem karakterler üzerinde hem Britanya insanının üzerinde derinliğine bağlı kalınmasına veya değinilmesine oldukça müsait durum kattığı söylenilebilir. Kaotiklik, bu filme fevkalade biçimde uymuş ve sinematografisiyle izleyiciyi büyüleyebilme özelliğine sahip olduğunu da düşünüyorum.
🗝️"What matters is that you know, in your hearts, that today you are that kingdom united. You are England. Each and every one of you - England is you! And it is the space between you. Fight not for yourselves, fight for that space! Fill that space! Make it tissue! Make it mass! Make it impenetrable! Make it yours! Make it England! Make it England! Great men to it. Captains, Lords, great men to it! "
🗝️Eseri hakkında uzun zaman önce okuduğum için değindiğim yerlere yarı yarıya parmak basabilirim. Fakat, Hal yani Kral V. Henry hakkında zamanında herkesin zayıf, çelimsiz, güçsüz dediği diyenlerin ön yargılarının feci biçimde kırıldaklarını görürüz. Halbuki son savaş sahnesinde sarf ettiği (yukarıdaki replik) cümlesinde ; idealist ve ülkesinin emellerine sımsıkı sarıldığı ve bu uğurda canını genç yaşta riske atmaya hazır olduğunu görürürüz. Ama Hal, bir şeyi hatırlar. Tahta geçtiği günden bu yana, halk en az onun kadar duyarlı bir vatansever görmemiştir. Bu kadar sevilip sayılmasında birisinin emeği olduğunu hatırladı. İşte o Falstaff idi. Genel olarak incelediğimizde Hal ile Falstaff arasında bitmek bilmeyen fedakarlıklarını, izleyiciye çok gizli ayrıntılarla verdiği aşikardır. Geriye tek emin olduğumuz nokta, Kral Hal 'in büyük zaferlere imza attığı kalır. Ve onu diğer krallardan ayıran tek özelliğiyle beraber bu ünvana ulaşan en genç İngiltere kralı olarak itibarını taşır. Ve film uzun yıllar boyunca hizmet sunacak, halkın içinden, en sevileni, çabuk yaşta tecrübe kazanabilen, kararlarını en isabetli şekilde verebilen bir kralın "King Henry! King Henry!" tezahüratlar eşliğinde bir kapanış sunar.
🗝️9/10
🗝️Jim, çocukluğunda üzerine yağan badireler karşısında ne yapabileceğini bilememiş, sonucunda kıymet verdiği, her şeyden çok sevdiği, yanından ayıramadığı Amanda 'yı kaybetmesine mal oldu. Konu alan zaman dilimi, aralarında henüz ölmeyen, yarım, birikmiş, adeta yıllarca en ücra köşede bekleyen içilmeyen bir…devamı🗝️Jim, çocukluğunda üzerine yağan badireler karşısında ne yapabileceğini bilememiş, sonucunda kıymet verdiği, her şeyden çok sevdiği, yanından ayıramadığı Amanda 'yı kaybetmesine mal oldu. Konu alan zaman dilimi, aralarında henüz ölmeyen, yarım, birikmiş, adeta yıllarca en ücra köşede bekleyen içilmeyen bir bardak misali olan anılarını yeşertmelerini ve bu şeklide eğlenceli güzel vakit geçirmelerini kapsar. Yine de bir umut var, yine de bir umut var. Jim 'in söylediği gibi "Bunu atlatacağımızı biliyorum." bu cümleyi yazdıktan hemen sonra emin değildi. O, neşe dolu, sıra dışı ve eğlence kaynağı olan birisiydi fakat çözüm odaklı düşünemiyordu. Ufak bir tamirat gerektiren sorumluluk yıllarca beklemiş ve yerini Jim 'in içinde gizlediği sessiz fırtınalar almıştı. Anıları tazelemek... nasıl bir garip duygudur bilirim arkadaşlar. Beraber yıllar önce yürüdüğün aynı yolun attığın adım sayısını bile denk getirmeye çalışırsın. Ya da yıllar önce buluşup oturduğunuz kafenin aynı masa sandalyesine çekip oturursunuz. Sonra canınız onun sesini duymak ister. Onun sesini duymayacağınız için, o sessizlikte beraber dinlediğiniz ve hiç unutamadığınız bir şarkıyı kulaklığınıza takar, gözyaşlarınıza boğula boğula dinler, derin bir özlem, geçmişe müteşekkir olur, kapşonunuzu takar yolunuza devam edersiniz, tabii gidecek bir yeriniz mevcut ise..
🗝️Anlatmak istediği, vermek istediği mesajın arka planında, temelinde bunun yattığını düşündüğümü söyleyebilirim. Rengarenk bir ortam sunup, karışık olan ve filmi depresif olan bir dünyanın sosyolojik açıdan incelemeye davet etmek yerine bir tutam özlemle yola çıktığını görüyoruz. Jim 'in yalnızlığıyla nasıl baş etmeye çalışarak bundan nasıl kurtulacağını, yollarını araştırmasını izlerken ne kadar etkilendiğimi anlatamam. Oyunculuktan ziyade mimiklerin başarılı şekilde aktarıldığını ekleyebilirim. Son olarak böylesine güzel bir senaryoya sahip filmin izlenilmesi gerektiğini de düşünüyorum.
🗝️72/100
🗝️Sürekli alt metinler aracılığıyla mesaj veren, altyapısı bunun üzerine kurulu filmlerden birisi olan, akla gelebilecek en yakın isimlerden Being John Malkovich 'i konuşmak istiyorum. Aslında filmdeki bütün karakterlerin olmak istedikleri bir John Malkovich 'ten ziyade o çilekeş özgeçmişiyle ayrıcalığın doruklarıyla…devamı🗝️Sürekli alt metinler aracılığıyla mesaj veren, altyapısı bunun üzerine kurulu filmlerden birisi olan, akla gelebilecek en yakın isimlerden Being John Malkovich 'i konuşmak istiyorum. Aslında filmdeki bütün karakterlerin olmak istedikleri bir John Malkovich 'ten ziyade o çilekeş özgeçmişiyle ayrıcalığın doruklarıyla beraber yaşamından haz duymalarını çok iyi bir şekilde yansıtıyor. Sonucunda ise bunun insanlara mutsuzluğun getirdiğini görüyoruz. Filmde oldukça ufak dokunuşları karakterlerin meydana gelmiş bir olay karşısında gösterdikleri reaksiyonlar üzerinde çok başarılı bir şekilde gördük.
🗝️Ana temasını "başkasının gözünden hisset ve yaşa" üzerine kurgulamış ve bu şekilde izleyicin merak duygusuna da önem vermiş, düşündürmelerini sağlayacak birkaç sahneyle bunu başarmışlardır. Peki burada seçilen kurban, neden John Malkovich? Buna verilebilecek en basit cevap Malkovich 'in hem maddi açıdan hem de makamlığı bakımından güçlü olmasıdır.
🗝️Craig Schwartz karakteri Charlie Kaufmann ın yarattığı/oluşturduğu en gizemli karakterlerden birisi olabilir. Karakterimize daha yakın mercekten ele alacak olursak John Malkovich' in dünyasına inme arzusunun perde arkasında onun gizli bir narsizm olduğunu belirtmem gerekir. Çünkü Craig, diğer karakterlerde olduğu gibi sadece empati kuramıyor ve bencil yönünü açığa çıkarmaktan çekinmiyor, aynı zamanda iki dünyayı veya iki farklı hayatı paralel bir biçimde bir arada yürütme isteği de barındırıyor. Maalesef hikayesi hakkında pek de bilgi sahibi olmadığımız için onun sanatçı kişiliğinin getirdiği olumlu yanlarını filmde göremedik. Sadece Craig in çok yönlü ve oldukça bayağı usta bir yetenek olduğunu söylemekte fayda var. Craig 'in bu benim ekmek teknem dediği işte, neyi yanlış yapıyordu da başına gelen art arda olaylarla tepetaklak oluveriyordu?
🗝️Oyuncu kadrosu, bahsettiğim gibi nokta atışı yapılmış denilebilecek seviyede ritmi oluşturduğunu söyleyebilirim. Öte yandan oyunculuk kesinlikle muazzamdı özellikle ön plana çıkan karakterler. Yazılı metindeki mükemmelliğine daha fazla değinmede güçlük çekiyorum. Yalnızca tutarlılığı ve sonu tartışılabilir diyorum. Yönetmenlikte atmosfer oluşturmada vasatın altında kalıp yaratıcılığını ve uyumluluğunu yakalaması da bahsetmemiz gerekenlerden. Sinematografi maalesef ki beğenmedim. Fakat renk kullanımıyla aynı şeyi söyleyemem. Genel olarak filmi çok beğendiğimi ekleyerek bu şekilde noktalayabilirim. Charlie Kaufmann' ın muazzam olay örgüsü ve karakter tiplemesinde oluşturduğu müthiş eseri muhakkak izlemenizi tavsiye ederim.
🗝️85/100
🗝️Yunan yönetmen Christos Nikou 'nun ilk uzun metrajlı filmi bu senenin en damga vuran filmlere aday konumunda olabilir. Toplum içerisinde oldukça yaygınlaşan amnezinin, doktorların bu hastalığa yakalananlar için oluşturdukları birtakım sistematik ve bir nevi kapsamlı bir pandemi programları geliştirmiştir. Halbuki…devamı🗝️Yunan yönetmen Christos Nikou 'nun ilk uzun metrajlı filmi bu senenin en damga vuran filmlere aday konumunda olabilir. Toplum içerisinde oldukça yaygınlaşan amnezinin, doktorların bu hastalığa yakalananlar için oluşturdukları birtakım sistematik ve bir nevi kapsamlı bir pandemi programları geliştirmiştir. Halbuki bu hastalığın sorunsuz bir şekilde geçecek bir tedavisi yoktur. Sadece azaltmaya yönelik oluşturulmuştur. Filmde karısını ölümünün yasını tuttuğu sıralarda, aniden bu amneziye yakalanmasıyla başlıyor. Oldukça derin diyaloglar ve izleyiciye olan iletişimini güçlü tutan yönetmeni tebrik etmek gerektiğini, yanı sıra başarılı bulduğum belirtmek isterim. Karakterin bu doktorların oluşturduğu programlara uyup hafıza kaybını azaltma niyetinde olan başkarakterin iletişimsel, akran ve ruhsal bağlarının tamamen kopmuş bir şekilde sokaklarda caddelerde yardım almayı alışkanlık haline getirmiş gibi bir zıt kişilik doğduğunu görürüz. Karakterimiz gerçekten çok düşünceli ve kendisini zihnen oldukça zorlayan bir kişiliktir. Çocuk bisikletine biner, sonra düşer (çok gülmüştüm :d), sinemaya gider bir korku filmi izler ve bir kızla tanışır, fotoğraf çektirir. Yalnız bu saydıklarımı doktorların verdiği programlarında bulunan ses kayıtlarında zaten vardı. Fakat doktorlar elmaların hafıza kaybını az bir nebze dahi azalttığını söylediklerini duymayız. (kesin emin değilim). Sırf bu bilgiyi duyan başkarakterimiz gerçekten ilginç ve beklenmedik bir yola başvurur : Hatırlamak istemez, öyle derecede istemez ki, gözleri dolar, yüzü asılır ve o elmayı yememekte ısrar eder.
🗝️Muazzam bir senaryo, bir o kadar anlamlı, kendi hayatımdan birkaç kesit sunabilmiş ve bu sayede son zamanlarda seyrettiğim en iyi filmere aday gösteriyorum.
87/100
🗝️Jan Komasa 'ın Corpus Christi' den sonra izlediğim bir başka toplumsal başkaldırı filmi olan the Hater (2020). Olaylar ve günümüzdeki karşılığı olan görevini yapmaya çalışan insanları tüm gerçekliğiyle, eski Avrupa rejiminin günümüzde en önemli teknoloji araçlardan yazılım ve kodlama adı…devamı🗝️Jan Komasa 'ın Corpus Christi' den sonra izlediğim bir başka toplumsal başkaldırı filmi olan the Hater (2020). Olaylar ve günümüzdeki karşılığı olan görevini yapmaya çalışan insanları tüm gerçekliğiyle, eski Avrupa rejiminin günümüzde en önemli teknoloji araçlardan yazılım ve kodlama adı altında darma duman olduklarını gözler önüne seriyor.
Başkarakterin oyunculuğu son zamanlarda gördüğüm, altından kalkılması en zor rollerden biri olduğunu hatırlatmam gerek. Dolayısıyla sinematografisiyle, oyunculuklarıyla, temasıyla güçlü kılan ve diyaloglarıyla, temasıyla bir o kadar zayıf diye kategorilize edebileceğimiz olasıdır. 2020 yılında böyle bir yapım izlediğinize pişman olmayacağınızın teminatını verebilir.
🗝️83 /100
🗝️İlerde çok konuşulacak filmler arasında olacağını düşünüyorum.
🗝️Kötü karakter furyasına bir örnek daha.. İzledikten sonra içimde aşırı rahatsızlanma hissettiğim film #TheDevilAllTheTime. Senaryosu bana #ThePlaceBeyondthePines baharatı eklenmiş hali gibi geldi ve özgünlüğünü iyi bir şekilde koymayı başardığını düşünüyorum. 🗝️#RobertPattinson, #TomHolland, #BillSkarsgard ve #SebastianStan ve daha ismini hatırlamadığım birçok…devamı🗝️Kötü karakter furyasına bir örnek daha.. İzledikten sonra içimde aşırı rahatsızlanma hissettiğim film #TheDevilAllTheTime. Senaryosu bana #ThePlaceBeyondthePines baharatı eklenmiş hali gibi geldi ve özgünlüğünü iyi bir şekilde koymayı başardığını düşünüyorum.
🗝️#RobertPattinson, #TomHolland, #BillSkarsgard ve #SebastianStan ve daha ismini hatırlamadığım birçok oyuncu geçerli performanslar sergileseler de sıklıkla kafamızda soru işaretleri bırakacak. Zaman zaman temasının etnik kökeninden bahseder gibi olmuş fakat dolambaçlı bir yol izleyeceğini hiç düşünemezdiğimi belirtebilirim, türlü anlamsız sahnelerle beraber değişik, garip film olduğunu söylemekte fayda var. Romandan alıntı olduğu için çok uzun bahsetmeye gerek yok.
🗝️Pek kimse #TomHolland 'dan bahsetmemiş. Kendisi bu filmde Robert Pattinson' dan sonra işini ciddiye alabilen oyunculardan. Her ne kadar Robert Pattinson aksanıyla oyunculuğu çok övülse de, Amerika 'nın çeşitli bölgelerin aksanını birleştirdiği haberini de gördüm. Bir koçla çalışsaydı övgüye layık görürdüm. Tom Holland' a baktığımız zaman ciddi performansın ivmesini hiç bozmamış. Yanılmıyorsam tek iyi karakter olan Holland 'ın ünlü isimlerin arasından en iyi performansını gösterdiğini düşünüyorum.
🗝️5/10
🗝️ #Özgürlük ve #Miras üzerine.. 🗝️Duygu ve düşüncelerimi nasıl buraya aktarabilirim inanın bilmiyorum. Maçın ilk yarısını 0-2 yenik kapatıp son dakikalara kadar 3-2 ye getiren ve son saniyelerde vurguladığı temasıyla takdirine mübalağasız bir şekilde yakışan bir Chloe Zhao başyapıtı seyrettim.…devamı🗝️ #Özgürlük ve #Miras üzerine..
🗝️Duygu ve düşüncelerimi nasıl buraya aktarabilirim inanın bilmiyorum. Maçın ilk yarısını 0-2 yenik kapatıp son dakikalara kadar 3-2 ye getiren ve son saniyelerde vurguladığı temasıyla takdirine mübalağasız bir şekilde yakışan bir Chloe Zhao başyapıtı seyrettim.
🗝️Belki Tarkovsky filmlerinde olduğu gibi pozitivizmin zaman zaman ön plana çıktığı ve Orta Asya düzlüklerinde göçebe hayatlarını resmeden belgesellerini seyretmiş gibi bir deneyim kazandığım da söylenilebilir.
🗝️Kafamı kurcalayan bir sürü soru var. İnanın izlememiş olanlar şimdiden söyleyeyim hazırlıksız yakalanabilirsiniz. Bir Chloe Zhao filmi izliyorsanız sonuna kadar izlemelesiniz. Kendisi hiçbir zaman açık uçlu veya ortada bitirmemiştir. "The Rider" da "özlem, cesaret ve hayal gücü " gibi kavramların vurgusu yapılırken "Nomadland" da ise "Özgürlük ve Miras" kavramlarının ön plana çıktığını fark ettiğimi söyleyebilirim. Belki de sinemanın bize kazandırdığı en güzel eserlerden birinin yorumunu yazıyor gibi hissediyorum şu an.
🗝️Her zaman çocuk olmanın veya çocuk olarak kalmanın değerli olduğunu ve dilimize yerleşmiş; artık bir pelesenk haline dönüşmüş olan birbirimize karşı sürekli bunu ikna edici bir tavır takınıp alışkanlık haline getirmemizin kendimize ne kadar haksızlık yaptığımızın farkına varabiliriz. Göçebe yaşam tarzının tamamen Batı diyarlarına uyarlanmış olup bir klasik haline geleceğini dahi düşünüyorum. Çünkü bu filmi iyi kılan, "zorluklar" olmuştur. Bunların çeşitli ideolojik düşünce biçimlerinden kaynaklandığını, özellikle batı Amerika 'sında ne denli yaygın haline geldiğine ve orada yaşayan insanların zihnine kalıcı bir etki yaratmasında "yerleşik yaşamın" upuzun bir tanıtımı yapılmıştır.
🗝️Müthiş bir kurgu.. Sinematografinin kelimelerin yetersiz kalacağı kadar olduğunu da söyleyebilirim çünkü hakikaten teması üzerinden harikulade bir çalışma ortamı oluşturmuş ve bizlere bu eşsiz deneyimi yaşatmıştır diyorum. Değerlendirmeye alacak olursam ; oyunculuk, senaryo , sinematografi ve müzikleriyle oscar a aday olabileceğini inanıyorum. Ve tabii ki bu yılın kazananın Nomadland olacağını tüm kalbimle inanıyor, Frances teyzeme sevgilerimi iletiyorum..umarım beni duyar <3 <3
🗝️Sound & Video Quality:10/10
Writing: 20/20
Story: 8/10
Acting: 20/20
Directing: 19/20
Cinematography: 10/10
Personal opinion:10/10
🗝️97/100
🗝️"Savaş, insana şeref kazandırmıyor, onu köpeğe çeviriyor, ruhunu zehirliyor." 🗝️#Badlands ve #DaysofHeaven filmlerinin yönetmeni olan Terrence Malick, 20 yıl aradan sonra dev hayalini ortaya kurduğu projeyi aynı isimli kitaptan oldukça başarılı bir şekilde dünya sinemasına kazandırdığı epik bir savaş filmidir.…devamı 🗝️"Savaş, insana şeref kazandırmıyor, onu köpeğe çeviriyor, ruhunu zehirliyor."
🗝️#Badlands ve #DaysofHeaven filmlerinin yönetmeni olan Terrence Malick, 20 yıl aradan sonra dev hayalini ortaya kurduğu projeyi aynı isimli kitaptan oldukça başarılı bir şekilde dünya sinemasına kazandırdığı epik bir savaş filmidir. Konusuna değinmeden önce, bu filmi diğer savaş filmlerinden farklı kılan bir şey vardır ki ; doğayı merkeze işleyerek tüm kimyasını realist biçimde kazandırdığı ve tamamen tekdüzelikten uzak üslubuyla eserdeki gibi fiziksel ve antropolojik açısından önemli bir alt metne sahip olduğu yanlar arasına eklenilebilir.
🗝️Birçok defa adının ordu içersinde asker kaçağı olarak anılan gencin psikolojik değişimini ele alıyor. Bolca ağaçların ,çimenlerin ve ayrıca deniz sahilinin bulunduğu bir adada, genelinde doğa ile insan gibi gözükse de giderek doğayla uzlaşan, onla kednini bir tutmaya çalışan bir gencin otobiyografisiyle başlıyor. Henüz taarruz saatlerinin içerisinde girilmediği bir vakitte yakalanır. Orduda "sedye taşımacısı" görevi verilir. Bu dakikadan itibaren 2. Dünya Savaşının Guadalcanal Muharebesini konu almaktadır. Japonya 'nın 3.ana hattı ve tehlikeli bölge olarak bilinen yere, amerikan ordusunun çıkarma yapmasını, işin içerisine fantezilik katılmasıyla, kodaman generallerin hırslarını, açgözlülüğünü ve duygusuzluğunu gözler önüne serip orduda mevkiiler arasında içsel çekişmelerini de anlatmaktadır. Halbuki ön gördükleri gibi gelişmeyen bir şey olmuştur ki, çıkarmada bir kayıp vermeden rahatlıkla kıyıya ulaşmıştır amerikan ordusu. Kısaca Guadalcanal Muharebesinin özeti bu, şimdi bu filmi daha yakından incelemeye geçelim.
🗝️Malick, daha önceki filmlerinde olduğu gibi öncelikle başkarakteri bir büyünün içine hapsolmasını ve seyircinin o başkarakterin tutkulu mu yoksa hayalperest mi gibi sorulara sık sık düşürmesini sağlar. Witt , karakteriyle buna yanılmadığımızı göstermiş ve müthiş performans ortaya çıkarmıştır. Gördükleriyle, ruh halini cennetin izninden giden biri olarak betimlenebileceği bir şema çizmiş ve bunu film boyunca ritmik bir şekilde sürdürmüştür. Gemide geçen sahne arasında tarihe mal olmuş, ünlü komutan ve aynı zamanda meşhur kral Sezar 'ın Roma yıllarındaki seferlerine göndermede bulunmuş, metaforik olarak savaşın hem başlangıcı hem de sonu hakkında ,rüzgarın bizi savurduğu neresi olursa, düşüncesiyle kenarda soru işareti bırakmıştır. Daha sonra bir askerin karısına olan duygusal bağlılığını da hissederek diğer yandan da vahşi duygulara esir düşmeme mücadelesini bir arada görürüz. Bu nedenle askerlerin psikolojik olarak ayakta kalma mücadelesini de görürüz. Diğer bir askerin ise savaşın onu nasıl hırpaladığını, içinde bulunduğu durumun onun için hiç önem arz etmediğini kısacası onu ne kederin ne de korkunun boğabileceği bir karakterin, Witt gibi kalbinde tek bir kötülük bulundurmayan savaşın insan üzerinde yan etki olarak bırakan bir insan örneğiyle karşı karşıya getirmiştir. İki karakterin düşüncelerin her ne kadar zıt olduğunu varsaymak istesek de doğru olduğunu tamamen kabul edemeyiz. Farklı yaşam koşulları ,çevresel etmenler ve ortamlar..vs gibi birçok sebep olabilir, farklı düşünmelerinde. Film bize hiçbir zaman tek bir tarafı haklı göstermedi. Biz insanlar her ne kadar Witt 'ın bu felsefesini takdir etsek de , Witt aslında süslü püslü ,renkli hayallerden öteye gidilmediği bir dünyayı kabul ettirme havasındadır. Zıt karakter olarak tabir edebileceğimiz Çavuş Welsh ise ona inanmak istediğini ve her reaksiyondan sonra giderek onun düşüncesine yenik düşeceğini zaman zaman hissettiğinin yanı sıra bir dostluk hikayesini kapsayacak kadar macera dolu, uzun ve yorucu bir serüven olduğunu hisseder, anlar.
🗝️ Amerikan askerleri kendilerini şanslı hissetseler de, bu boş karşılama sonrasında karşılaştıkları tuzaklar ve kayıplar gerçek kıyasıya dövüşün uzun bir bekleyişten sonra savaş halini aldığını anlatılmak istenmiş. Kan dökmenin her insan üzerinde kolay etki bırakmadığını filmdeki çarpışma sahnelerin ortasında düşündürürken, diğer yandan kendimizi orada savaşan askerlerin yerine koyarak duygularımızın katliam mezarlığı karşısında neler yapabileceğimizi düşünmeden edemememizi de sağlayacaktır.
🗝️ Değinmek gerekirse Görüntü yönetmeni John Toll sinematogrifi çalışmasıyla, filme öyle güzel bire bir uyum sağlamasına zemin hazırlamıştır ki. Daha önce bir savaş filminde iliklerime dek gerilimi ve duygu değişimime bu kadar hakim olamadığım bir film seyretmedim. Şiirsel tadında görüntüler, doğayı bir savaş filminde kalp organı gibi görev yapması en takdir edilmesi gereken ve kimsenin dikkat etmediği noktalardan birisidir. Aslında doğanın, evrendeki tüm güzelliğin kenetlenmiş hali olarak tanımlanabilir. Öte yandan başkarakterimiz Witt'in kafanın içerisindeki seslerin doğayla sohbet halinde olduğunu ve doğanın bir elçisi olarak rol biçilidiğine kanaat getirmek istiyorum. Çünkü diğer yandan savaş sahnelerinin aralarına giren doğa görüntüleri, bize bir kez daha savaşın doğanın kendisinden gelip gelmediğini sorgulatıyor. 3 saat olmasına rağmen film, fazla kafa karışıklığının olmaması için soruları tamamen cevaplamıyor ve seyircinin sakince düşünmesine fırsat tanıyor. Başta gördüğümüz sahnede timsahın suyun içerisine dalmasının tehlikeli bir eylem olmadığını ve yaşanacak olan kötülüklerin simgesi olacağını tahmin edemezdik. Kıyıları ve adaları göstererek bu yaşanacakların kimsenin umurunda olmadığını, seyirciye bu şekilde oyun oynadığı söylenilebilir. Neredeyse açıkça cennet olarak tanımlanan ada bize dünya üzerinde savaşmaya gerek olmadığını, savaşmadan da yaşanabileceğini açıkça gösteriyor. Bende yarattığı etkiyi çok kısa dizelerle açıklık getirmek istersem şunları dile getirmek isterim.
🗝️ "Bazen mutlu olduğumuz anlar vardır. O mutlu anımızdan sonra başımıza yağacak felaketlerin yaklaştığını hissettiğimiz vakit; o anki mutluluğumuzu sevincimizi bozmayız. Bozabilen tek şey, yanan ormanların veyahut isteklerimizin yanması karşısında kor alevin gözümüzü yaşarttığı daha sonrasında ise bizi yaktığıdır. Öleceğimiz bilsek dahi anın tadını çıkarmaya bakarız, yanıp kül olup gitsek de."
🗝️ Ve ölülerin mezarı üzerinde çiçek açmış son sahnesiyle , ardından bende yavaşça zihnimde ve kalbimde derin bir hüzün kaplamış ve izah edilemez derecede trajik öyküye sahip olduğuna ikna olmamı sağlamıştır. Malick ,filmdeki yerlilerin doğal yaratılışlarıyla savaşmanın anlamsız harçtan ibaret olduğunu anlatmak istemiş. Saçma ve boş arzuların peşinden koşan generallere koskoca bir hiç dedirtmiş ve bunun boş bir elde etme hırsından başka bir şey olmadığının tokadını tattırmışlardır. Daha önceki savaş filmlerinde işlenmemiş bir tema olsa da, Malick neredeyse tüm filmlerinde benzer kavramları ortaya sürekli ve bir bir döker. Özgünlüğünü savaş filminde ortaya koymuş. Saydığım nedenler arasına sinematografisini aynı zamanda diyaloglar,monologlar ve hatta müzikler üzerinde kusursuz ve 0 hatayla uyum sağlamış, bıraktığı hissi başka hiçbir filmde etki bırakmamış.Terrence Malick bu özgünlüğünü korumasından ve insanlığın keşfedilmemiş fıtratını sinemaya taşımasından dolayı 10 üzerinden 10 vermek istiyorum.