Spoiler içeriyor
Selamlar. 5. Sınıftayken bizi kitap festivaline gibi bir şey götürmüşlerdi 20 kişi falanız. Sonra bir odaya girdik yerde kitaplar var ve bize "istediğiniz kitabı alabilirsiniz." dediler ben koşup diriliş kitabını almıştım ismi hoşuma gitmişti neyse işte bir erkek arkadaşımda da…devamıSelamlar.
5. Sınıftayken bizi kitap festivaline gibi bir şey götürmüşlerdi 20 kişi falanız. Sonra bir odaya girdik yerde kitaplar var ve bize "istediğiniz kitabı alabilirsiniz." dediler ben koşup diriliş kitabını almıştım ismi hoşuma gitmişti neyse işte bir erkek arkadaşımda da iki şehrin hikayesi kitabı var ve allem etti kallem etti Elindeki kitabı bana verip kendisi diriliş kitabımı aldı, geride alamadım ve çok üzülmüştüm. Ama iyi ki alamamışım birinci neden Diriliş kitabını kısaltılmış hali olması ikincisi iki şehrin hikayesi kitabı çok güzeldi. O yüzden seni affettim kitabımı elimden alan arkadaşım.
Sınav senem yüzünden kitap okumaya ara vermiştim ve şimdi tekrar başlarken elime diriliş kitabını aldım. Tolstoy'un hem dilini seviyorum hem de yazdığı olayları seviyorum. Anne karenina kitabını okuduğumda beni çıldırttığı için (o kadar iyiydi ki okurken sinir stres olmuştum) bu kitabı elime aldığımda ne entrikalar okuyacağız diye almıştım amma velakin istediğim heyecanı alamadım.
Ilk öncelikle bir kitap yazılırken bir olay olur ve etrafında olaycıklar olur. En azından ben öyle düşünüyorum bence yazarın düşünceleri ana olayı kapatmamalı. Tamam ben okurum senin düşüncelerini ama bir yerden sonra bayıyor. Ben 50-100 sayfa düşünce mi okuyacağım allah aşkına? Bak bu sorun anne karenina da yok mesela. Levin de çok düşünceye boğuyor ama rahatsız etmedi çünkü başka olaylarda oluyordu bu kitapta ise durmadan nehlüdov'un yaptığı/yapacağı/düşündüğü/düşüneceği şeyi okuyoruz, okurum eyvallah ama dediğim gibi bir yere kadar gidiyor. Bir de tolstoy'un son eseri kendisi. Galiba ölmeden önce tüm fikirlerimi bir araya toplayayım mı demiş anlamadım.
Nehlüdov'un birden "aman tanrım ben artık zenginlikten ve bu yaşayıştan sıkıldım" deyip eskiden yaptığı bir hatayı düzeltmeye çalışması bana pek inandırıcı gelmedi. Allah aşkına sen bile bazı şeyleri 71 yaşında düşünmüşsün 28 yaşındaki genci birden 180 derece döndürmek akıl kârı mı hadi toprak düşüncesi neyse diyecem ki bu çocuk üniversite hayatında bunu savunsa bile topraklarını köylülere verme düşüncesi hala çok ağır bir düşünceyken bir de prens olan birisi eskiden yaptığı bir hata yüzünden fahişeyle mi evlenecek????
Bu arada yanlış anlaşılma olmasın ben nehlüdovun bir fahişeyle evlenme düşüncesine karşı değilim sadece bu adam bir günde değişiyor.
Bir de kitap ilerlemiyor ya yok Nehlüdov oraya gidiyor buraya gidiyor tekrar oraya gidiyor. Bu arada ben Tolstoy'un ceza/hapishane konusundaki düşüncelerine kesinlikle katılmıyorum. Tolstoy'a kalsa birisi bir suç işlese "daha yapma" der gönderir. Yani bu kadar hümanist olmakta saçma. Üzgünüm ama.
Nehlüdov'un amcasına kesinlikle katılıyorum. "Aynı şeyi ileride bir daha yapmaması için bir adamın canını yakmak amaca uygun bir davranıştır."
Burada konuyu biraz daha açmak istiyorum belki okuyan biri merak eder ve fikrini belirtir. Şimdi Tolstoy'un cezaya ya da bakışını açıklayan en iyi paragraf bu bence. Çocuğa yüklenmiş ama kendi düşünceleri;
"Ancak tutukluların yürüyüşüne gözünü kırpmadan ve ayırmadan bakan ince, uzun boyunlu çocuk, soruya farklı bir yanıt bulmuştu. Bu insanların da tıpkı onun gibi, bütün insanlar gibi birer insan olduklarını, bu yüzden de bu insanlara karşı birileri tarafından yapılanın, yapılmaması gereken kötü bir şey olduğunu daha kesin ve daha emin olarak biliyordu; onlara acıdı, ayaklarına pranga geçirilmiş, başları tıraş edilmiş bu insanlardan da, onların ayaklarına pranga geçiren ve başlarını tıraş eden insanlardan da korktu. Bu yüzden çocuğun dudakları giderek şişiyordu. Bu durumlarda ağlamanın ayıp olduğunu düşünerek ağlamamak için büyük çaba harcıyordu."
Yani ceza değil de affetmenin gerektiğini hapishanelerin gereksiz olduğunu filan düşünüyor anladığım kadarıyla ama kendisi alternatif bir başka şey de sunmuyor bunu belirtmek isterim. Benim anlamadığım nokta neden insanlar suçlularla empati yapıyor empati yapılması gereken kişiler suçlunun zarar verdiği mağdurdur. Tolstoy'un bu görüşlerini saçmalık olarak buluyorum. Tamam kitapta anlattığı kişilere ben de üzüldüm ama onlar haksız yere konulmuşlar haklı olarak konulan kişiler??? Haksızlığa uğramış kişiler sayesinde diğer kişileri aklanmaz. Kitapta bununla alakalı bir cümle geçiyor "Evet, yargı hataları her zaman olmuştur, olacaktır da. İnsanların oluşturduğu bir kurumun kusursuz olması beklenemez."
Kesinlikle katılıyorum. 2 3 kişi haksızlığa bu mahkemelerin gereksiz olduğu anlamına gelmiyor ya da cezanın saçma olduğu.
Hem ben Rusya'nın bu davranışı çok sevdim ne yalan söyleyeyim. Katyuşa haksız içeride olsa bile prens Nehlüdov istiyor diye çıkarmadılar, Nehlüdov'un oradan buraya gitmesi gerekti. Tebrik ediyorum cidden hatta Nehlüdov'u da bir kere geri çevirdiler. Açıkçası böyle adalet isterim ben arkadaşlar zenginler cezalandırılıyor??? Şunun akrabası bunun akrabası diye çıkarmıyorlar. Bayıldım açıkçası. Düşünün bak prens Nehlüdov hapishaneye gidiyor hapishane müdürü izin olmadan alamam diyor. Keşke her yerde böyle olsa.
Bir de rahatsiz olduğum şey fakir güzellemesi. Bir tane Marya Pavlovna diye kadın var söyle diyor "Ahçı kadınlarla, arabacılarla birlikteyken eğleniyordum, oysa bizim beyfendilerle hanımefendilerin yanında canım sıkılıyordu."
Dostum ne? Bu kadın zengin bayağı ha canımın canı sıkılmış gitmis devrimcilerle birlikte olup kürek cezasına çarptırılmış. Evet zengin ve ceza çekiyor hayretler içerisinde kalmadım desem yalan olur.
Alıntılar.
Kendine inanmaktan vazgeçmiş başkalarına inanmaya başlamıştı çünkü kendini inanarak yaşamak çok zordu.
Herkes onu rahat bırakmasını istiyordu. Oysa herkes inadına yapar gibi yapıştıkça yapışıyordu kendisine.
Insanlar hakkımda ne isterlerse düşünsünler, onları aldatabilirim ama kendimi aldatmayacağım.
Korkunç bir şey! Burada acımasızlığın mı, yoksa saçmalığın mı daha ağır bastığını bilemiyorsun. Ama galiba her iksi de en son başarısına ulaşmış bulunuyor.
Her insan, bir işi yapabilmek için bu işin iyi ve önemli bir iş olduğunu kabul etmek zorundadır.
İnsan sanki inadına yapar gibi gider, hep yaralı yerini çarpar, bunun tek nedeni ise çarptığını ancak yaralı yerini vurunca fark etmesidir.
+Herhalde on yıl geçmiş aradan
-yıllar değil, bu hayat geçti.
İnandığını sanihordu ama yine de bütün varlığıyla biliyordu ki, onun bu inancı "olması gerekenden" bambaşka bir şeydi.
Kötü bir davranış yalnızca başka kötü davranışların yolunu düzler, kötü düşünceler ise karşı konulamayacak şekilde bu yolda yürümeye çağırır.
Hayat, yapmak zorunda olduklarımızı yapmamızdan başka bir şeyi gerektirmez.
İnsanın önemli özelliği olan birbirini sevme ve birbirini acıma duygusundan yoksun insanlar görmek korkunç bir şey.
Tüm insanlar kısmen kendi düşüncelerine, kısmen de başkalarının düşüncelerine uygun olarak yaşarlar ve hareket ederler.
Kendi kendinin efendisi olursan efendilere gerek kalmaz.
Spoiler içeriyor
"İyi olmaktansa şanslı olmayı yeğlerim diyen insan hayatı anlamış adamdır. İnsanlar yaşamın çok büyük bir kısmının şansa bağlı olduğu gerçeği ile yüzleşmekten korkarlar. Bu kadar çok şeyin insanın kontrolünde olmaması ürkütücüdür. Maçlarda topun filenin üst kısmına çarptığı anlar vardır ve…devamı"İyi olmaktansa şanslı olmayı yeğlerim diyen insan hayatı anlamış adamdır. İnsanlar yaşamın çok büyük bir kısmının şansa bağlı olduğu gerçeği ile yüzleşmekten korkarlar. Bu kadar çok şeyin insanın kontrolünde olmaması ürkütücüdür. Maçlarda topun filenin üst kısmına çarptığı anlar vardır ve bu kısacık an içerisinde topunu fileye geçeceği ya da takılacağı belli olur. Biraz şansınız varsa geçer ve siz kazanırsınız ya da takılır siz kaybedersiniz."
Filmin başlarında Chris'in söylediği bu söze katılmakla birlikte filmin bu sözler etrafında gelişmesi iyiydi.
Konumuza gelirsek tenis öğretmeni Chris, zengin bir ailenin oğlu olan Tom'a ders verirken birden onların hayatına ortak olur. Tom'un kardeşiyle flört ederken Tom'un sevgilisine aşık olur. Chris alıştığı bu hayata devam mı edecek yoksa aşkının peşinden mi gidecek?
Ne kadar aşk desem de ben bunun aşk olduğunu düşünmüyorum. İki taraf içinde ben Chris'in ne chloe'ye ne de Nora'ya aşık olduğunu düşünüyorum. Chloe'ye duyduğu şey sevgi ya da onun tatlı olduğunu düşünüyor hepsi bu bir de kızın zenginliğini hesap edersek bu da sevgisinin tuzu biberi oluyor. Nora'ya duyduğu şey tamamen şehvet. İçinde küçük bir aşk kırıntısı olduğunu dahi düşünmüyorum. Sadece istiyor çünkü Nora seksi biri, gizemli. Bu kadar. Asla ask değil bu.
Nora zaten bir yerden sonra "the other women" diye bahsediliyor. Bu filmde en üzüldüğüm kişide bu "the other women".
Nora bunları hak etmedi, düşünsenize babanız kaçmış para da göndermiyor. Anneniz alkolik, kardeşiniz uyuşturucu bataklığına düşmüş siz bir şeyler yapmak için şehire geliyorsunuz ama onu bile beceremiyorsunuz bunun üstüne sevdiğiniz belki de sevmeyi umduğumuz adam sizi hamile bırakıp çocuğunuzu zorla ısrarla aldırıyor ve sizi bırakıyor sonra bir bakmışsınız başka biriyle evlenip çocuk yapıyor. (O tom'un da Allah belasını versin)
Bence Nora'nın Chris'e bu kadar tutulmasının sebebi de bu çünkü kızın tutunacak kimsesi yok ki. Kocaman şehirde tek başına.
Lana'nın the other women şarkısında dediği gibi;
Diğer kadın her zaman ağlayarak uyuyacak.
Diğer kadın asla onun sevgisini kazanamayacak.
Ve yıllar geçtikçe, diğer kadın hayatını yalnız geçirecek.
Tabii Chris, Nora'ya yalnız yaşamasını bile çok gördü.
"Yapayalnızsın koca bir evrende
Uzakta, taparcasına sevdiğin
Gelmeyecek, ne kadar gel desen de
Ondan böyle bir yangın yeri için"
Spoiler içeriyor
Hayatımda izlediğim en kötü 2. Film. Güya gizem-gerilim. Senaryo aşırı tahmin edilebilir ve saçma. Filmin başında gösterilen korku filmi bile daha iyiydi bence en azından kendisi geriyor yakaladı yakalayacak oluyoruz bu film de gerilim bile yok. 2001 yapımı fazla bir…devamıHayatımda izlediğim en kötü 2. Film. Güya gizem-gerilim. Senaryo aşırı tahmin edilebilir ve saçma. Filmin başında gösterilen korku filmi bile daha iyiydi bence en azından kendisi geriyor yakaladı yakalayacak oluyoruz bu film de gerilim bile yok.
2001 yapımı fazla bir şey beklemedim ama bu da aklıma hakaret. Ben bu filmi gece televizyonda bile yayımlatmazdım. O kadar sıkıcı ve saçma.
Başlardaki pedofili sahneler neydi la? O sahnelerin seneryayo katkısı var mı? Yok. Niye koyuyorsunuz o zaman yuh. Adamın derdi çocukların paralarıysa o sahnelere gerek var mıydı ya? Hiç hoş değil, film olsa bile. Sen bu konuya dikkat çekmek isteyen bir film değilsin kardeşim çünkü adamın niyeti bu değil ki sen niye bu sahneleri yazıyorsun? Sinir stres sebebi. İnsan yazarken utanır.
Kız da gerizekalı zaten. Ablacım senin dayın gelmiş kanından sonuçta onda kalsana. Hadi ailen vasinizi onları yaptı adam sana yaklaştığında ve kadının uyuşturucu aldığını gördüğünde atsana kendini karakola. Kız hiç polisi aramıyor ya. Yaptığı şey avukatı aramak diğeri de arabayla kaçmak ki onu da beceremiyor. Git anlat her şeyi. Yok olmaz kaçacaksınız dimi.
Bir de kızın dayısı var ara dayını ağlayarak böyle böyle de. Olur mu kaçacak o ya da saçma saçma şeyler yapacak.
Ben filmleri hızlandırmam ya da atlamam ama o kadar canım sıkıldı ki 1.5x aldım ve dayanamayıp atladım. Duvarı izleseydim daha çok severdim sanırım.
Spoiler içeriyor
"Hepimiz bir dereceye kadar kendi gerçeklerimizi yaratırız." Dr. Miranda Grey, bir akıl hastanesinde kocasıyla beraber çalışmaktadır. Bir gün bir araba kazası sonrası kendini çalıştığı hastanede hasta olarak bulur. Miranda kaza sonrası yaşadığı/yaptığı şeyleri hatırlamamakta ve içine düştüğü durumu anlamaya çalışmaktadır.…devamı"Hepimiz bir dereceye kadar kendi gerçeklerimizi yaratırız."
Dr. Miranda Grey, bir akıl hastanesinde kocasıyla beraber çalışmaktadır. Bir gün bir araba kazası sonrası kendini çalıştığı hastanede hasta olarak bulur. Miranda kaza sonrası yaşadığı/yaptığı şeyleri hatırlamamakta ve içine düştüğü durumu anlamaya çalışmaktadır.
Yine gece 12'den sonra televizyonlarda çıkan film gibi kendisi ama yine de ortada bir gizem var ve bu gizemi sonuna kadar götürüyor. Benim "acaba böyle mi oldu?" diye yürüttüğüm fikirler tutmadı ki gizem-gerilim filminden beklediğim ve istediğim bir şey bu.
Açıkçası Miranda ablanın başta dediği "tecavüz olayını abartığını düşünüyorum." Sözü hoşuma gitmedi. Her insanın dayanma gücü aynı mı? Demekki kaldıramamış kadın. Ne biçim söz bu.
Ben bu hayalet olayını da anlamadım. Eğer senin kocan ve kocanın kanzisi bir sürü kadın öldürmüşse niye sadece bir kadın sana musallat oldu? Hadi o kadın sen çözersin, doktorsun diye sana geldi de hayalet neye gidip chloe'ye girmiş aslında hayalet direkt kocasına girse ve arkadaşını öldürse??? Bir taşla 2 kuş.
Robert abimizin oynadığı doktorun daha çok rolü vardır sanmıştım da yanılmışım. Ben her şey onun başının altından çıktığını düşünmüştüm lakin sadece miranda'ya aşık bir zâtmış kendisi.
Bu arada penélope çok güzel kadın ya bayılıyorum kendisine. Çocuksu bir konuşması var ve çok yakışıyor kendisine.
Selamlar. Herkes çok beğenmiş ama açıkçası çok beğenilecek neyi var anlamadım. Sinemalar sitesinde ve Google kullanıcıları baya yüksek puan vermişler ki bunu hak ettiğini düşünmüyorum. En iyi puanlamayı imdb yapmış gayet yerinde. Sıradan bir konusu var: kaç-kovala. Birkaç yer dışında…devamıSelamlar.
Herkes çok beğenmiş ama açıkçası çok beğenilecek neyi var anlamadım. Sinemalar sitesinde ve Google kullanıcıları baya yüksek puan vermişler ki bunu hak ettiğini düşünmüyorum. En iyi puanlamayı imdb yapmış gayet yerinde.
Sıradan bir konusu var: kaç-kovala.
Birkaç yer dışında gerilim de yoktu. Akılları sırasınca bazı yerlerde sesi yükseltmişler de ona bile tepki vermedim. (Kanlı yerler dışında)
Gerilim ve heyecan son 30dk da kendini hissettiriyor. Belirli bir mekan ve 2 kişi arasında geçiyor olay ama bilemiyorum beni fazla etkilemedi.
Beni etkileyen şey ablamızın güzelliğiydi.
Gözüm gönlüm açıldı.
Maşallah.
"Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti." Filmi izlediğimde aklıma bu mısralar geldi. Aslında bu filme bir şey yazmayacaktım ama sonradan bir şeyler karalayayım dedim kendi kendime. Aşk neydi aşk emanetti diye giriyormuşum hayır hayır…devamı"Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti."
Filmi izlediğimde aklıma bu mısralar geldi. Aslında bu filme bir şey yazmayacaktım ama sonradan bir şeyler karalayayım dedim kendi kendime.
Aşk neydi aşk emanetti diye giriyormuşum hayır hayır böyle girmeyeceğim tabii ki. Zaten kendisini sadece kitap ve filmlerden gördüğüm bu duygu üzerine konuşmak sakıncalı bir durum. O yüzden bu duygu hakkında konuşma faslını yine kitaplara, filmlere, şairlere ve bunun acısını veyahut tatlılığını yaşamış kişilere bırakıyorum.
Filmimize gelirsek birbirlerine aşık olan ve mutlu bir evlilik sürdüren çiftimizin bir gün trafik kazası yaşamaları sonucu Paige hafıza kaybı yaşar ve kocası Leo'yla ilgili anıları silinir. Hafıza kaybı sonrası çiftin yaşadıkları anlatılıyor.
Her ne kadar çiftin yaşadıkları desem de aslında Leo'nun yaşadıkları desem daha doğru olur. Çünkü bir kaza yaşamışsınız ve karın kalkıyor seni hatırlamıyor, tamamen yabancı gibisin. Leo bu durumu kabullenmeye çalışırken bir de Paige'i kendine tekrar aşık etmeye çalışıyor.
Tamam Paige için de zor, gözünü bir açıyorsun karşında "Ben senin kocanım" diyen bir adam ama fotoğrafları görüyorsun, düğün yeminini izliyorsun ki bir de adam elinden geleni yapıyor hala saçma saçma şeyler yapıyorsun.
Yaşadığın şey zor bir şey ama bu durumu karşında seni seven, seni kendine aşık etmeye çalışan birine çektirmen normal değil. Hele bu kişinin tek ailesi sensen.
Leo'nun
"Benim tek ailem Paige."
"O bana 2 haftada aşık olmuştu tekrar öyle olur sandım."
dediği yerde aşırı üzüldüm ;-;
Aman bilmiyorum. Leo'nun karısını kendine tekrar aşık etmeye çabalaması birazcık kalbimi sızlatmış olabilir.
Herkese Leo gibi biri diyip bitiriyorum🙏🏻.
Ben gizem-gerilim kadınıyım sen seversin sevmezsin beni ilgilendirmez. Ben gizem-gerilim kadınıyım. Eveet, gizem-gerilim filmlerine bakarken (google) kapağını beğenip izlerim ya dediğim film. Beklentim çok yüksek olmasa da ortalamanın bir iki tık üstündedir demiştim lakin kendisi ortalamanın bir iki tık altı…devamıBen gizem-gerilim kadınıyım sen seversin sevmezsin beni ilgilendirmez. Ben gizem-gerilim kadınıyım.
Eveet, gizem-gerilim filmlerine bakarken (google) kapağını beğenip izlerim ya dediğim film. Beklentim çok yüksek olmasa da ortalamanın bir iki tık üstündedir demiştim lakin kendisi ortalamanın bir iki tık altı film. Hani 12'den televizyonda çıkan korku filmi olur ya onun tadındaydı filmimiz.
Film, David ve Amy adında birbirleriyle anlaşamayan çiftimiz gece yarısı arabaları bozulup motelde kalmalarını anlatıyor.
Filmin konusu sıradan gibi gözükse de daha iyi bir iş yapılabilirdi. Korku filmi diye bazı yerleri görmezden geliyoruz ama bunun da bir sınırı var sonuçta onun dışında iyi, ortalama bir film.
İlk korku filmi izlemeye deneyimimi düşünüyordum da baya küçüktüm. Mahallemizdeki kadınlar bize gelmiş ve küçük bir kadın günü yapmışlardı. Seçe seçe de korku filmi seçmişler. Ben hemen anneme sokuldum, tek gözüm kapalı meraklı meraklı bekliyorum. Annemin eli de kafamda korkunç…devamıİlk korku filmi izlemeye deneyimimi düşünüyordum da baya küçüktüm. Mahallemizdeki kadınlar bize gelmiş ve küçük bir kadın günü yapmışlardı. Seçe seçe de korku filmi seçmişler. Ben hemen anneme sokuldum, tek gözüm kapalı meraklı meraklı bekliyorum. Annemin eli de kafamda korkunç bir şey gelirse kapatırım diye bekliyor. O gün sanırım aynalar filmini izlemiştik hatırladığım kadarıyla aynalarda ruhani yaratıklar insanları öldürüyorlardı. Aklımda kalan tek sahne kadının banyoya girmesi ve camın kırılıp kadının kafasını koparmasıydı. Ufak bir şok geçirip ayna da böyle bir şey var mı diye 82637282 kere kontrol ettim. Ya gerçekten yok ya da benim 82637282 denememi de atlatmış olabilirler. Bilemiyorum.
Küçük anımdan sonra filmimize gelirsek açıkçası son zamanlarda izlediğim en kaliteli yapımlardan. Evde tek olduğum için ve "azıcık" korktuğum için ışık açık izledim. Yine de bazı sahnelerde geri çekilip elimle kapattığım yerler oldu. Üst komşumuz sağ olsunlar filmi izlerken bir an "???" oldum.
Kapımın rüzgar yüzünden çarpması da bir an yüreğimi hoplattı. Güzel bir korku deneyimiydi. Filmin müzikleri de atlamadan geçmeyelim cidden havaya sokuyordu, geriyor, çekindiriyordu. Ama ben bazı oyuncuların oyunculuklarını beğenmedim. Baştaki abla çok güzel oynasa da bazılarınki eh dedirttirdi.
Bir de bazı yerlerde güldüm. Düşünsene sana doğru gelen gülümseyen biri var, korkunç ama komikti.
Konumuza gelirsek Dr. Rose Cotter adında başarılı bir psikiyatrist'e bir gün bir hasta getiriyorlar. Ama hasta kısa süre sonra Rose'un karşısında gülümseyerek intihar ediyor. Bu olaydan sonra her şey değişiyor ve Rose tuhaf ve korkutucu olaylar yaşamaya başlıyor. Rose bu işi araştırdıkça karanlık gerçeği keşfediyor ve bundan kurtulmak için yollar aramaya başlıyor.
Bundan sonrası spoiler...
İlk öncelikle buradan Rose ablanın nişanlısına hayırlı dileklerimi iletiyorum. Ne kadar hayırsız, vefasız bir adamsın sen ya. Biliyorsun ki kadın deliriyor bir otur dinle kadını. Kadını dinlememek için bin takla attı kadına psikolog çağıracağına kadın sana deliller getirmiş bir bakayım de arsız herif. Rose abla da sıkıntı var bırakmış gül gibi çocuğu. Duvarlarımı yıkıyorsun diye insan mı terk edilir? İhtiyacın olduğunda da koşulsuz kabul edenler de duvarını yıkmaya çalışan kişi olur. Bu polis abimiz daha iyisini hak ediyordu. Şeytanı varlığın ona geçtiğini görünce iki kat sinir stres oldum. Keşke şu nişanlıya geçeydi, adam sevdiğine yardım etmek için o kadar çabaladı, sonuç? Şeytanı varlık ona geçti.
Sonunun mutlu son olması çok klişe olurdu evet ama bu son da beni üzdü. Daha farklı olsaydı keşke.
#polisabimbunlarıhaketmedi
Spoiler içeriyor
"Hey, sen merhaba... seni burada görmek ne hoş bir sürpri... gözlerini ekrana dikmişsin ne okuyorsun? Okuduğunu beğeniyor musun peki? Seni eğlendiriyor mu heyecanlandırıyor mu yoksa ürkütücü mü? İlgini çekmiş bakıyorum, uzun zamandır aradığım ve bir anda karşıma çıkan nadir bir…devamı"Hey, sen merhaba... seni burada görmek ne hoş bir sürpri... gözlerini ekrana dikmişsin ne okuyorsun? Okuduğunu beğeniyor musun peki? Seni eğlendiriyor mu heyecanlandırıyor mu yoksa ürkütücü mü? İlgini çekmiş bakıyorum, uzun zamandır aradığım ve bir anda karşıma çıkan nadir bir kitap gibisin. Kitap sade, sıradan gözüküyor hatta sıkıcı da diyebilirim ama bunu sadece diğer insanlar böyle der ama ben onlar gibi değilim. Sen de onlar gibi değilsin. Bu sıradanlığın altında sakladığın göz kamaştırıcı ışığın var değil mi? Onu bana gösterecek misin? Ben o ışığı daha görünür kılacağım, sen de benim ışığımı daha parlak yapacaksın. Biz birbirimiz için yaratılmışız. Senin olmadığın bir dünya düşünemiyorum. Sen sen sen senin olmadığın bir yerde nefes almayı düşünemiyorum abarttım mi sanıyorsun hayır sevgilim senin için ölürüm..."
Selamlar sinir bozucu Joe taklidim nasıl :))???
Elimden geldiğince ruh hastası stalkçı pisliğe benzetmeye çalıştım.
Şimdi konumuza gelirsek New York'ta kitapçı da çalışan Joe Goldberg dışarıdan bakıldığında zeki, çekici sıradan bir adam gibi dursa da o zeki, çekici, sıradanlığının altında manyak saplantılı bir ruh hastası yatıyor. Ve bu ruh hastası adamın Beck'e aşık (?) olmasıyla, Beck'i saplantı haline getirip onun hayatına dahil olmayac çalışması ve bu "dahil olma" sürecinde yaşadıklarını, yaptıklarını izliyoruz.
Ben 3. Sezona kadar izledim ve 4. Sezonu izleme gibi bir niyetim yok açıkçası. İlk 2 sezonu sevsem de 3. Sezon da bu işin cılkı çıktı dedim ve bu sezonu izleyip bırakma kararı aldım. Konu hep aynı şeylerin üzerin de dönüyor, diyorsunuz Joe değişecek mi filan yok adamın çocuğu oluyor yine aynı. 5 tane sevgilisi 4'ne "heyyy youuu" diye girdi herif. Karen'e de böyle girmiş olabilir hatırlamıyorum. Yaşadıklarından derste çıkarmıyor. Eee ben aynı şeyleri tekrar tekrar niye izliyim?
Zaten Joe'nun yakalanma gibi bir şeyi de yok. Oturdugu yerdeki herkesi öldürse yine polisler şüphe duymuyor heriften. O kadar kişiyi öldürdü ne bir dna ne bir kamera hiçbiri yakalayamadı herifi. Yakalayacaklarını da düşünmüyorum. Bu gidişle herkes not bırakıp intihar edecek ve kimse de "???" demeyecek.
En iyisi ilk 2 sezonu izleyip hadi bana eyvallah diyip bitirin.