Bu anime bana o kadar çok hissiyatı bir arada yaşattı ki hangi birine değinmem gerektiğini bilemiyorum şuan. Hüzün, sevinç, özlem, kavuşma, acı, aşk... Tüm bunları birer birer yaşatıyor size ki bunu da yalnızca 13+1 bölümde dolu dolu tattırıyor. Her bir…devamıBu anime bana o kadar çok hissiyatı bir arada yaşattı ki hangi birine değinmem gerektiğini bilemiyorum şuan.
Hüzün, sevinç, özlem, kavuşma, acı, aşk...
Tüm bunları birer birer yaşatıyor size ki bunu da yalnızca 13+1 bölümde dolu dolu tattırıyor. Her bir detayı hoş, her bir detayı anlam dolu nahifçe bir anime. Ki bu nahifliği, ifadesiz ve 'duygusuz' bir ana karakterimiz olmasına rağmen dibine kadar hissediyoruz.
Yine de içimde ukde kalmış pek çok nokta var, keşke dedim, keşke bir sezon daha olsaydı da onları da işlemiş olsalardı. Ha diyebiliriz bu sefer yavan kalır uzatmamaları iyi olmuş, ben ona rağmen ikinci bir sezon isterdim.
Biraz konusuna değinip ardından anime hakkındaki düşüncelerimi söylemek istiyorum.
Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında halkın sevdikleriyle haberleşebilmeleri adına revaçta olan Otomatik Anı Kukla Servisindeki mektuplardan oluşan yolculuğumuz her bir kimsenin anısıyla taçlanıyor, bizi farklı farklı hayatlarla buluşturuyor.
Bundan öncesi ve en önemlisi tabi; Violet Evergarden ile yaşadıklarımız, yaşattıkları ve daha nice yaşatacak olduğu anları...
Kendisi bir savaşçı, bir silah, bir savaş kuklası... Ama daha kesini var ki, ondaki insanî duyguların yavaş yavaş ortaya çıkacak olması.
Onu izlemek, içindeki hengameye tanık olmak ve aşmaya çalıştığı ruhundaki engelleri birer birer aynı şekilde tecrübe etmek..
Bu kadar keyif alıp acı duyacağımı tahmin etmezdim.
Kesinlikle izlenilmesi gereken bir yapım.
Çizimlerin güzelliği (ya kız fazla mükemmel) ve müziklerinin ahenginin büyülü atmosferi içerisinde zamanın nasıl akıp gittiğini anlamadığınız bir zamanda yolculuğa çıkacaksınız, mektup devrine bu kadar özeneceğimi tahmin etmezdim ~•°
Şimdiden iyi seyirler ✨
.
.
.
~𝚂𝚙𝚘𝚒𝚕𝚎𝚛 𝙱𝚒𝚕𝚖𝚎𝚖 𝙽𝚎𝚢𝚜𝚒~
.
.
.
Benim en çok içimde kalan şeylerin başında kesinlikle Gözlemevindeki çocuk Leon'la kurdukları bağın bu kadar kısa yansıtılması ve 'bir gün mutlaka karşılaşmalı' sözlerine rağmen ileriki bölümlerde hiçbir şekilde bu ikisinin bir araya getirilmemiş olması.. Hayat acıdır, toz pembe hayaller gerçekleşecek diye bir düstur yoktur mantığını fazla benimsedikleri için mi bilmem ama bu kadar da gerçeklik olmaz olsun.
En çok etkilendiğim ve beklemediğim şekilde gerçekleşen bölüm elbette 10. bölümdeki hasta kadının çocuğu için gelecek 50 yılın mektubunu yazmış olmasıydı... Buna kimin yüreği dayanır a dostlar?
Ve tabi tabi, polyannacılık hayalleri içerisinde sonuna kadar Binbaşının çıkıp bir yerden gelmesini istemem de ayrı bir olay. Tamam o kadar ölüm sahnesini gördük, mezarını bile ziyaret ettik ama; neden olmasın?
İşte yine bir hayat acıdır meyvesi daha acıdır mottosu.
Bu arada ben hiç yaş farkına takılmadım, çünkü dönem ve Japonların zihniyetini şöyle bir göz önüne alınca gayet de olabilir hani. Ki Binbaşının kıza yaklaşımı o kadar saf ve temizken daha da kötü düşünemem ben.
Evet aslında şöyle bir bakınca her şey olanca gerçekliği ve olması gerektiği gibi oldu, uzatıp tad kaçırma olmadı ve bizi bir buruklukla baş başa bırakarak etkisini daha da arttırdı..ama...
Off çok güzeldi