Fransız sinemasının en iyi filmlerinden, hatta dünya sinemasında yer edinmiş en iyi filmlerden birisi. Olayın gerçek hikayeye dayanması ayrı bir hoşnutluk. Kafası dışında vücudunun hiçbir yerini kullanamayan, engelli fakat zihinsel olarak toplumun üst kültürünü simgeleyen Philippe. Diğer yandan halkın içinden…devamıFransız sinemasının en iyi filmlerinden, hatta dünya sinemasında yer edinmiş en iyi filmlerden birisi. Olayın gerçek hikayeye dayanması ayrı bir hoşnutluk. Kafası dışında vücudunun hiçbir yerini kullanamayan, engelli fakat zihinsel olarak toplumun üst kültürünü simgeleyen Philippe. Diğer yandan halkın içinden gelen, kendi başına hayatta kalmaya çalışan, anın mutluluğunu yaşayan fakat siyahi olduğu için ırkçılığa maruz kalan, işsizlik maaşı ile teyzesinin evini geçindirmeye çalışan Driss. Philppe, kendisiyle ilgilenmesi için bir bakıcı tutmak istiyor ama bu bakıcının tam anlamıyla engelini görmezden gelmesi ve kendisini yücelten bir kişi olmasını istemiyor. Çeşitli başvurular yapılıyor. Driss de zaten iş bulamayacağını düşündüğü için direkt reddedilme belgesinin imzalanmasını istiyor ve karakterlerimiz burada tanışıyor. Bu sırada Driss, Philippe’nin engelli olmasına bile dikkat etmiyor. Bu durum da Philippe’nin ilgisini çekiyor ve hikaye tam olarak burada başlıyor. Filmle ilgili çok fazla şey söylemek istemiyorum. Genel olarak değerlendirmek gerekirse, iki zıt karakterin hayat şartlarını kendilerine sorgulaması ve bu sorgulamanın çok doğal yapılması çok hoşuma gitti. Driss ve Philippe, sosyolojik açıdan ‘üst kültür’ ve ‘alt kültür’ kavramlarını simgeliyor. Bu iki kültür arasındaki kopukluğun çatışma ile seyirciye sunulması çok yerinde. Driss, eğlencesini kendisi yaratan, Philippe ise eğlencesini başkalarından bekleyen bir karakter. Zenginlik ve fakirlik kavramları filmin psikolojisini belirliyor. Peki bu psikolojide siz kendisini hangisine ait hissedeceksiniz? Philippe’nin sanata olan düşkünlüğü, elindeki imkanları bu yönde değerlendirmesi ve bunların geçici mutluluk olduğunu, Driss karakteri Philippe’nin sorgulama yapmaya başlaması durumunu ortaya çıkarıyor. Fakat bu sorgulama sırasında, kendi kabuğunun dışına çıkabilmenin zorluğu bize bazı sahnelerle veriliyor. Bu yüzden bir insanın, özellikle toplum tarafından dışlanan bir insanın, toplumun hayat koşullarını yönlendiren ve onları hayata karşı bazı sorumlulukları olduğunu gösteren insanlara karşı baş kaldırması ve bu yönlendirilmenin, insanın kendi prensiplerinin dışına çıkılmamasına, dik bir şekilde karşı duran Driss karakterini görüyoruz. Gerçekleri yaşan yaşayan Driss, hayallerinde yaşayan Philippe. Bu filmin sekansları bana bu filmden çok sonra oscar kazanan yeşil rehber filminin benzerliğini düşündürttü. İşleyiş bakımından, akıcılık ve süreklilik çok benzer. Hatta neredeyse aynı. Karakterler, hikaye, belirlenen materyaller çok benzer. Ama yine de iki filmi denk tutmak istemiyorum. İki filmi de çok severek izlemiştim. Umarım siz de bu bakış açısıyla izlersiniz. Son olarak filmin müzikleri çok hoşuma gitti. Ayrıca filmde kullanılan müziklerle dalga geçilmesi çok daha hoşuma gitti :) Sinematografi konusunda ise en çok hoşuma gidem filmin rengi oldu. Film kış zamanında çekiliyor. Soğuk renkler filmin geneline hakim. Fakat hikayenin sıcaklığı ile bu duruma ironik bir gönderme yapılıyor. Bu da ayrı bir hoş. Bu filmi defalarca kez izledim ve her izlediğimde bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. Tekrar tekrar izlenebilir filmlerden birisi :) Dublajlı filmleri çok sevmem. Filmin doğallığını kısıtlıyor diye düşünüyorum ama bu filmi ilk izlediğimde dublajlı izlemiştim ve izlediğim en iyi dublajlı filmdi. (Sonra fransızcaya ilgim olduğu için kendi dilleriyle izledim) Omar Sy ile tanıştığım ilk film. Her projesinde farklı oyunculuklarla seyirci karşısına çıkıyor. Adamın kendine sınır koymaması taktir edilesi. Bazı sanatçılar ben bu tarz karakterlerde iyiyim o yüzden böyle karakterleri oynarım felsefesinde. Bunun çok doğru bir uygulama olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, Stanislavski her oyuncunun kendi bedenini, her türlü karaktere uygun olarak eğitilmesi gerektiğini savunuyor. Ben de Stanislavski oyunculuk tekniklerini araştıran, okuyan ve uygulamaya çalışan biri olarak bu felsefenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.