(@) - Raf

Spoiler içeriyor Gerçekten o kadar üzgün ve o kadar sinirliyim ki böyle olmamalıydı, hakikaten böyle olmamalıydı. En son söyleyeceğimi en başta söyledim çünkü gerçekten büyük umutlar beslediğimiz ve online platformda atılım yapan öncü işlerden biriydi Bozkır. Oyuncu kadrosu ve konusuyla son derece…devamı

alizehh 4 years ago

Jungleland

Max Winkler

2 Gönderi

2020'de izlediğim son film geride bıraktığımız yılda çıkan Jungleland'dı. Charlie Hunnam ve Jack O'Connell'ın başrollerini paylaştığı film birbirlerinden başka hiç kimsesi olmayan iki kardeşin voleyi vurma çabasını anlatıyor. Lion boksör, diğeri ise ona maçlar ayarlayan bir nevi menejer görevi üstlenen…devamı

alizehh 4 years ago

Ateşkes

Christian Carion

1 Gönderi

Felâketlerle geçen bir yılı noktalamamıza ramak kalmış iken sizlere bugünlerde izleyebileceğiniz harika bir film önerisiyle geldim, Joyeux Noël. Benden de başka türlü bir öneri çıkmazdı zaten. Üç hatta neredeyse dört dilin birden konuşulduğu bu harika filmin başrollerinde Guillaume Canet, Daniel…devamı

alizehh 4 years ago

İstisna

David Leveaux

3 Gönderi

Dönem filmlerine çok fazla yakıştırdığım oyunculardan biri de Lily James. War and Peace'te izleyip fazlaca hayran kaldığımdan The Exception için iyi bir referans oldu. The Exception, Alan Judd'un Kayzer'in Son Öpücüğü romanından uyarlama. Bu kez İkinci Dünya Savaşı'ndayız ama olaylara…devamıDönem filmlerine çok fazla yakıştırdığım oyunculardan biri de Lily James. War and Peace'te izleyip fazlaca hayran kaldığımdan The Exception için iyi bir referans oldu. The Exception, Alan Judd'un Kayzer'in Son Öpücüğü romanından uyarlama. Bu kez İkinci Dünya Savaşı'ndayız ama olaylara Son Kayzer'in penceresinden bakıyoruz. Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelirken en güçlü kozlarından biri Versay Antlaşması ve beraberinde yaşanan insanlık kriziydi. Savaştan yenik çıkılması, ahlâkî ve ekonomik çöküş tamamen Kayzer'in suçuydu. 1918'in sonunda savaş biterken II. Wilhelm tahtından feragat ederek tarafsız ülke konumundaki Hollanda'ya sürgüne gitti. Filmde Kayzer'i sürgünde ve Hollanda'da görüyoruz İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Alman Hükümeti Kayzer'i koruma bahanesiyle onu gözetim altında tutmak, raporlamak ve monarşi yanlılarını fişlemek için kaldığı konuta bir yüzbaşı atar. Yüzbaşı Stefan Brandt. Brandt, Polonya'da şarapnel parçalarıyla ağır bir şekilde yaralanıp hareket kabiliyeti kısıtlandığından ve yaptıkları yüzünden cepheden uzaklaştırıldığından bu görev onun için aslında bir şans ancak Kayzer'in canı kendi canı karşılığında ona emanet. Daha eve girdiği ilk an Yüzbaşı'nın kalbine bir pırıltı düşer. Kayzer'in hizmetinden sorumlu Flemenk Mieke. Gelin görün ki hiçbir şey Yüzbaşı'nın düşünü kurduğu gibi olmayacaktır. Brandt Kayzer'i raporlarken Mieke'de bambaşka bir iş peşindedir. Filmde bir aralık Hitler'in has adamlarından Himmler'i ve vahşi planlarını görsek de aslında savaşın ardındaki hayatı izliyoruz. Cephenin gerisinde kalan hayatlar, savaşın başka bir penceresi. Lily James sevilen ve başarılı bir oyuncu hepimizin malumu ama Jai Courtney'i daha önce dikkatli izlememiştim ve kesinlikle filmin parlayan tarafıydı. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman üniforması karizması ve Hugo Boss gerçeği var. Üniformanın en çok yakıştığı oyunculardan biri olmuş. 2020 biterken izlediğim güzel filmlerden biri oldu, kesinlikle tavsiye ediyorum 🌿

alizehh 4 years ago

Aşk ve Laleler

Justin Chadwick

5 Gönderi

2020 benim için Alicia Vikander yılı oldu sanırım daha önce bu denli dikkat etmemekle birlikte bu yıl çok iyi filmlerini izledim. Tulip Fever'de yine Vikander olduğu için izlediğim filmlerden biri oldu. Sophia veba salgını yüzünden ailesini kaybetmiş yetimhanede büyümüş bir…devamı

alizehh 4 years ago

Şüphe

Chang-dong Lee

41 Gönderi

Burning.. Filmi uzun bir süre önce izlememe rağmen ancak yazma konusunda kendimi ikna edebildim. Bunun iki sebebi var birincisi bu film hakkında konuşmak için kendimi yeterli görmememdi. İkincisi ise nereden başlayacağımı ve ne anlatacağımı bilememem. Yalnız şunu net olarak söyleyebilirim…devamıBurning.. Filmi uzun bir süre önce izlememe rağmen ancak yazma konusunda kendimi ikna edebildim. Bunun iki sebebi var birincisi bu film hakkında konuşmak için kendimi yeterli görmememdi. İkincisi ise nereden başlayacağımı ve ne anlatacağımı bilememem. Yalnız şunu net olarak söyleyebilirim ki bu film benim Uzak Doğu’ya olan yabancılığımı ve kayıtsızlığımı kırdı ve en önemlisi daha önce –utanarak söylüyorum- hiç okumadığım Murakami’yi okumaya niyet ettirdi. Evet anladığınız üzere senaryoda edebi eserden yola çıkılmış üstelik bir değil iki. İlki Murakami’nin Barn Burning isimli öyküsü. Murakami bu 10 sayfalık kısa öyküsüne bu ismi vererek yazar William Faulkner’in yine aynı isimli 1939’da yayımlanan eserine bir gönderme yapmış. Yönetmen de Faulkner’i unutmadan ona filmin içinde yer vermiş. Farkındayım hala film dışında her şeyden bahsettim ama nereden başlayacağımı kestiremiyorum yalnız biliyorum ki yazmadığım takdirde bu film benim peşimi bırakmayacak. Önce filmimizin baş kahramanı Jong-su ile tanışalım. Jong üniversite mezunu, yaratıcı yazarlık okumuş bir yandan da yazmaya çalışan bir yazar adayı. Yazmaya çalışan diyorum çünkü hayat gailesi peşi sıra giden bir genç. Günü kurtarmak için bazı işler yapıyor ama yeterli değil. Sıradan, yine çalıştığı bir gün Hae-mi ile karşılaşır. Hae-mi eski bir komşu, uzun bir süre önce taşındıklarından o zamandan beri ilk kez karşılaşıyorlar. Hae-mi’de tıpkı Jong gibi günü kurtarmaya çalışan binlerce Koreli gençten biridir. -Jong ve Hae-mi tanıdık geldi mi?- Açılışlarda, küçük organizasyonlarda ponpon kız tarzı bir iş yapıyor. Böylelikle Jong ve Hae-mi’nin yolları tekrar kesişir. Hae-mi Nairobi’ye gideceğinden Jong’dan kedisine bakmasını ister. Böylelikle iletişimde kalacaklardır ki yolculuğun dönüşünde Hae-mi kendisini alması için Jong’u arar, bu iyiye işarettir. Hae-mi’yi karşılamaya giden Jong, kızın Ben adında bir yabancıyla birlikte döndüğünü görür. Bu karşılaşma ilki kadar büyük bir kırılmanın habercisidir. Ben ekonomik sınıfın üst tabakasında yer alan, kibar, yakışıklı bir genç yani Jong-su’nun tam tersi. Burdan sonrasını izlemeyenler okumalı mı emin değilim. Neden bahsedeceğimi henüz bilmemekle beraber yine de filmin heyecanını kaçıran bir şey okumanızı istemem. O yüzden sizi burdan filme uğurlayalım. Film bir gayya kuyusu. İçinden çıkılması zor, günlerce düşündüren, kafa yoran bir film. Metaforlarla bezeli, okuyucusunu bekleyen açık bir kitap. Öncelikle film net olarak politik ve sosyal mesaj içeren bir alt metinle önümüze geliyor. Jong benzeri binlercesi gibi azami şartlarda hayatını sürdürmeye çalışan bir genç bu yüzden içinde dünyaya, olan bitenlere karşı büyük bir öfke var. Filmde ne varsa ne anlatıyorsa bu öfkenin ve kızgınlığın ürünü. Bu öfke net olarak sadece Jong’la değil babasıyla da cisimleşmiş. İş yerinde olay çıkardığı için hapis cezası alan, annesinin evi terk etmesine sebep olan baba fazlasıyla geçimsiz biri. Babasının nesli Kore Savaşı görmüş, ülkesi parçalanmış bir nesil. Geçimini kırsaldan kazanan ekonomik sınıfın alt tabakasında yer alan bir aile. Doğal olarak Jong’da babasının kaderini yaşıyor ve bu yüzden Ben’e ve Ben gibilere öfkeli. Nasıl olur da benden yalnızca birkaç yaş büyük bu adam bu rahat yaşamı bu kadar kolay elde etmiş diye soruyor ve onu Muhteşem Gatsby’e benzetiyor. Jong-Su, Hae-mi ve Ben’in evlerinden onların yaşamına göz attığımızda evleriyle bize bu sosyal tabakalaşmayı izah ediyor yönetmen. Ben'in ferah ve oldukça düzgün dizayn edilmiş evine karşı Hae-mi'nin kutu büyüklüğünde ve oldukça dağınık evi. Ben aslında bir sömürücü güç. Her şeyi olan, gayet rahat, derdi kederi olmayan bir insana ne verebilirsiniz? Ben Jong ve Hae-mi’den kendinde olmayan şeyi çekiyor. Dudağının kenarında hep bir alaycı kıvrım. Onları sömürürken aynı zamanda dönüştürüyor da. Jong'la oturdukları bir esnada Ben ona en büyük hobisinin sera yakmak olduğunu söylüyor. Her yerde olan, terk edilmiş binlerce harabe sera var yakılmayı bekleyen. Yönetmenin burda kurduğu metafor Jong'un annesinin kıyafetlerini yaktığı anısını anlatmasıyla yakma metaforu katmerlenir. Burda bir şüphe yakamıza yapışır. Ben'in sera yakma sevdası, bir süre sonra sera yakma işini Jong'un da saplantı haline getirmesi ve Hae-mi'nin aniden ortadan yok olması. Şüphe yakamızdan çekiştirmeye devam eder. Hae-mi nerede, Ben'in yaktığı sera nerede, evin önünde bir kuyu var mıydı? Şüphe artık boğazımıza oturmuştur, tüm bunlar Jong-su'nun kafasında mıdır, tüm bunlar onu yazarken hiç görmediğimiz kitabı mıdır? Kesinlikle izlenmeli.

alizehh 4 years ago

Sound of Metal

Darius Marder

36 Gönderi

Sound of Metal 2020'nin sonlarında izleyiciye sunulsa da sanırım Riz Ahmed'in başrolünü üstlendiği film 2020'yi ardımızda bırakmamıza az bir zaman kala yılın en çok konuşulan filmlerinden biri oldu. Sevgilisiyle birlikte bir rock-metal grubu olan ve bu işte başarılı bir şekilde…devamı

alizehh 4 years ago

Mildred Pierce

Todd Haynes

2 Gönderi

Bu diziye 1929 Büyük Krizin gölgesinde kocasından ayrılıp kızlarıyla yeni bir hayat kuran hırslı bir kadını anlattığı için başladım. Toplamda 5 bölüm, ilk 2 bölüm benim için su gibi aktı gerçekten bağlanmıştım ki en nihayetinde Kate Winslet vardı ve bir…devamı

alizehh 4 years ago

İrlandalı Kız

David Lean

2 Gönderi

Ryan's Daughter.. Türkçe'ye İrlandalı Kız olarak kazandırılan filmin başrolünde Robert Mitchum, Sarah Miles, Christopher Jones ve John Mills yer alıyor. Türkiye'de 3 yıl sonra vizyona giren film 6 ay boyunca gösterimde kalarak bir rekora imza atıyor. Bu filmi 1973'te Emek…devamıRyan's Daughter.. Türkçe'ye İrlandalı Kız olarak kazandırılan filmin başrolünde Robert Mitchum, Sarah Miles, Christopher Jones ve John Mills yer alıyor. Türkiye'de 3 yıl sonra vizyona giren film 6 ay boyunca gösterimde kalarak bir rekora imza atıyor. Bu filmi 1973'te Emek Sineması'nda izlediğimi düşünüyorum, neler vermezdim? Film I. Dünya Savaşı yıllarında geçiyor. İrlanda'da aynı zamanda bağımsızlık için savaş veriyor. Bu esnada İrlanda'nın kıyıdaki bir köyünde durumu yerinde işleri tıkırında tek barının sahibi Ryan ve kızı da yaşamaktadır. Kızına "Prenses" diye hitap Ryan ondan hiçbir şeyi esirgemez. Bir şemsiye için bile yüklü miktarlar ödemekten kaçınmaz. Gelin görün ki Rose'un kalbindeki boşluğu bunlar kapatamaz. Rose köyün okulunda öğretmenlik yapan kendisinden yaşça büyük Charles'ı istemektedir. Öyle ki hayatına renk katacak, arzularını tatmin edecek, hiçbir zaman kendisini ait hissetmediği o küçük kasabadan kurtaracak kişidir Charles. Büyük heyecanla ona gitmekten, duygularını ifade etmekten çekinmez. Nihayetinde mutlu bir yuva kurar Rose ya da öyle olacağını sanır.. Rose'un içinde dolmayan tüm boşluklar ve çatlaklar kasabaya atanan savaş gazisi İngiliz komutanla birlikte ayyuka çıkar. Bir noktada film Gustav Flaubert'in ölümsüz eseri Madam Bovary'nin soyut bir uyarlamasıdır. Filmdeki Peder hem Rose hem de izleyenler için Tanrı'nın ve toplumun buyruğu yerindedir. Hem Rose'u hem de izleyenini doğruya teşvik etmeye çalışır ve merhametlidir. Film bir savaşın gölgesinde geçiyor en başında bahsetmiştim. İrlanda türlü örgütlenmelerle İngiltere'ye karşı korkunç bir savaş verir. Bırakın silahı hükümeti bile olmayan bir İrlanda vardır gözümüzün önünde. Biz Rose'u izlerken sessizce can çekiştiğini fark ettirir bize. Filmde İrlanda olarak vücut bulan Komiser Tim O'Leary bir anlık halk için halka rağmen savaştıkları imasında bulunur. Taşrada gençler işsiz, umarsızca yaşayan, birbirlerinin hayatını didiklemekten başka iş görmeyen ve bundan bir an için rahatsızlık duymayan boş bir çoğunluğa dönüşmüştür. Onları bir fikir çevresinde birleştirmek ne kadar güçse o fikri anlatmak ve benimsetmek de o denli güçtür. Bu filmi izlediğim için bir yandan mutluyum bir yandan hüzünlü çünkü ne zaman iyi bir film izlesem bir daha böylesini izleyememe korkusuna gark olurum. Şu konuda eminimki artık "En sevdiğin film nedir?" sorusuna vereceğim yanıt bellidir.

alizehh 4 years ago

Acı Hasat

George Mendeluk

1 Gönderi

Tesadüf odur ki listemdeki filmleri eritmeye çalışırken Haytarma ve Bitter Harvest'i yani Rusya'nın Ukrayna ve Kırım'a ilhakına dair 2 filmi bir arada izlemiş oldum. Bitter Harvest, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra SSCB'nin Ukrayna halkına göstermiş olduğu baskıyı gözler önüne seriyor. Kendi…devamı