Ters Yüz'ü izledik mi? Güzel. O zaman sıra bu dizide. Şuan sadece 4 bölümü var ve her bölüm 20dk sürüyor. Kısa ve güzel bir şeyler izlemek isteyen arkadaşlar varsa buyrun izlesin. Ters Yüz'ü izleyip duyguları tanıdık, bu sefer de rüyalara…devamıTers Yüz'ü izledik mi? Güzel. O zaman sıra bu dizide. Şuan sadece 4 bölümü var ve her bölüm 20dk sürüyor.
Kısa ve güzel bir şeyler izlemek isteyen arkadaşlar varsa buyrun izlesin.
Ters Yüz'ü izleyip duyguları tanıdık, bu sefer de rüyalara giriyoruz. (Ters Yüz'ü tekrar izleyip gönderi atma niyetim var)
(Bu yazıyı spoilersız yazmayı deniyorum şuan)
Rüyalarınızın nasıl oluştuğunu düşündünüz mü?
Bilinçdışında işler nasıl yürüyor?
Eğlenceli bir belgesel tadında çekilmiş. Röportajlar veriliyor (tek boynuzlu atın küfür ettiği sahne fjshdsk), gizli çekimler falan oluyor.
Bu dizi biraz farklı işlenmiş ve son derece güzel bir iş ortaya çıkmış.
Keyifli seyirler dilerim şimdiden
(◍•ᴗ•◍)
(Favori bölümüm 3)
Spoiler içeriyor
Bu filme dair hiçbir iyi şey yok. İyi kelimesinin esamesi bile yok. Çok afedersiniz ama bok gibiydi. Sinemada izledik. İlk filmi izlememiştim ama konusuna az buçuk hakimdim. Başladı, bitti ve sadece şiddet içerikliydi. Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, vs.. Anlam olarak…devamıBu filme dair hiçbir iyi şey yok.
İyi kelimesinin esamesi bile yok.
Çok afedersiniz ama bok gibiydi.
Sinemada izledik. İlk filmi izlememiştim ama konusuna az buçuk hakimdim.
Başladı, bitti ve sadece şiddet içerikliydi. Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, vs.. Anlam olarak hiçbir şey yoktu ya.
Baya yoktu. Bomboştu.
Çok kötü hissettim. Mide bulantısına eşlik eden baş ağrım vardı.
Film bittikten sonra ağladım da zaten.
Kötüydü.
Psikolojik danışman olarak izlemek ayrıca kötüydü. Her bir gencin yaşadığı travma bana yük oldu. Çok acı hissettim.
Sürekli bu tarz haberlere maruz kalmak bizi duyarsızlaştırıyor. O sebeple haber izlemiyorum ben. Twitter'da vakit geçirdiğim dönem bana iyi gelmediği için o mecradan da uzaklaştım.
Tüm bunlardan izole hayat sürerken birden vahşetin ortasında buldum kendimi.
Etkilendim.
Duyarsızlaşmamış biriyseniz etkilenirsiniz, izlemeyin.
Gerek yok.
Tüm bu işkencenin sonunda insan bir şey bekliyor. Niye katlandım ben bu filme?
Sonu bari bir şeye benzeseydi yani. Neydi bunun mesajı?
"Adalet yok?"
"Barda başlayan olay barda biter?"
Ne demeye çalıştınız?
Anlayamıyorum.
Film kurgu diye başladı. İlk filmden farklı olarak hayallerini gerçekleştirmek istemiş arkadaşlar..
Ben sizin fantazi dünyanızı....
Nefret doluyum şuan.
Olay mağdurları filmin yapılmasını istememiş.
Travmatik bir olay sonrası insanların yaşamlarına devam etmesini isteriz biz. Tekrardan hayata karışmalarını isteriz.
Bu olayı yaşayanlar filminin olmasını istememişler ya.
Çok açık değil mi? Unutmak istemişler.
İki tane filme ne gerek var???
İlk filmi bile istememiş adamlar.
Siz ikinci filmin senaryosuna bir de kurgusal olaylar ekleyip bizi fantazi dünyanıza niye dahil ediyorsunuz?
Hayır bir de sosyopat güzellemesi yapılmış. Yok efendim babası buna küçükken ceza veriyormuş falan.
Empati değil bu ulan sempati sempati!
Spoiler içeriyor
Gözlerimin şişeceğini hesaba katarak izlemeye başladım. Çok güzel bir filmdi, evet. Ama benim için bir filmden fazlasıydı. Yaklaşık 9 ay boyunca babamın kanser tedavisi sürecini yakından gözlemlemiş ve sürecin sonunda babama veda etmek zorunda kalmış biri olarak sadece şunu söyleyebilirim…devamıGözlerimin şişeceğini hesaba katarak izlemeye başladım.
Çok güzel bir filmdi, evet. Ama benim için bir filmden fazlasıydı.
Yaklaşık 9 ay boyunca babamın kanser tedavisi sürecini yakından gözlemlemiş ve sürecin sonunda babama veda etmek zorunda kalmış biri olarak sadece şunu söyleyebilirim ki gülmekten benim de gözüm yaşardı o sahnede. Kedi boku demek?..
Duyguları güzel veren bi film olmuş.
Sanırım hiç kimse bu filme ait yeni bi gönderiyi okumak zorunda değil? Zaten şimdiye kadar harika şekillerde ele alınmıştır diye düşünüyorum.
Ama ben kendi içsel sürecimi burada yaşamak istedim.
Yani nasıl bir yazı olacak inanın bilmiyorum..
.
.
.
Filmi yaklaşık bir ay önce annemle beraber izlemek için açmıştım. İki yaşlı adam var ve onların dostluklarına eşlik edecez sanıyorum öyle. Derken adamlar kanser çıktı. Bizim boğazımız düğümlendi..
Zira o dönem babam hastanede yatıyordu. Entübe etmiştik ve bilinci kapalıydı. Bu filmi kaldıramazdık, biz de kapatıvermiştik.
Sonunda bu filmi izleyecek cesareti buldum.
(Annemi sattım gibi oldu ama ona izleteceğimi sanmıyorum)
(Kusura bakma anne)
Kemoterapi etkisiyle saçlar nasıl olsa dökülecek diye erkenden adamın saçını kazıdılar. Edward gelip gidip aynaya baktı, kendisine baktı. Sanki bir yabancıya bakar gibi acı acı baktı.
Babamın saçı Edward kadar bile yoktu. Azıcık bi saçı vardı ama her sabah aynanın karşısına geçip saçını tarayarak şekil verirdi, kaybedince çok üzülmüştü.
Saçlar bir insan için gerçekten önemli ve değerli.
O yüzden tekrar etme ihtiyacı hissediyorum. Kazıma sahnesini bir hastanın gözünden çekmişler ve hiç yapay hissettirmedi.
Edward'a bakarken babamı gördüm.
Edward'ın kemoterapiyi aldıktan sonra kustuğu o sahne... Ciddiyim çok iyi yansıtıldı. Kemoterapi ilacı bir zehir. Kanseri öldürmesi gereken bir zehir. Ve filmde de çok iyi anlatıyorlar, damarların siyahlaşması ve sürekli olarak gelen o kusma hâli..
Babam bize güçlü gözükmek için mi acaba sürekli tebessüm ediyordu? Bilmiyorum. Ama o da kusmuştu. Çok ağrına gitmişti. Midesi çok bulanıyordu, iştahı azalmıştı. Günden güne gözümüzün önünde eridi canım babam. Gene de yüzünden o güzel tebessümü eksik olmadı.
Edward'ın kusma ataklarının başlaması ile birlikte film boyunca ağladım. Zaten sabahtan beri bi ağlama seansı içerisindeyim. Sürekli bir biçimde fotoğraflara bakıyorum, videolarımızı izliyorum. Gizlice aldığım ses kayıtlarını dinleyip duruyorum. Kafa dağıtmak için film izleyim dedim ama gördüğünüz üzere kafa dağıtmaya pek de niyetim yok. Acımı dibine kadar yaşamak konusunda ısrarcıyım.
.
.
.
Kübler-Ross'un ölüm evreleri de geçiyor filmde. 5 aşaması var, biliyorsunuz.
1- İnkar
2- Öfke
3- Pazarlık
4- Depresyon
5- Kabullenme
Kendime şöyle bir bakıyorum da öfkeye geçemedim hâlâ. İçten içe babamın yoğun bakımda yatmaya devam ettiğini düşünüyorum. Soğuk cildine temas ettim, vedalaştım. Gene de içten içe inkar ediyorum. Kabullenemiyorum.
Henüz çok toyum.
.
.
.
Şimdi filmin hakkını da yemeyim canım. Uçaktan paraşütle atladıkları sahnede felaket eğlendim. Carter'ın derin felsefik sorularına karşın Edward'ın kurnaz cevapları aşırı hoşuma gitti. İnsanoğlu olarak Cennet ve Cehennem gibi bir konuda konuşup birbirleri arasında geçen o ince ve keskin çizgiyi çizmek konusunda fazla aciziz. Güzeldi.
Erikson'un kuramına göre Edward ve Carter üretken insanlar.
Ama hayat yolunda sona yaklaşırken benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk içinde görüyoruz karakterlerimizi.
Carter hayatını düşünüp duruyor ve boşa geçmiş gibi hissediyor. Pişmanlıkları var, keşkeleri var.
Edward'ın başta hiçbir pişmanlığı yok gibi gözüküyor. Ama son derece mutsuz ve huysuz bir adam olan bu beyefendi filmin sonlarına doğru kendi evinde tek başına bir odada camdan dışarıya bakıp öylece ağlıyor. Demek istediğim o da umutsuzluk içerisinde. (Kızı ile konuştuğu sahnede aşırı mutlu oldum.)
Gelelim sona. Carter'ın başarısız geçen ameliyatının ardından eşinin gelip vedalaştığı o sahne..
Çok duygulandım.
Gerçi zaten duygusalım biliyorsunuz ama olsun.
Final de acayip şıktı.
Bu iki adamın listede gitmeyi başaramadıkları tek yerde sonsuza kadar duracak olmaları harika hissettirdi.
Benlik bütünlüğüne ulaşmış iki dostun sıcacık hikayesine eşlik etmek kesinlikle çok güzeldi.
.
.
.
Doğduk ve öleceğiz.
Bu bir gerçek.
Hayattan kendimi bi süreliğine kopartmıştım. Şimdi geri dönmeye çalışıyorum. Geri dönerken de hayatıma kaldığım yerden devam edemiyorum, edemem. Babamı hiç kaybetmemiş gibi rol yapamam. Çözümü de böyle buldum.
Yaşadığım bu acıyı paylaşmam gerek diye düşündüm.
Kendi hayatımla ilgili özel bir ânı paylaştığımın farkındayım. Ama şu da bir gerçek ki geriye dönüp baktığım zaman raf profilimde böyle bir yazıyı görmek isterim.
.
.
.
Hayatım boyunca ölümle ilgili yapılan şakalara maruz kaldım. Gün geldi ben de ebeveynlerimin ölümünü içeren şakalara eşlik ettim. Ölümü günlük hayattan uzaklaştırmanın bi faydasının olmadığını ailemden öğrendim.
Demek istediğim normalleştirmemiz gerekiyor..
Çünkü ölüm en doğal gerçek.
Çok gerçek.
Ben her ne kadar inkar etsem de gerçek..
.
.
.
Sizlerden ricam yorum yapmamanız. Dilerseniz beğenin ama yorum istemiyorum. Kimsenin görüşünü bilmek istemiyorum.
İnsanların yorumlarını silen biri değilim ancak bu gönderiye has bir durum söz konusu, silerim.
Raf'tan bu konuyla ilgili olarak zarf atmanızı istemiyorum. İnanın bana son zamanlarda çok fazla baş sağlığı mesajı aldım, gerek yok.
Yazımı sonuna kadar okuduysanız o bana yeter.
Anlayışınız için teşekkür ederim.
Spoiler içeriyor
Neden Celine olamam? Top 10 1- Tanımadığım insanlarla konuşmam. Çok mecbursam bile muhabbeti ilerletmem. 2- Tanımadığım bir insana güvenip trenden inme-... Ne anlatıyorum ki ben? Tanımadığım bir insana güvenmem. 3- Hayatı gelişigüzel yaşayamayacak kadar kasıntıyım. Plan yaptıysam ona uyarım. Ertesi…devamıNeden Celine olamam?
Top 10
1- Tanımadığım insanlarla konuşmam. Çok mecbursam bile muhabbeti ilerletmem.
2- Tanımadığım bir insana güvenip trenden inme-... Ne anlatıyorum ki ben? Tanımadığım bir insana güvenmem.
3- Hayatı gelişigüzel yaşayamayacak kadar kasıntıyım. Plan yaptıysam ona uyarım. Ertesi gün öğle vaktinde bir arkadaşımla buluşmam gerekiyorsa konu benim için bitmiştir.
4- Tanımadığım bir insanın aklına uyup mekandan bardak çalmam. (Şimdiye kadar çalmadım, bundan sonra da çalmam diye düşünüyorum)
5- Yanımdaki erkeğin başka bir kadına baktığından şüphelensem sakin kalmam. Kalamam.
6- Falcı kadının teki elime uzansa ordan kaçarım. Bunlar tam anlamıyla para tuzağı.
7- Sahilde öylece yürürken adamın teki bizim için şiir yazsa kesinlikle etkilenirim. Yalan yok. Ama yanımdaki beyefendi "önceden yazdığı bir şiirdi, kelimeyi değiştirdi sadece" gibisine akla ve mantığa uygun bir fikir sunsa ona hak veririm. Çünkü dürüst olalım, sahildeki o adamın 2dk içinde bu kadar güzel bir şiiri yazma yeteneğinin olmasına inanmak daha zor.
8- Yanımdaki beyefendinin sorularına eksiksiz bir şekilde cevap versem ama o benim sorularıma kısa ve kaçamak cevaplar verse baya bi sinirlenirim. Konuşmaya devam etmek de istemem.
9- Yanımda vakit geçirmekten hoşlandığım bi beyefendi ile beraber müzik dinleme odasına girdik diyelim. Bi ben ona bakacam ama o bakışını kaçıracak, bi o bana bakacak ama ben bakışımı kaçıracam... Bunu asla yapamam. Bakışarak şarkıyı dinlemeyi tercih ederim. Hadi belki başlarda bakış kaçırma olayı bi tık güzel olabilir ama sonradan tadı kaçıyor. Dışarıdan son derece ürkütücü gözüküyor. Ya da delirtici. YETER ARTIK BAKIŞIN falan diyesi geliyor insanın. Ben bunu yapamam.
10- Vakit geçirmekten keyif aldığım bi beyefendinin yanından ayrılmam gerektiği zaman onu tekrar görmek için hiçbir şeyi riske atmam. Gerekirse TC kimlik numarasını bile öğrenirim.
┌(・。・)┘♪
Doğru bildiniz. Aşk filmleri pek de benlik değil. Gene de seriyi tamamlayıp diğer filmleri izlemeyi düşünüyorum.
Spoiler içeriyor
Büyük bir beklentiyle filmi açtım. 10 yaşında Fransa'ya gitmiş ve orada eğitim aldıktan sonra doğduğu ülkeye dönmüş bir kadının psikanaliz yapma yolculuğuna şahit olmak ilgi çekici gelmişti. (Bᵤ yₐzı ₛₚₒᵢₗₑᵣ ᵢçₑᵣₑcₑₖ) Anlatabiliyor muyum yani kimsenin ona inanmıyor oluşu serüveni daha…devamıBüyük bir beklentiyle filmi açtım. 10 yaşında Fransa'ya gitmiş ve orada eğitim aldıktan sonra doğduğu ülkeye dönmüş bir kadının psikanaliz yapma yolculuğuna şahit olmak ilgi çekici gelmişti.
(Bᵤ yₐzı ₛₚₒᵢₗₑᵣ ᵢçₑᵣₑcₑₖ)
Anlatabiliyor muyum yani kimsenin ona inanmıyor oluşu serüveni daha da ilgi çekici kılıyordu. Ama filmde bu noktayı hızlı geçtiler. 1-2 yere reklam amaçlı kart dağıttıktan sonra kapısının önünde kuyruk oluştu. Saçmalık. Ben çaba harcamasını izlemek istiyordum. İnsanların ön yargısını aşama aşama kırmalıydı. Psikanalizi güzelce açıklamalıydı. O kısımlar komedivari bir şekilde hızlıca geçti. Hiç de hoşuma gitmedi.
Düşünsenize, her önüne gelen kişi "Bu topraklarda psikanaliz yapmak işe yaramaz" diyor. Kültürel açıdan farklılıkları göz önüne seriyor. Cidden zorlu bi yol. Ve biz bu filmin sonuna geldiğimizde ana fikri sorguluyor olarak buluyoruz kendimizi.
Eeee, ne oldu şimdi?
Ne kattı bana?
Sıfır beklenti ile izleseydim belki modum daha yüksek olurdu. Ama en başından beri psikolojik danışma seansını gözlemleyebileceğimi bildiğim için şuan tatsız hissediyorum.
Çünkü ana karakteri de sevmedim.
Soğuktu.
Psikolojik danışma seansına girişmeden önce her danışman kendini elden geçirmelidir. Kendi sorunlarını çözmelidir. Bu karakter ise var olan anne sorunlarını da almış heybesine ve bu şekilde dönmüş memleketine.
İş ve meslek seçiminde bireyin yetenek ve ilgisi kadar mesleki değeri de mühimdir.
❝Mesleki değ̆er: Bir mesleğ̆e girme sonucunda o mesleğ̆in getirilerinden elde edilen doyum ve bir mesleğ̆i birey iç̧in değ̆erli kılan ö̈zelliklerdir. Mesleğ̆in kazanç̧ durumu, sosyal gü̈vencesi, kazandırdığ̆ı toplumsal saygınlık bu değ̆erlere ö̈rnek verilebilir.❞
Şimdi gelin bu hanım ablanın mesleki değerini inceleyelim.
Ana karakterin bu yolculuğa çıkış hikayesini anlatış şekli şöyle: "Paris'te her sokakta 10 tane psikanalist var zaten. Bana ihtiyaç yok. Ama burada tek ben varım."
Yani ablamız halkının ihtiyacını karşılamak isteyen bir idealistten öte aslında bencil heveslere sahip.
(Filmde çok fazla para kazanmadığını açıkladığı bir sahne var, biliyorum. Para kazansın ya da kazanmasın, kastettiğim şey o değil. Niyeti önemli.)
Hatta o kadar bencil heveslere sahip ki devletin onayını almadan, klinik açıp hasta bakma izni verilmeden danışmaya başlıyor.
Hastalarının tedavisini yarıda bırakma riskini göze alıyor yani.
En başından bunu yapmamalıydı.
Hastalarının ruh sağlığı artık onun gözetimindeyken insanlara bir dal sigara uzatıp "tedaviye biraz ara veriyoruz dostum" diyemezsin.
Sen işini düzgün yapmayan ve hastalarına saygısı olmayan biri olabilirsin ama en azından o polis düzgünce görevini yerine getiriyordu. Ona kızmaya da hakkı yoktu.
Günün sonunda yalnız kaldı.
Ben tekim, bu acımasız hayat yolunda da kendi başımın çaresine bakmalıyım tarzı iğrenç bi edebiyata maruz kaldık.
Bu tarz insanları anlamıyorum. Mutlu olmayı değil mutsuzluğu seçiyorlar.
Hayatlarına o insanı dahil etmek ve mutlu olmayı denemek daha korkutucu geliyor gözlerine. Çözemiyorum.
Bildikleri yoldan yürüyüp deneyimledikleri acıları içlerine çekmeyi istiyorlar.
Özetle bu insanlar kendi yalnızlıklarında saplanıp aynı kısır döngü senaryolarını tekrar tekrar yaşayıp bildikleri mutsuz yoldan yürüyüp acı çekmek istiyorlar.
Ne diyelim, saygı duyarız.
(Not: Kadının arabasının yolda kaldığı sahnede tanımadığı yabancı bir adamla yolculuk yapmak zorunda kaldığı kısım yaşadığı katarsis hakkında konuşmayacağım. Aşırı gereksiz bir sahneydi bence. Terapist olarak bi süpervizöre ihtiyaç duyduğunun en büyük kanıtıydı. Filme o sahneyi ne amaçla koydular bilmiyorum ama ben sevmedim. O sahnede çalan müzikle beraber yabancı adamı gözümüzde kahraman yapmaya çalışmaları da bi o kadar gereksizdi. Senaryoda bi daha karşımıza çıkmadı. Ana karakterin ağlamasını izledik, o kadar. Yanlış anlaşılmasın, kararsis yaşamak önemlidir. Terapilerde o anı iyi değerlendirmek gerekir. İşi bilmeyen kişiler insanları öylece ağlatır ve yaralarının daha da kötü bir şekilde kabuk bağlamalarına sebep olur. O sebeple böylesine önemli bir olayın, filmin içerisinde alelade bir şekilde işlendiğini görünce tadım kaçtı.)
Spoiler içeriyor
Kendi hayatımdan sıkıldığım için sanırım her gün bi film izliyorum şu ara. (Birden fazla izlememek için kendimi tutmam gerekiyor) Kafa dağıtma amaçlı izlediğim filmler arasında verimi en çok buradan almış olabilirim. Çok bi beklentiye girmeyin. Klasik konusunu hızlıca izah etmem…devamıKendi hayatımdan sıkıldığım için sanırım her gün bi film izliyorum şu ara. (Birden fazla izlememek için kendimi tutmam gerekiyor)
Kafa dağıtma amaçlı izlediğim filmler arasında verimi en çok buradan almış olabilirim.
Çok bi beklentiye girmeyin. Klasik konusunu hızlıca izah etmem gerekirse; yıkık ana karakterimiz yabancısı olduğu ülkede satın aldığı harabe evini tamir ediyor. Mükemmel.
Hayatı altüst olmuş ve kendine yabancılaşmış bir kadın mevcut. Ülkeyi tanıdıkça kendini de keşfe çıkıyor. Evi tamir ederken iyileşmeye çalışıyor.
Somutlaştırma açısından gerçekten güzeldi.
Evi tamir ederken beraber çalıştığı insanlardan ara ara bıkması, mini sinir krizi atakları, en son ise tekrardan o insanlarla beraber kahkaha atması..
Ara ara bencil olmayı deniyor, kendini düşünmek istiyor. Sonraki sahnede bi bakmışız çevresindeki insanların sorununu çözüyor. Doğaldı. Hayatın içinden hissettirdi.
(Sihirli Annem'deki Betüş'e benzettim ana karakterin tipini, kültür karmaşası yaşadım salak salak)
(Betüş olsa burda böyle yapmazdı falan diyorum kendi kendime jdslhfwohfowjdod)
"Ana karakterin başından kötü bir olay geçiyor ve bundan sonraki toparlanma sürecinde de hep iyi şeyler başına geliyor" gibi bi durum söz konusu değildi.
(Marcelo karakteri ve beraberindeki bütün çapkın insanları gözlerimden alevler çıkartarak yok ettiğim satırları okuyorsunuz şuan)
Bilmiyorum. Bu filmden ağlamak gibi bir beklentim de yoktu mesela. Dediğim gibi kendi hayatımdan kaçmak için bu yolu tercih ediyorum. Kafa dağıtırken de gülmek isterim yani. Ayrıca kolay kolay da ağlamam.
Ama o duyguyu verdi.
"Onun ailesi benim" repliği hoş bir şekilde içime işledi.
Ve son olarak şunu söylemeliyim ki her şeyin detayı önemli. Dilek dilerken, dua ederken, vs.. Detay belirtip istemek gerek.
Kadın düğün istiyorum, aile istiyorum derken kendini kastediyordu. Mutlu olmak için kafasında belli bir kalıp vardı çünkü. Ama ne evlendi ne de ailesi oldu. Gene de mutluydu.
O evde başkasının düğününü yaptı. O ev başka bi aileye yuva oldu. Bizim karakter hâlâ yerinde sayıyordu jdlshdoshdos
Çok eğlendim o kısma.
Belki de her zaman katı kurallı olmamalıyız. Ucu açık isteklerimize ve dualarımıza devam etmek de iyi olabilir? Bilemedim.
Kararı size bıraktım arkadaşlar
¯\_( ͡° ͜ʖ ͡°)_/¯
Filmdeki sessizlik anlarının olduğu sahnelere "Sen Ne Diyon?" YouTube serisinin "Kayyumlar" müziğini ekledik ve eğlencemizi 2× yaptık.:) Tavsiye edilir.✍︎
Spoiler içeriyor
Bayram vakti evde tek kalınca ne yapılır? Netflix'te vakit geçiriliiiiirrrrr:D Mazi koleksiyonu ile interaktif bi içerik izleyip kafa dağıttık ve biz baya eğlendik. Gönlüm Paul'da kaldı. Onu yarı yolda bıraktığımız için feci derecede üzgünüm. Resmen işinde gücünde olan ve sana…devamıBayram vakti evde tek kalınca ne yapılır?
Netflix'te vakit geçiriliiiiirrrrr:D
Mazi koleksiyonu ile interaktif bi içerik izleyip kafa dağıttık ve biz baya eğlendik.
Gönlüm Paul'da kaldı. Onu yarı yolda bıraktığımız için feci derecede üzgünüm. Resmen işinde gücünde olan ve sana sadık takılan bi elemanı neden terk edersin ki?
Bizim canımız sıkılıyordu ve heyecan arayışındaydık😫
Zaten Rex'i seçtiğimiz ve günün sonunda Rex ile mutlu olduğumuz sahnelerde bile Paul'u aldattığımızı düşünerek üzüldüm.
Jdlshdoshdoajsoajs
Friends dizisinde bi sahne vardı. Ross ve Rachel ilişkilerine ara vermişlerdi. Sonra Ross gitti ve bi kadınla yattı. Ardından Rachel ile barıştılar. Ama Rachel bu birlikteliği aldatma olarak nitelendirmişti.
Şimdi bu dizide de Paul ile aralarına soğuk girdi. Bi süre ayrı takılma kararı aldılar. İlişkiye ara verdiler işte. Bizim kız da kendini Rex'in kollarına attı. (kumandanın bizde olmasını göz ardı ediyoruz)
Demek ki Ross aldatmamış arkadaşlar!!!
KALDHOAHDOAJDOAJDPAJDOSNSPANDPAHDOSO
Eğlendim. Keyifliydi. Arkadaş grubuyla izlemesi daha keyifli olur bence. Hehe
(Tekrar bu filme baştan başlayıp Paul'u seçicem)
(▰╹◡╹▰)
Spoiler içeriyor
Aşırı güzel bir filmdi. Çocuğun kafasının nasıl işlediğini çok iyi bir şekilde gözlemleyebildik. Mesela pastayı beğenmediği sahne. Aha dedim, evet. Burada özelden özele akıl yürütme var. Çünkü o çocuğa göre bi pastanın doğumgünü pastası olabilmesi için muma ihtiyacı var. Mumsuz…devamıAşırı güzel bir filmdi.
Çocuğun kafasının nasıl işlediğini çok iyi bir şekilde gözlemleyebildik. Mesela pastayı beğenmediği sahne. Aha dedim, evet. Burada özelden özele akıl yürütme var. Çünkü o çocuğa göre bi pastanın doğumgünü pastası olabilmesi için muma ihtiyacı var. Mumsuz pastaya doğumgünü pastası diyemeyiz. Çocuğun o sahnedeki öfkesi gerçekti. Saçma sapan bi takıntı değildi yani.
Ve evet, çocuğun oyunculuğu gerçekten çok iyiydi. Her sahnesi harikaydı. Onun iyi olmasını dilemekten başka bir şey yapamadım.
Kadına gelince.. Çok çok çok çok fazla üzüldüm ve gücüne hayran kaldım. Yedi yıl. Dile kolay. Sürekli tecavüze uğramak ve bunun sonucunda doğan bi çocuğa kutu gibi bi odada bakmak kolay değil. Çocuğun kafasındaki soruları cevaplamak için birbiriyle bağlantılı olacak şekilde sürekli hikaye uydurmaksa hiç hiç hiç kolay değil.
Dediğim gibi hayran kalınası bi kadın.
Filmi izlerken o adamdan kurtulmalarını bekledim dört gözle.
Kurtuldukları zaman filmin bitmesini beklersiniz. Ama burda öyle olmuyor. Çünkü yaşam devam ediyor ve film de devam etmeli. Kulübeden çıktıkları gibi zorluklar bitmedi ki. Alışma süreçleri oldu. Değişimin sancısını çektiler. Kadının psikolojik yardım almaya ikna olması gerekiyordu mesela.
Filmin başından beri Jack'in saçının kesilmesini istiyordum. Kesildiği an aşırı sevindim. Eski hayatlarından tamamen kopmaları gerekiyordu çünkü. Uzun saçı ile aynı görünüşe sahipken değişime uyum sağlamak biraz zor.
Gerçi değişimi de yavaş yavaş yapmak lazım.
Bunu seyirce hissettirecek şekilde aşırı nazik adımlarla ilerlemeleri çok hoşuma gitti.
Kulübeye dönüp her eşyayla tek tek vedalaşması gibi..
Jack'in annesi ile olan iletişimine gelince.. Kadın tek başına bi kulübedeydi. Hamile olduğu zaman doğurduğu çocuktan nefret edebilirdi. Onun yerine arkadaşı belledi. Yalnızlığa beraber göğüs gerdiler.
Bebeğin onu emmesi, bakıma muhtaç olması hoşuna gitti. Bu dünyada bi işe yarıyor olma hissi akıl sağlığını kaybetmemesini sağlamış bile olabilir.
Ama bi nokatadan sonra çocuk büyüdü. Artık annesini emmesine gerek olmadığı bi aralıktaydı. Gene de emzirme sahnesi izledik biz iki kez. O anlar anneyle çocuğun birbirine ne kadar bağlı olduğunu bize net bir şekilde gösteriyordu. Güçlerini birbirlerinden aldıklarının en net kanıtıydı.
Peki ya filmin sonu?
Anne emzirmeyi reddetti. Çünkü artık çocuğunun kendisine bağlı olmadığını ve ayrı bir birey olduğunu kabul etmişti.
Bence mükemmel bir detaydı.
Film muazzamdı ya..
Sadece kadın ve çocuk açısından da değil. Geride kalanları da harika anlatmış. O anne ve babanın çaresizliği. Torunlarını kabul etme çabaları, olan olayları benimsemeleri. Yeni yaşamlarına uyum sağlamaları, sabırları ve anlayışlı olmaları..
Çokseldi.
Bizim kızın evine geri geldikten sonra çıldırmasına ben bayıldım mesela. Neleri kaçırdığını gördü. Eski yaşantısına bakıp kahroldu. Ailesinin onsuz devam etmiş olması ağır geldi. Herkesten uzaklaştı.
Birilerini suçlamaya ihtiyacı vardı. Çünkü yaşadıkları onun tek başına kaldıramayacağı kadar ağırdı. Kıyamadım 🫂
Düşününce filmi izlerken her sahnesinde ağlayabilirmişim. Ama sadece bir sahnede ağladım.
Çocuğun anneannesine olan sevgisini ifade ettiği kısım gözyaşlarımı hakediyordu. 🥹
Bünyeniz dramı kaldıracak bi havadaysa buyrun derim, kaçırmayın.
ಥ‿ಥ
(Son olarak, yaşlı Nick'e hepimiz saldırmak istedik. Biliyorum. Ama onun sonunu, acı çektiğini falan bize göstermemeleri daha iyi oldu bence. Çünkü intikam hırsı olmadan bi değişime şahit olduk. Yavaş ve sancılı olanından. Hani sağlıklısından.)