Daha önce hiç paranormal polisiye okumuş muydunuz? 👀 Okumadıysanız şayet her şeyin bir ilki vardır, buyurunuz 😂 Kitabın bu yanı belki herkese hitap edebilecek bir konu değildir, kimine göre saçma yanları da fazla olabilir ama benim için kurgu ve anlatımıyla…devamıDaha önce hiç paranormal polisiye okumuş muydunuz? 👀 Okumadıysanız şayet her şeyin bir ilki vardır, buyurunuz 😂
Kitabın bu yanı belki herkese hitap edebilecek bir konu değildir, kimine göre saçma yanları da fazla olabilir ama benim için kurgu ve anlatımıyla yeterince ilgimi çeken sürükleyici bir kitaptı.
Eski-yeni, doğu-batı çatışmasını küçük bir mahalleden bir sokak üzerinden ele almış kitap. Bu çatışmalar çoğu yazardan okuduğumuz, hep alışık olduğumuz konular lakin sizi bilemem ama cinli, perili, şeytanlı hâlini ben ilk defa gördüm ve değişik bulduğumdan da sevdim açıkçası 😅
Bu çatışmaların ortasına bir de değişim kavramını fırlatıp atmış yazar. Değişimin olumsuz yanlarına savaş açılmış ve bir bakıma da bu savaşı körükleyen şeytanlar, huzur bozguncuları aramızdalar deniyor hikâye boyunca. İyiye, güzele hasret devamlı çöküşteyiz deniyor. Böylece bir çatışma daha eklenmiş oluyor satırlara... Maddiyat ve maneviyat çatışması.
Ben kitapta kendimden çok şey gördüm, buldum ve ele aldığı düşünceler, bakış açıları hoşuma gitti. Yani kitabın olay örgüsünden ziyade düşünce örgüsünü, felsefi yanını sevdim ben. Anlatılan imgelerin ötesini yorumlamak, neyin neyi simgelediğini düşünmek güzeldi benim için.
Misal koskoca dünyanın bir sokağa sığması fikri, bir küçük sokağın dünyanın bir parçası olması bakış açısı insanın sorumluluklarından kaçmaması gerektiğini düşündürmüştü bana. Hani toplum şöyle, insanlar böyle, sistem kötü diye eleştiriyoruz ama biz de o toplumun, o insanların, o sistemin bir parçası olduğumuzu unutuyoruz. Şikayetçiliğimizden sıyrılıp asıl yapmamız gerekeni, bir şeyden memnun değilsek şayet gücümüzün yettiği kadarıyla o durumu değiştirmekte bir tutam da bizim tuzumuz olmalı diye hatırlatıyordu adeta kitap.
Bu düşünce örgüsünün ötesinde mesela kitapla böyle bağ kurmamı sağlayan çok ufak detaylar da vardı: Sokağın tarifi eski İstanbul mahallelerini, çocukluğumu anımsatıyordu. Sonra çocukların en ufacık şeylere dikkat edip incelemesi... Misal bir tohumun büyümesi, bir tomurcuğun çiçek açması, bir ufacık karıncanın hareketleri, bir kuşun su içmesi, bir tutam çimenin hışırtısı, bir asma yaprağında süzülen ışık demetleri ve daha dahasıyla dünyayı seyreylemek bana keyif, huzur veren şeylerin başında gelir. Kitabın satırlarında da böyle detayları görmek, betimlemeleri adeta seyretmek pek bir hoşuma gitmişti.
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆
------------------------------------------------------------------------
📌Sf. 32
"Söyledikleri çevre tarafından anlaşılmazsa susmalı insan."
📌Sf. 33
"Senin düşünemeyeceğin kadar yalnızdım ben. Yük ağırdı. Sokağımın insanları kayboluyorlardı. Gözleri, büyülenmiş gibi maddeye dikilmiş, geçip gidiyorlardı önümden. Bir kuşun sesinin, bir asma yaprağının "dur, gitme bana bak" haykırışını duymuyorlardı. Gönülleri ve gözleri güzelliklerden kopuyordu. Gerçek ihtiyaçlarının ötesindeki şeylere gidiyorlardı koşarak."
📌Sf. 36
"Her zamanki gibi mi? Bu olmaz işte." dedi. "Hiçbirimiz hiçbir zaman bölümünde bir önceki anda olduğumuz gibi olamayız."
📌Sf. 65
"En sakınılması gereken düşmansa, var olduğu kabul edilmeyendir. İnsan ona karşı hiçbir savunma hazırlığında bulunmamıştır."
📌Sf. 70
"Biz insanlar sahip olduğumuz kabiliyetleri ve güçlerimizi tamamen bilmiyoruz doktor bey. İnsan bu, karmakarışık ve bazen çok küçük, bazen dev yaratık nelere kadirdir bilemiyoruz."
📌Sf. 90
"Bir fikre adanmamış, sadece yemek, içmek, uyumak ve mülk sahibi olmak için yaşanmış hayat, sorarım size hayat mıdır?"
📌Sf. 91
"O modern dünyanın ilerlediği yolun aksi yönünde kendi içinde ilerliyor ve derinleşiyordu."
📌Sf. 135
"Sevmeden bakan insanın gördüğü karanlıktır."