Spoiler içeriyor
Alien romulus aslında kendisinden önceki serinin işlediği temaları işliyor: bedenin ihlali, yaşamın kontrol dışı gelişmesi, kadın bedeni etrafında örgütlenen uğursuz bir yaratılış, annelik, kürtaj… Romulus ve remus insan varlığının da iki yönüne işaret ediyor. Bir parazit gibi konakçı bedeni tüketmek,…devamıAlien romulus aslında kendisinden önceki serinin işlediği temaları işliyor: bedenin ihlali, yaşamın kontrol dışı gelişmesi, kadın bedeni etrafında örgütlenen uğursuz bir yaratılış, annelik, kürtaj…
Romulus ve remus insan varlığının da iki yönüne işaret ediyor. Bir parazit gibi konakçı bedeni tüketmek, çeşitli sebeplerle cinayetler işlemek, kontrol altına almak ile duygusal ve mantıksal kararlar alabiliyor olması, yönetme gücü, yaratma gücü.
Prometheus filminde David, ilk bilince eriştiği anda kendi varlığının amacını sorguluyor. Tanrısından aldığı cevap ise tatmin edici olmaktan çok uzak, kendisinden düşük yaratılışta varlıklara sonsuz itaat ve hizmet etmek. David bizim bir yansımamız aslında, insanoğlu da aynı varlık paradoksunu merak ediyor: neden varız? bunun cevabını almaya en yakın zamanda ise david bizden intikam alıyor, bizi yaratan tüm tanrıları yok ediyor ki, bu soru da cevapsız kalsın, insanoğlu kendi varlığının anlamını asla bulamasın, tıpkı kendisine yapılan gibi, anlamsız bir varoluşa hapsolsun.
Romulus’ta ise görüyoruz ki, insanlık “saf hayat” formülüne ulaşmış durumda, fakat kökene dair hiçbir cevap yok. Duygusuz bir robot tarafından sadece “şirket çıkarları” dolayısıyla şirketin sahiplerinin amaçları uğruna yüzlerce insan cinayete kurban gidiyor. İnsanlık varlığına cevap bulabilmek uğruna tek yapabileceği, gerçekte tek sahip olduğu şeyi veriyor: kendi hayatını.
“Mother” gemisinde üretilmiş ve amacını bilen, kararlı bir organizma ile sadece duygusal olarak anlamlandırılan bir “cennet” ideasını arayan insanların çarpışması adeta kozmolojik bir trajedi yaratıyor. Alien, kendi varoluşunu sorgulamıyor, çünkü tek bir amacı var; o da karşısına çıkan insanları yok etmek. Bu aslında onu mükemmel canlı da yapıyor. Hiçbir tereddüt yaşamıyor, hatta oksijen veya gıda gibi temel yaşam ihtiyaçlarına bir gerek duymayan bir canlı o. İlk alien filminde, gemide istenmez bir canlı iken, bu filmde tam tersine, bilerek ve istenerek baştan yaratılıyor. Kendi rasyonel olmayan amaçları ile bu gemiye izinsiz giren insanlar ise istenmeyen canlılar haline geliyor. Gemi tamamen alien kontrolünde ve uğursuz vajinal motifler ile onu kendisine bir ev, bir anne olarak baştan düzenliyor.
İnsanlar kozadaki alien’a, o uğursuz vajinaya elektro şok ile saldırırken bir kürtaj sahnesinin rahatsız ediciliği yansıyor ekrana. gemiyi ele geçirmeye çalışan insanlar, romulus ve rumus dualitesinde alien ile karşılıklı bir dansa başlıyor. İki yaratılıştan birisi anneye dolayısıyla gemiye sahip olacak ve cennete doğru yol alacak. Romulus, remusu yok edip, romaya ve iktidara sahip olduğunda ise ihtiras son bulmak yerine daha da cesaretlenip, öte gezegenleri ele geçirmeye devam edecek.
Romulus, insanlar, annenin rahminde tek başına olmadıklarının farkındalar. Havva, kendi canını korumak uğruna içine aldığı paraziti doğurduktan sonra göğsünden gelen sıvı ile remus’u besleme görevi ediniyor. Remus, insanlardan daha mantıklı çünkü tek bir amacı var; hayatta kalabilmek. İnsan tarafı ise onu mükemmel organizma olmaktan artık alıkoyuyor, bu sakat yaratılışın cennete ise yeri yok. Romulus’ta bunun farkında, her durumda “insan olmanın” önemli bir varoluş, robotlara karşı hatta üstünlük iddiasınının arkasında film boyunca. Dolayısıyla anne gemi, yani mitolojik kurttan beslenmesine de izin verilmiyor. Kendi kanıyla yenilerek bir nevi kürtaj ediliyor gemiden…
Bu noktada bizi düşüncelere iten motifler, vahşetin arasında birbir ortaya çıkıyor. Kendi türünü bile köleleştirmiş, çıkarcı, gerektiğinde hileye başvurmaktan çekinmeyen ve gaddar bir varlık olan insan bir tarafta, her koşulda hayatta kalabilen programlanmış bir silah ve vahşetten çekinmeyen alien bir tarafta. Evet çirkin ve uğursuz bir canlı, fakat bir içgüdü ile hareketen bu varlığa karşı, kötü olmayı bile isteyen seçen insanlık boy gösteriyor.
İnsanın tanrının kötü bir kopyası olması serinin aslında didaktik tarafı. Gayet bilinçli varlıkları yaratıp onları köle olarak kullanıyorlar, onların varoluşsal sorunlarıyla ilgilenmiyorlar, kendi merakları ve ihtirasları uğruna binlerce kayıp vermekten çekinmiyorlar. Covenant filminde David bizi yaratan gerçek tanrıların tamamını yok ediyor ki, insanın varoluşsal anlam arayışına asla bir cevap bulunamasın. Bu filmde ise “hayat” denilen sıvının elde edilip, tıpkı prometheus’un ateşi insanlığa sunması gibi insana sunulması, onu “bir sonraki aşamaya taşıyacak” ve tıpkı dünyaya olduğu gibi evrene de hakim kılacak bir güç gibi gösterilirken, aslında insana yasaklanmış olan bir bilgiyi, belki de elmayı anımsatıyor. Sonsuz hayatın peşinde koşan insanoğlunun yarattığı sakat canlı ise gerçek tanrıların cennetinden sonsuza kadar kovuluyor.