*Her yıl 346.14 milyon ton et tüketiliyor. *Her gün 200 bin yağmur ormanı ağacı yok ediliyor. *Amerika'da tutsak vahşi kediler, doğal yaşam alanlarından daha fazla. *Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. The Lamb, insan olmakla alakalı bir film.…devamı*Her yıl 346.14 milyon ton et tüketiliyor.
*Her gün 200 bin yağmur ormanı ağacı yok ediliyor.
*Amerika'da tutsak vahşi kediler, doğal yaşam alanlarından daha fazla.
*Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor.
The Lamb, insan olmakla alakalı bir film. Bencillikle, hırsızlıkla, tüketmekle, hayallerle, mitolojilerle... 9.99 dolara satılacak şekilde, özenle ve el değmeden paketlenmiş konsantre insan paradigmasıyla alakalı. Çünkü her şeyi hak ettiğimizi düşünüyoruz. Bu evrenin bizler için yaratıldığını, her şeye gücümüzün muktedir olduğunu, hayatta ne olmak istiyorsak o olabileceğimizi, sadece istemekle alakalı bir dünya tasvirini düşlüyoruz. Dünya bize hizmet etmeli; tüm canlılar bizden artan kalanlarla, bize zahmet vermeden, bize hazırlanmalı. Velhasılı kelam; "insan" bir konsepttir.
Fırtınalı bir yılbaşı arifesinde, insanlığa uğursuz gibi gelen bir akşam, koyun 3115 hamile kalır. Yeni yılda ise doğum yapar; yarısı koyun, yarısı insan bir canlı. Bu koyun; Jesus Christ'ı sembolize etmektedir. Tanrının "insanlık" için sunduğu "kuzu"'dur. İnsanlık için kurban edilecek ve insanlığın tüm günahlarını üstlenecektir. Bir sahne önce özellikle yeni doğan kuzuları yalattıran Maria yani sahte "Meryem" bu çocuğu annesinin yalamasına bile izin vermeden alıkoyar. İleriki sahnelerde kendi ağzından duyacağımız şekilde "o yeni bir başlangıçtır." Fakat gerçek anne, kendisinden çalınan yavrunun peşinden gitmeyi sürdürür ve hatta kurtarmayı bile dener. Fakat bu hareketi cezasız kalmaz; Meryem tarafından öldürülür. Verilmesi gereken bir kurban verilmiştir. Burada geri dönelim:
Ingvar erken sahnelerde "zamanda yolculuğun" mümkün olduğunu söyleyince, "zamanda geri gitmenin de mümkün olabileceğini" söyler Maria. Sonrasında görürürüz ki, kuzuya verdikleri isim, daha önce vefat eden çocuklarının ismi olan "Ada"dır. Ada ismi İncil'de geçen Esau'nun eşi Adah'a göndermedir. Esau, "oldukça kıllı bir adam" olarak tasvir edilir, tıpkı koyun gibi... İnsanlık kaybını çok erken vermiştir; dolayısıyla doğa ona borçlanır. Böylece cennetten bir kuzu indirilir. Fakat Maria çocuğun kendisine ait olmadığının da farkındadır. Rüyasında tüm koyunların rahatsız edici bir imajını görür. Doğaya ait olan insan tarafı, "konsept olan insan" tarafına seslenmektedir. Gerçek anne vurulup, isimsiz bir yere gömülünce doğaya karşı tekrar zafer kazanılır. Tekrar mutlu aile olunur.
Fakat bebek İsa'nın havarileri olacaktır. Petur nam-ı diğer 12 havarinin "kayası" Petrus geri döner. "Geri döndüğünü" ve hatta Meryem ile ilişkisi olduğunu imalardan anlarız. Fakat bu günahkar geçmişin gölgesidir. Petrus, kuzuyu 3 kere reddeder, sonra -ustalığı olduğu gibi- Ada ile balığa çıkarlar; İncil'e göre İsa burada suda yürür, Ada ise doğaya hükmedilen bu balıkçılık anında "insan" tarafında kalır ve Petur iman eder. Fakat Meryem onun bir tehdit olduğunu fark ettiği anda uzaklaştırır.
Ingvar, Ada ile gezerken gerçek baba ortaya çıkar: doğanın öfkesi insanlığı tekrar bulur. Böylece, bir yakını öldüren Meryem, bir yakınını kaybeder. Çocuk da ait olduğu doğaya geri döner. Meryem ise son bir kez nefes alarak, olanları kabul eder; zaten başka çaresi de yoktur.
Film bize bir kamu spotu sunmuyor; aksine kendi ihtiraslarımıza yalın bir dille ayna tutuyor. Sadece mitolojik göndermeleri bile, mesaj kaygısından uzak durduğunun göstergesi aslında. İnsanlık, kendi yarattığı imaj altında kendi dahil her şeyi ezerken, elbette bir minotaur gelip bize iki el ateş açmayacak. Scarface filminin finalini hatırlarsınız; neon ışıkları ve bakır kaplamasıyla selam çakar bize insanlık; "the world is yours".