(@) - Raf

Charles Dickens'ın yazmış olduğu 'İki Şehrin Hikayesi' kitabının yapılan ilk uyarlama filmi 1935 yılında çıkmıştır. İzlediğim en eski 2.film oldu. Gerek çok eski olması, gerekse siyah-beyaz olması, beklentimi bir hayli düşürdü. Ancak filmin başından sonuna kadar geçen süre boyunca yanıldığımı…devamıCharles Dickens'ın yazmış olduğu 'İki Şehrin Hikayesi' kitabının yapılan ilk uyarlama filmi 1935 yılında çıkmıştır. İzlediğim en eski 2.film oldu. Gerek çok eski olması, gerekse siyah-beyaz olması, beklentimi bir hayli düşürdü. Ancak filmin başından sonuna kadar geçen süre boyunca yanıldığımı anladım. Film, kitabın başında yazan o muhteşem paragrafla başlayıp, kitabın sonundaki o duygusal mektupla son buluyor. Kitaptaki olay sıralanışı ile aynı olay örgüsü vardı. Kitaba oldukça bağlı kalınmıştı. Kitabı okurken ki kafamda oluşan atmosfer filmdekiyle tıpatıp aynıydı. Özellikle Defarge'lerin barı ve üst katta ayakkabı yapan Dr.Manette'nin bulunduğu ortam kafamdakinin aynısıydı. O sahneyi benim istediğim atmosferde çeksek ancak bu kadar olurdu. İzlediğim hiçbir uyarlamada bu kadar benzerlik bulamamıştım ve bundan sonraki izleyeceğim uyarlamalarda da bulacağımı düşünmüyorum. Kitapta anlatılmayan eksik bırakılan bazı yerler bile filmde doldurulmuştu. Kafamdaki karakterlerin dış görünüşleri de çok benziyordu. Sadece Lorry'nin suratının daha tatlı ve sevecen bir görüntüsü olmasını beklerdim. Filmdeki mizacı hem biraz sertti hemde biraz asık suratlıydı. Lucie'yi oynayan oyuncu çok güzeldi. Charles'ı oynayan oyuncuda hem çok yakışıklıydı hem de kitaptaki gibi Sydney'e çok benziyordu. Bayan Pross hem aksi hem de komikti. Bayan Defarge ve İntikam ise kitaptaki gibi hiçbir merhamet duygusu taşımayan rollerini başarılı bir şekilde oynamışlardı. Mahkemede, eskiden Dr.Manette'nin yazmış olduğu, Evremonde ailesinin aleyhinde bulunduğu mektubu Mrs.Defarge okurken tüylerim diken diken oldu. O mahkemede bende varmışım gibi hissettim. En can alıcı yerlerden birisiydi. Daha sonra Sydney Carton'un yazmış olduğu son mektubu bitirip Charles'ın cebine attığı sahnede gözlerim doldu. Az daha ağlıyordum. Oyunculuklar gayet başarılıydı. Çekimler o yıla oranla kusursuzdu. Eminim ki şu filmdeki kadro yaşıyor olsa ve bir film yapacak olsa bu zamanın imkanlarıyla çok güzel bir film ortaya koyarlardı. Kitapla güzellik derecesi aynıydı. Okuyup uyarlamasını izlediğim en güzel 2.filmdi. Hiç sıkmadan kendini izlettirdi. Bi yarım saat daha eklenip bazı eksik yerler de doldurulabilirdi belki. Kitabı seven herkesin izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum. Yılına, siyah-beyaz oluşuna hiç bakmadan hemen açın izleyin. Film aynı zamanda hem 'En İyi Film Oscarı' hem de 'En İyi Film Kurgusu Oscarı' ödüllerini kazanmıştır. PUANIM:👏8.0/10👏 Spoiler❗❗❗ Her uyarlama filmi gibi bu filmde de bazı eksik yerler vardı. Önemli eksik yerleri ve aklımda kalanları yazacağım. Kitapta ilk Lucie Manette'ye aşkını itiraf etmeye hazırlanan kişi Stryver'dı. Ancak filmde hiç bu olay işlenmemişti. Kitapta Charles ile Lucie'nin evleneceği sırada Charles'ın Dr.Manette'ye gerçek ismini söyledikten sonra Dr.Manette'nin aklının eskiden hapishanedeki hücresine gittiği kısım filmde yoktu. Sadece filmin sonlarına doğru Charles'ı kurtaramayacağını anladığı zaman Dr.Manette'nin aklı eskiden yaşadığı o zor günlere gitmişti. Kitapta, Fransız İhtilali'nin başlarında Gabelle kendi isteği ile Charles'a mektup yazarken filmde Defarge'ların zorlamasıyla yazıyordu ve Charles'ı istemeden tuzağa düşürüyordu. Kitapta Charles'ın ilk duruşmasında beraat edip daha sonra Bayan Defarge'ın mektubu mahkemeye delil olarak sunup tekrar Charles duruşmaya çağrılırken filmde ilk beraat kararının hemen ardından Bayan Defarge'ın itirazı gelip mektubu orada çıkarıp okuyor ve idam kararı veriliyordu.

fbahmet17 3 years ago

Gestapo Zindanlarında

Gerd Oswald

1 Gönderi

Stefan Zweig'ın 'Satranç' kitabının yayımlanmasından 17 yıl sonra uyarlaması yapılan bu film kitaba, genel hatlarıyla bağlı kalınarak çekilmiştir. Hem çekilen yılın eski olması hem de siyah beyaz olması filme olan beklentimi düşürdü ancak film beklediğimden daha güzeldi. İnce espriler filme…devamı

fbahmet17 3 years ago

Adele One Night Only

Paul Dugdale

3 Gönderi

En sevdiğim sanatçının bir konseri ve minik bir röportajını içeriyor. Konseri izlemeye gelenler arasında Melissa McCarthy'i, James Corden'ı, Ellen DeGeneres'i ve Selena Gomez'i görmek beni çok mutlu etti. Yaklaşık bir saat, kaliteli, eğlenceli ve sesin ön planda olduğu, Hollywood Tepesi…devamı

fbahmet17 3 years ago

İki Şehrin Hikayesi

Charles Dickens

4 Gönderi

Dünyanın en çok okunan kitabıdır. Dünya genelinde 200 milyondan fazla satış yapmıştır. Charles Dickens'ın 'yazdığım en güzel hikaye' dediği kitaptır. 1859 yılında yazılmış olup büyük bir edebi değer taşımaktadır. Yazar, Fransız İhtilali'ni görmemiş, yaşamamış olmasına rağmen o dönemi çok güzel…devamı

fbahmet17 3 years ago

Cem Yılmaz: Diamond Elite Platinum Plus

Murat Dündar

69 Gönderi

Cem Yılmaz'ın izlediğim 6.stand-up gösterisiydi. Yaşlansa bile hâlâ içindeki enerji çok güzel. Yeni yıla gülerek girelim dedim ve izledim. Yine kahkahalarla geçen bir gösteri oldu. İlk 15 dakikası biraz az güldürüyor ama daha sonra gittikçe daha çok gülmeye başlıyoruz. Biraz…devamı

fbahmet17 3 years ago

La casa de papel: From Tokyo to Berlin

Luis Alfaro

1 Gönderi

Spoiler içeriyor 1'er bölümlük iki sezondan oluşuyor. Yine bölümlerin süresi dizi süresi kadar. Raf'ta ilk sezon iki bölüm olarak gözüküyor ama öyle değil. Bu yapımda karakterleri daha detaylı inceliyor ve dizideki olayları analiz ediyoruz. Altını borulardan geçirirkenki kullandıkları denklemlerin ve yöntemlerin bilimsel…devamı1'er bölümlük iki sezondan oluşuyor. Yine bölümlerin süresi dizi süresi kadar. Raf'ta ilk sezon iki bölüm olarak gözüküyor ama öyle değil. Bu yapımda karakterleri daha detaylı inceliyor ve dizideki olayları analiz ediyoruz. Altını borulardan geçirirkenki kullandıkları denklemlerin ve yöntemlerin bilimsel açıdan mümkün olabildiğini ve bu denklemleri ve o makinelerin kullanım yöntemlerini kendi kafalarına göre değil de bu işin uzmanı mühendislerden bilgi toplayarak mantık çerçevesi içinde diziyi çektiklerini görüyoruz. Fenomen filminde olduğu gibi burada da kamera arkalarında yaşanan eğlenceli ve zor anları görme imkanım oldu. Birkaç tanesini yazmak istiyorum. İlk kez Bogota'yla Berlin'in karşılaştığı o gemide bulundukları ülkenin Norveç olduğu söyleniyor ve o soğuğa uygun üzerlerinde kürk, kaban gibi kalın giysiler oluyor. Kamera arkasında görüyoruz ki o gemi aslında İspanya'nın Kanarya Adaları'nda bulunuyor ve hava oldukça sıcak. O kalın giysilerle terlemeden durabilmeleri için sürekli bir uğraş ve koşuşturmaca var. Ayrıca o sahnede denizin üstü buz tutmuş görüntüsü verilmişti ama gerçekte deniz, çarşaf kadar pürüzsüzmüş. Görüntü ve montaj ekipleri yine güzel bir iş çıkartmışlar. Bogota ile Gandia'nın teke tek dövüştüğü sahnenin hemen öncesinde, Bogota'nın elinde bıçak vardı ve Gandia'nın boğazına yaklaştırıyordu. Daha sonra kafasını tutup boynunu kırmaya hazırlanırken arkadaşları durmasını söylüyordu. İşte o sahnenin çekiminde Bogota elindeki bıçağı yanlışlıkla Gandia'nın omuz hizasından koluna doğru sürterek kanamasına sebep oluyor. Tabi o sahne esnasında Gandia dahil kimse fark etmiyor ve sonra omzunda ve kolunda kanama gerçekleşiyor. Bogota çok üzülüyor ve "hiç hissetmedin mi?" diyor. Gandia ise "bir batma hissettim ama o kadar da önemli bir şey olduğunu düşünmedim." diyor. Daha sonra birkaç tane dikiş atılıyor ve Gandia "Artık Bogota'yı hiç unutmayacağım. Ne zaman omzuma baksam onu görüceğim. İşte o burda, tam olarak burda" diyerek omzunu gösteriyordu. Cidden etkileyici bi andı. Ayrıca Bogota eskiden profesyonel bir boksörmüş. O dövüş sahnelerinde Gandia'yla çalışırken ona epey bi yardımcı olmuş. Tokyo'nun son kez sete giderken yaşadığı duygusal anları da görüyoruz. Son çekim sahnesi bittikten sonra yönetmenin "Tokyo'ya her şey için teşekkür ediyoruz, ona koca bir alkış" diyip tüm ekibin onu alkışlaması ve Tokyo'nun gözyaşlarına hakim olamaması beni de duygulandırdı. Cidden o an anladım ki ben de bu ekiple, oyuncularla bir bağ kurmuşum. Dizinin son çekimi bitince oyuncuların helikopterden inmeyip, son kez fotoğraf çekmeleri, daha sonra herkesin birbiriyle sarılması çok etkileyiciydi. Keşke bende o ekipte çalışan birisi olsaydım dedim ve onları kıskandım 😹. Sizleri tanımak güzeldi çocuklar. Bu yapımda emeği geçen herkese teşekkürler.👏🥰👌🌺

fbahmet17 3 years ago

La Casa de Papel: Fenomen

Luis Alfaro

2 Gönderi

Spoiler içeriyor La casa de papel'in baştan sona olan serüvenini belgesel şeklinde izliyoruz. Öncelikle bunu izlemeden önce dizinin yönetmenini Alex Pina diye biliyordum ama belgeselde görüyoruz ki dizinin yönetmeni ve baş yapımcısı Jesús Colmenar'mış. Alex Pina ise dizinin baş yapımcısı ve senaristiymiş.…devamıLa casa de papel'in baştan sona olan serüvenini belgesel şeklinde izliyoruz. Öncelikle bunu izlemeden önce dizinin yönetmenini Alex Pina diye biliyordum ama belgeselde görüyoruz ki dizinin yönetmeni ve baş yapımcısı Jesús Colmenar'mış. Alex Pina ise dizinin baş yapımcısı ve senaristiymiş. Tabii bu belgeselde birkaç tane yönetmen, yapımcı ve senaristde çıkıyor ama en önemlileri Jesús Colmenar ve Alex Pina tabii ki. Dizi ilk kez İspanyol televizyon kanalı olan Antena 3' de çıkmış ve ilk bölümleri bayağı bir tutmuş. Daha sonraki bölümlerde düşüş başlamış ve artık herkes bir daha bu diziyi ekranlarda göremeyeceklerini düşünmüşler ta ki Netflix 2017'nin sonlarına doğru dizinin ilk iki sezonunu uluslararası bir alanda yayımlayana dek. Bu platform sayesinde milyonlarca kişi diziyi fark ediyor ve 2018'in en çok izlenen İngilizce dışı olan dizisi La Casa De Papel oluyor. Bu başarılarının ardından 2018'de Uluslararası Emmy ödüllerinde 'En İyi Drama Dizisi' ödülünü kazanıyor. Bu başarıların ardından Netflix, diziden iki sezonluk 8'er bölümden oluşan toplam 16 bölüm daha çekmelerini istiyor. Tabii eskiden olduğu gibi dizinin arkasında sadece Antena 3 kanalı değil, koskoca Netflix olduğu için dizinin bütçesi ve çekimlerdeki imkanlar daha çok artıyor. Nairobi'nin son sahnesine giderken yaşadığı duygusallık güzeldi. Özellikle o son vurulma sahnesi çekilip yönetmenin 'kestik' demesinden sonra herkesin Nairobi'yi alkışlaması da çok etkileyiciydi😢 Belgeseli izlerken prodüksiyon ekibinin uğraşlarını, emeklerini, çekimler esnasında yaşadıkları zorlukları görüyoruz. İlk soygun sonrasında kaçtıkları gemide eğlenirlerken gökyüzünün rengine bakıcak olursak güneşin doğumundan birkaç saat öncesine ait olduğu görülüyor ve havanın da haliyle soğuk olduğu hissediliyor. Oyuncuların üzerlerindeki manto ve kabanlar bu durumu kanıtlar nitelikte ancak durum böyle değil. Görsel efektler ile normalde öğlen saatlerinde çekilen o kısmı sabahın erken saatlerinde çekilmiş hissi vermişler ve oyuncuları en çok zorlayan kısmı ise o anda havanın çok sıcak ve nemli olmasına rağmen mont ve kaban giymeleri olmuş. O sahneler çok zor çekilmiş doğal olarak. Sonuçta gerçekçi görünmeleri için terlememeleri gerekiyor. Eğer o soğuk hava hissinin verildiği sahnede terlediklerini görseydik o sahneye anlam veremezdik. Zeplin ile havadan para yağdırdıkları sahneleri çekerken yağmur yağmış ve yerler ıslak olduğu için paralar yapışmış. Bunun üzerine tüm ekip yerleri kurutmaya başlamışlar. Bankadaki altınların olduğu yerin, sular altında kaldığı sahneyi çekerken o dolan suyun altınları devirmesi üzerine, filmin görüntü yönetmeni dahil çoğu kişi o altınları bulundukları raflara matkapla sabitlemişler. Tabi aksilikler bununla kalmıyor. Daha sonra suyun basıncı yüzünden o pirinçten yapılma sahte altınlar büzülmeye ve yamuk bir şekil alarak küçülmeye başlıyor. Bu sorunu ise fotomontaj yardımıyla görsel efekt yönetmeni ve ekip arkadaşlarıyla aralıksız çalışılarak düzeltmişler. Yine bu suyun basıncı yüzünden raflarda pas oluşumu başlıyor ve yine ekip birleşerek o pasları fosforik asit kullanarak ellerindeki bezlerle silmeye başlıyorlar. Cidden bunları izlerken "Vay be ne kadar çok uğraşmışlar" dedim. La Casa De Papel, unutulmayacaksın.👑♾️

fbahmet17 3 years ago

La casa de papel

Álex Pina

346 Gönderi

Şuana kadar ki izlediğim en güzel 2.diziydi. Aksiyon, gerilim, gizem ve dramı çok güzel harmanlamışlar. Konusu biraz klişe olmasına rağmen kurgusu çok güzel olduğu için bu klişelik, klişelik olmaktan çıkıyor. İzlemeyi hep ertelemiştim. Son sezonun çıkmasını ve dizinin bitmesini bekliyordum…devamıŞuana kadar ki izlediğim en güzel 2.diziydi. Aksiyon, gerilim, gizem ve dramı çok güzel harmanlamışlar. Konusu biraz klişe olmasına rağmen kurgusu çok güzel olduğu için bu klişelik, klişelik olmaktan çıkıyor. İzlemeyi hep ertelemiştim. Son sezonun çıkmasını ve dizinin bitmesini bekliyordum çünkü. Böylelikle diziyi baştan sona tek bir çırpıda, araya başka dizi, film koymadan bitirdim. Bu sayede önceki sezon nasıl bitmişti veya bu karakter nerede karşımıza çıkmıştı gibi sorular sormadım kendime. Dizi çok popüler olduğu için spoiler yemek işten bile olmamasına rağmen ben o konuşmalarda kulağımı kapattığım için hiç spoiler yemedim çok şükür ki. Sadece gittikçe dizinin kötüleştiğini duymuştum. Bence de her sezon bir önceki sezondan daha kötüydü. Sadece son sezon 4. sezondan bir tık daha güzeldi o kadar. En kötü sezonun 4.sezon olmasına rağmen, o sezonu değerlendiricek olsak bile asla kötü diyemeyiz. En kötü sezonu izlerken bile pek sıkmadı ve yine heyecanı güzeldi. Siz birde en iyi sezonları düşünün 😹. Dizideki saçma sahneleri spoiler uyarısıyla belirticem. Bu saçma sahnelerin çoğunluğu 4.sezonda vardı ama dediğim gibi en kötü sezonun bile genel anlamda iyi denilebilecek güzellikte olduğu için sakın diziyi yarıda bırakmayınız. Dizinin en güzel özelliklerinden birisi ise her sezonun çok güzel, merak uyandıran bir sonla bitmesiydi. İntrosu ve müzikleri güzeldi. Oyunculuklar da gayet başarılıydı. Neymar JR'ı dizide küçük bir sahnede görmek beni hem çok şaşırttı hem de çok sevindirdi. 2018 yılında Netflix'de en çok izlenen İngilizce dışı dizi olmuştur. Ayrıca 2018 yılında 'Uluslararası Emmy Drama Dizisi' ödülünü kazanmıştır. Dizinin özellikle başlarında +18 sahneler fazla olduğu için ailenizle izlememenizi öneririm.😸 PUANIM: 👑8.9/10👑 Spoiler❗❗❗ Ben en çok Berlin rolünü canlandıran Pedro Alanso'nun oyunculuğunu beğendim. Çok profesyonel, klas, karizmatik ve cool bir performans sergilemiş. Öldükten sonra dizi çok kötü olucak diye düşünmüştüm ama ileriki sezonlarda geçmişten kesitlerle tekrar Berlin'i görmek diziyi tekrardan güzelleştiriyordu. Geçmiş ile şimdiki zaman sahnelerini çok güzel bir uyum ve bağlantı içinde kurgulamışlar. Ondan sonra tabi ki de başrol oyuncumuz Profesör'ü canlandıran Álvaro Morte'nin oyunculuğunu sevdim. Sherlock Holmes zekasına sahip, soygunun her detayını azimli ve sabırlı bir şekilde düşünen bir karakterdi. Özellikle soygun sırasında bir sorun oluştuğunda, dizide geçmişe gidilip Profesör'ün o sorun oluşursa yapılması gereken planları söylemesi ve bunu ekibin hatırlayıp o planı uygulamaları çok güzel kurgulanmıştı. Diziye sonradan dahil olan oyuncularda çok güzeldi. Özellikle Profesör için Alicia Sierra ve ekiptekiler için Gandia çok güçlü rakiplerdi. Tabii bu rakipler diziye dahil olurken Profesör'ün yanına katılan Lizbon, Palermo, Bogota, Marsilya ve Benjamin karakterleri de çok iyi uyum sağlamışlardı. Dizide birçok etkileyici, izleyiciyi gaza getiren sahne vardı. Özellikle Palermo'nun altını çıkartırkenki yaptığı duygusal ve içten konuşmasından sonra altınların borulardan geçip yağmur deposuna ulaştığı sahne çok güzeldi👌. Dizide sevmediğim, sinir olduğum oyuncu karakterleri de vardı tabii. Tokyo'nun Rio'yu terk etmesine sinir oldum ve sürekli birilerini aldatmaya istekli görüntüsü de midemi bulandıran bir diğer özelliğiydi. Nairobi'nin ilk başta çocuk istediği için Rio'ya yanaşması, daha sonra Profesör'ü bu konuda ikna etmesi de sinir bozucuydu. Denver'in gülüşü ilk başlarda çok sinirime gitse de daha sonraları alıştım ve bu durum komiğime bile gitti diyebilirim😹. Arturo Román'ın dizideki rolünü ilk iki sezonda sevmiştim ama 3.sezonda kahramanlık tavırlarına girip bankaya girmesi ve orda sergilediği saçma sapan hareketleriyle beni kendinden soğuttu. Her dizide olduğu gibi bu dizide de saçma bulduğum yerler vardı. Profesör'ün robot resmini çizen adamın, Profesör tarafından tehdit edilip bi anda o çizilen resmi bilgisayardan silmesi ve sildikten sonra polislerin bir daha o resme ulaşamaması saçmaydı. Sonuçta, resmin çizildiği esnada onlarca kamera var. Kamera kayıtlarından tekrar o resme ulaşılabilirdi. Böylece Raquel onu tanıyabilir ve hapse attırabilirdi. Tokyo'nun darphaneye motorla tekrar girerken keskin nişancıların hiçbirinin Tokyo'yu vuramaması saçmalıktı. Bu saçma sahneyi kapatabilmek için o esnada onu korumaya çalışan Moskova'nın vurulup ölmesi, bu saçma sahneyi perdelemeyi tam olarak başaramadı tabii ki. Nairobi'nin sniper tüfeğiyle göğsünden vurulup ölmemesi de saçmaydı. Hatta daha sonra polislerin doktor göndermeyip ekiptekilerin Nairobi'yi ameliyat etmeleri ve kurtarmaları da bu saçmalığı bir üst seviyeye taşımıştı. Sonrasında Gandia'nın kurtulup ameliyat sonrası hâlâ tam olarak kendinde olmayan Nairobi'yi boğmaya çalışırken Nairobi'nin bi anda kendine gelip Gandia'ya iğne bile saplaması ve ona rağmen Gandia'nın hâlâ boğmaya devam etmesi ve ekibin gelip Nairobi'yi kurtarıp Gandia'yı yakalayamamaları da bir diğer saçma sahneydi. Daha sonrasında Gandia'nın Nairobi'yi herkesin içinde vurup, ekiptekilerin onca ateş ettiği mermilerin birinin bile Gandia'nın kafasına isabet etmeyip zırhına gelen tek tük kurşunla yaralanmadan tekrar ve tekrar kaçmasına diyecek bir şey bulamıyorum zaten. Hatta o sahnede Nairobi'ye üzülmek yerine Gandia'nın kaçmasındaki saçmalığa kahkaha bile atmıştım 😹. Alicia Sierra'nın doğum yaptıktan birkaç saat sonra bi anda hamileliği ile ilgili hiçbir ağrısı kalmamış gibi elini kolunu sallayarak kaçabilmesi de cok saçmaydı. Lohusalık hiç bu kadar kısa sürmemişti😹. Son olarakta Profesör'ün sahte altınları Tamayo'ya verdikten sonra sadece sahte olduklarını Tamayo'nun fark edip kimsenin fark etmemesi ve İspanya ekonomisinin tekrar düzene girmesi de çok saçmaydı. Normalde o altınlara illaki profesyonel bir ekip kontrol ederek bankaya geri koyardı ama dizide böyle olmadı. Keşke Profesör'ün notunu Alicia Sierra, Rafael'e verdikten sonra Rafael, Alicia Sierra aracılığı ile altınları, hem kendisinin hem Alicia Sierra'nın hemde ekipteki herkesin özgürlüğüne takas etseydi. Böylelikle çok daha güzel ve anlamlı bir son olurdu diye düşünüyorum.

fbahmet17 3 years ago

Uçurtma Avcısı

Marc Forster

62 Gönderi

Khaled Hosseini'nin yazdığı ' Uçurtma Avcısı' kitabının film uyarlamasını Amerikalı yönetmen Marc Forster yapmıştır. Senaryosunu ise David Benioff ve kitabın yazarı olan Khaled Hosseini yazmıştır. Kitaba bağlı kalınarak çekilmiştir. Olayların ilerleyiş sırası kitaptakiyle aynıydı. Bu film Afganistan'da, şiddeti kışkırtabileceği gerekçesiyle…devamı

fbahmet17 3 years ago

Uçurtma Avcısı

Khaled Hosseini

206 Gönderi

Okuduğum en güzel 11.kitaptı. Yazarın kendi hayatından kesitler bulunan bu eserinde, Afganistan'ın işgali ele alınmıştır. Yazar bi Afgandır ve Sovyetler, ülkesini işgal ettiklerinde ailesiyle beraber California'ya yerleşmişler. Orada tıp eğitimi alıp doktor olmuştur. Aynı anda hem doktor hem de bi…devamıOkuduğum en güzel 11.kitaptı. Yazarın kendi hayatından kesitler bulunan bu eserinde, Afganistan'ın işgali ele alınmıştır. Yazar bi Afgandır ve Sovyetler, ülkesini işgal ettiklerinde ailesiyle beraber California'ya yerleşmişler. Orada tıp eğitimi alıp doktor olmuştur. Aynı anda hem doktor hem de bi yazar olmayı başaran nadir insanlardan biri. Çoğu yazarın ilk kitapları pek popüler degildir ama bu yazarın ilk kitabının 'Uçurtma Avcısı' gibi güzel bir kitap olması beni etkileyen bir başka unsur oldu. 'Bin Muhteşem Güneş' kitabı da çok popüler. Onu da okumak istiyorum ama araya başka kitapları sokmam lazım. Bir keresinde aynı yazardan iki kitap üst üste okuduğumda ikinci kitap beni biraz sıkmıştı. (Hâlbuki iki kitapta gayet güzeldi.) Kitapta anlatılan karakterler, ne acı ki yazarın kendisi kadar şanslı değil. Savaşların, işgallerin çocuklar için ne kadar kötü etki oluşturduklarını, unutamayacakları tramvalar yaşadıklarını akıcı, sürükleyici ve çok güzel bir kurgu ile anlatılmıştı. Afganistan'daki en son yaşanan darbe sonrası bu kitabı okumuş olmam benim kitaptan daha çok etkilenmemi sağladı. Bu olayların hâlâ Afganistan'da yaşanmaya devam etmesi, tüyler ürpertici bir durum. Yazarın betimlemelerini güzel buldum. Etrafta ne olup bittiğini, çevrede nelerin olduğunu, insanların görünüşlerini okurken sanki film izliyormuşum gibi gözümde canlandı. Kitabın tarzı 'Çizgili Pijamalı Çocuk' kitabına benziyor. O kitabı seven herkesin bu kitabı da seveceğini düşünüyorum. Çünkü iki kitabı da okumuş biri olarak güzellik derecelerini aynı buldum. İkisi de 'savaşlar ve çocuklar' teması üzerine yazılmış. Kitabın güzelliği baştan sona kadar hemen hemen aynı ölçüde gidiyor. Sonunu daha farklı biter diye düşünmüştüm. Belki kitabın sonunda, dram biraz daha yükselseydi daha güzel olabilirdi. Kitabı sabah bitirdim. Şimdi de filmini izlicem. Umarım Çizgili pijamalı çocuk filminden daha güzel bir uyarlama olmuştur. Bu kitabı Raf sayesinde keşfettim. En yüksek puanı alan kitaplar listesinde üst sıralardaydı. Raftaki puanını biraz yüksek bulsamda gayet güzel ve başarılı bir eserdi. PUANIM: 👑8.2/10👑