Pandemi sebebi ile 6 aylık sinema salonlarından uzak kalma serüvenimin bitmesine vesile olan Tenet, sinemayi sinema salonunda neden özlediğimi hatırlatan bir yapı oldu, diyebiliriz. Öncelikle, bu incelemede bol bol Nolan'in eski filmlerine atıflar yapılacak olup, yönetmenin nereden nereye yolculuğunu daha…devamıPandemi sebebi ile 6 aylık sinema salonlarından uzak kalma serüvenimin bitmesine vesile olan Tenet, sinemayi sinema salonunda neden özlediğimi hatırlatan bir yapı oldu, diyebiliriz.
Öncelikle, bu incelemede bol bol Nolan'in eski filmlerine atıflar yapılacak olup, yönetmenin nereden nereye yolculuğunu daha net görmemizi sağlayacak.
Sinemanin ve Warner Bros'un altın çocuğu yakıştırması Nolan için tam uygun bir tanım oluyor. Özellikle ilk filmi Memento ile birlikte dikkatleri üzerine çeken Nolan, Warner Bros ile anlaşmasi ve harika bir Batman üçlemesi çıkartması ona, bir çok şeyin kapılarını açtı desek yalan olmaz. Kısa zamanda gelen bu başarı, Warner Bros gözünde sonsuz krediye sahip olmasının yanı sıra, izleyiciler gözünde her zaman "izlemeye değer" film çıkaran bir konuma çıkarttı.
Tenet'e gelecek olursa. Nolan'in eski Memento zamanlarına bir göz kırpmıș desek yalan olmaz. Klasik bir Nolan senaryo matematiğini içinde barındırsa da Inception ve Interstellar gibi filmlerinin malesef ki gölgesinde kalmış bir film izlenimi yaratıyor. Tıpkı Tarantino gibi, Nolan'in da çektiği bu iki film muhteşem bir prestij kazandırsa da izleyiciler için daima kıyaslanacak filmler katagorisine giriyor.
Tenet, aslında senaryosu o kadar da zor olmayan bir yapım. Evet, kişisel olarak özlediğim o Nolan matematiği içeren bir senaryo. Ama bir Memento karma karışık bir senaryo değil. Yok sondan başa doğru izleniyor, yok baştan sona izleniyor gibi bir yığın şeye inat dikkatli izlenirse oldukça lezzetli bir matematiğe sahip senaryosu var. Soru işareti bırakmadan, ortamda konuşulacak leziz bir senaryo sizi bekliyor diyebiliriz.
Filmin görüntü yönetmeliği yapan Hoyte van Hoytema, malesef ki bu filmde o arzu edilen hareketleri yapamamış. Hatta filmin en kusurlu tarafı olmuş diyebiliriz. Çok fazla cut kullanımı ve aksiyon sahnelerinde kameranin çok fazla titremesi, filmin o aranılan görsel gücü aşağı çekmesine neden oluyor. Bunun haricinde Her ve Interstealler'daki renk paletlerini, bu filmde pek tercih etmemesi, yine görsel anlamda olmamış sınıfına sokuyor.
Filmin oyuncu kadrosu ise inanılmaz yuvarlak. Bu durum sanırım ki Nolan'in kişisel tercihlerine ve ilk zamanlarına dönme isteği ile alakalı bir durum. Inception'daki gibi net bir karakter çizgisi, net bir yan karakter çizgisi olmaması bi film için, karar verilmesi en zor yapıyı oluşturuyor. Yine de baş rol John D. Washington kendisine düşen kadarı ile hiç de fena bir iş çıkartmıyor. Bunun haricinde Robert Pattinson'un ilk yarıdaki rezalet performansı, neyse ki ikinci yarıda toplarlanıyor ve neden son yılların en onu açık oyuncusu olduğunu bize gösteriyor.
Filmin müzikleri ise Zimmer'i pek aratmayan cinsten desek yalan olmaz. Klasik bir Nolan filmi müzikleri olması filmin bana göre en güzel kısımlarından biri idi.
Kısacası hakkında uzun uzun bir şeyler yazılması için çok erken bir film. İlk izlenim açısından senaryosal anlamda oldukça güzel olan film, ilerleyen zamanlarda konuşulmayi hak eden bir film. Pandemi dolayısı ile güncel güzel filmlere hasret kalan bünyelere, serinletici etkisi olan bu film...
Benim için;
9/10