Spoiler içeriyor
Se'lam Cağnım Türkler'in Umami'yi, umumi diye algılayıp hiç vakit kaybetmeden konuyu şrrrak diye hallldır şaldır alıp tepe tepe, kullandığı filmimiz. Boiling Point filminin remake'i imiş izlemediğimden mütevellit kıyas yapamayacağım, Ancak çok benzer olduğunu defaatle okudum. İzlediğimi değerlendireceğim. Sonra da ona…devamıSe'lam
Cağnım Türkler'in Umami'yi, umumi diye algılayıp hiç vakit kaybetmeden konuyu şrrrak diye hallldır şaldır alıp tepe tepe, kullandığı filmimiz.
Boiling Point filminin remake'i imiş izlemediğimden mütevellit kıyas yapamayacağım,
Ancak çok benzer olduğunu defaatle okudum. İzlediğimi değerlendireceğim. Sonra da ona bakacağım.
Öncelikle tek plan ve neredeyse tek mekan olmasını beğendim, ki zaten mutfak temposu bölük pörçük bir çekim planıyla bu kadar net verilemezdi.
O akış, gergin ortam hali iyi yansıtılmış, bazen kamera olmadık ve gereksiz yerlerde inanılmaz hızlı hareket ediyordu, detay kaçırdım sevmedim..
Öykü Karayel genel olarak fena değildi en çok onu beğendim.
Burak Deniz'in sinir boşalttığı sahne dışında performansını beğenmedim.
Bu kadar yoğun tempoda ve zor şartlarda çalışan insanların hayatlarında her ne olursa olsun, bu düzeni devam ettirme zorunluluklarının olduğunun anlatılması güzeldi.
Hizmet sektöründe hıyar ağası bazı vatandaşlarla yüz göz olunması gerçeği güzel ve sinir bozucuydu.
Araya bir de gay kardeş serpiştirmişler, 'batı'laştırmak adınaysa yazıklar olsun.! Değilse güzel, sevdim çocuğu.
Oyuncuların ortam havasında sezmemizi istedikleri gerginlik, kaos, ve gerektiğinde hüznü büyük oyunculuklarla, abarta abarta vermeleri hoşuma gitmedi. (Tuğba Çom'un öğrencisi ile olan sahnesinden bahsediyorum, ki Çom'u ayrıca bir komedi oyuncusu/oyuncu olarak beğeniyorum.)
Gereksiz egzajere ve Amerikanvari sahneler vardı.
-Kremayı tattıktan sonra, lezzetine dayanamayıp salyalı kaşığı koca kaba anlayamadığım bir iştahla daldırıp yeniden yemek ve onun müşteriye servis edileceği gerçeğinin olması gibi.
-Şeflerin tencere tava fırlatmalı kavgaya dalıp, tüm personelden mutfağı azad edip yemekleri kömür olma yolculuğuna terk etmeleri.. (kan alırlar, öyle kolay sanki😒yemezler.)
-Burak Deniz beyin oyunculuğunu genel olarak beğenmiyorum zaten bir de "of ne biçim gerginim, hayatım boka sarmış vaziyette" var yaa vibe'ı ile bir altta yazdıklarımı yapması. Beyin kanattı adeta..
-Sina beyin ha bire kulak arkalarını, burnunu, suratını elleye elleye bir hal olup tabaklamada hiç çekinmeden yer alması. (böyle yazınca da güldüm)
- Tezgahdaki torşonla terini silip tekrar oraya fırlatmak falan gibi.. Korkunç..
Bunlar bana gayet battı.
Abartılı ve özenti olan sadece sahneler değil, bazı karakterlerdi de.
Evet uyarlama bir film olabilir ancak kendine ait bir tavır sergileme cesaretini göstermeyen veya gösteremeyen oyuncularımız.. Yan lış..
-Herkesin büyük bir ön iliklemeyle Renzo diye diye şişirdiği İtalyan şefin tabiri caiz ise Pezo😅 gibi, kötü bir Danilo Zanna kopyası olarak filme giriş yapması ve daha sonra ortaklık için Sina'ya yalanması şoku.
-Yemek eleştirmeni Nükhet'in yemekten değil de orgazmından bahsediyor gibi bir tavır takınması.
-İşletme müdürümüz bağırsak solucanı kılıklı herifin Melis'ten paparayı yedikten sonra, tuvalette sergilediği anlam veremediğim garip gureba vücut hareketleri(başka ifadem yok buna) ki zaten normal konuşurken pandomim falan yapar gibi bir hali var herifin. 🙄
-Sina beyin boynunda yapıştırma olduğu nezdimde alenen belli olan nal gibi "life is short" dövmesinin olmasının yanında babasının ölüm kalımıyla sınanıyor olması tragedyası.. Saçmalık..
-Barmen çocuğun harala gürele bir çabayla Shakerı karıştıramaması.. Yani ne gerek var.?
-Evet mutfak hiyerarşik bir ortam amenna ancak Sous şefin diğer şefleri parmak şıklatarak fino köpeği gibi çağırması veya tavırlarını düzeltmesi 😁 tuhaf..
Aman allahım aklıma geldi bir de şey var..
Pastacı çocuk sıcaklar kısmına gelip Executive şefimize şu şekil sesleniyor;
"Şef, Sina şefim. Sir.." SİR mü? nEğ?? Ajsjsjsjs
Hayatım ne Sör'ü seslendiğin sadrazamın sol taşş..yani deniz tarağı değil ki.
Bu ne dejenere kendinize gelin!
Yazarken baya güldüğüm bir değerlendirme oldu.
Neyse bir beğeni oranı verecek olursam kendi adıma bu %35-40 olur bence her iki filmi de izleyip öyle yorumlayınız..
Muhtemelen kafa şişirdim.. Bye'ss☺️
Selaminko . . Bu zamana kadar hiçbir yapımı ' ya acaba bu IMDB puanını hakediyor mu 'diye sorgulamadım. Buna da yapmayacağım. Poor Things'in ardından izlemesi kolay olsun diye tercih ettim, umduğum gibi de oldu. Genel anlamda kötü bulmadığımı söyleyebilirim. Elizabeth…devamıSelaminko
.
.
Bu zamana kadar hiçbir yapımı ' ya acaba bu IMDB puanını hakediyor mu 'diye sorgulamadım.
Buna da yapmayacağım.
Poor Things'in ardından izlemesi kolay olsun diye tercih ettim, umduğum gibi de oldu.
Genel anlamda kötü bulmadığımı söyleyebilirim.
Elizabeth Moss'u beğendim, yeterli bir oyunculuk sergilemiş, gerilim unsurunu izleyiciye geçirmekte gayet iyiydi.
Saçma diyemem ancak birçok mantık hatası mevcuttu. O kısımlar biraz daha makul bir şekilde rayına oturtulsa daha keyifli olabilirdi.
Bir de;
🔥James'in izdivacına, iliğim kemiğimle talibim zira çikolata sevdamı herkes bilir. 💅🏽
Filmdeki o ev, Tanrım o ev.. Yükselip alçalmaktan bir hal oldum. Medcezirler tebelleş oldu bünyeme. :D
Yani 2 saati aşan bir süreye yayılması gerekli miydi? Hayır.
Ama gayet izlenebilir Fuhuşçuk Şerbeti izleyeceğinize açın buna bakın derim.
Her manada yeğdir.
Bye's. 🙄
İlk olarak Lanthimos'un izlediklerim arasında en başarılı bulduğum filmi olduğunu söylemekle başlayayım. (ikinci sıramda dogtooth var.) Jenerikten bile sanat akıyordu dersem yanılmış olmam. Filmin havasıyla ancak bu kadar uyumlu bir jenerik olabilirdi. Ve açılış.. Bu kadar yalın olan bir görüntü,…devamıİlk olarak Lanthimos'un izlediklerim arasında en başarılı bulduğum filmi olduğunu söylemekle başlayayım. (ikinci sıramda dogtooth var.) Jenerikten bile sanat akıyordu dersem yanılmış olmam. Filmin havasıyla ancak bu kadar uyumlu bir jenerik olabilirdi.
Ve açılış..
Bu kadar yalın olan bir görüntü, nasıl bu kadar güçlü bir duygu aşılayabilir?..
Özellikle yalnızlık, üzüntü ve depresyonu simgeleyen mavi rengin, kostümde kalmayıp genel havaya da hakim olması ve kasvetli bir ambiyans yakalanması mest etti.
Tabii bununla birlikte, Emma'nın tabiri caiz ise Stone gibi oyunculuğu ilk dakikadan mızrak gibi şrraak diye devreye giriyor.
Devamında da hikaye hızla açılmaya başlıyor.
Kimi farklı mecralarda okuduğum yorumlarda; izleyicinin hikayenin içine çok zor entegre olmasından yakınılmış. Zaten yönetmenin böyle bir gaye güttüğünü hiç ama hiç sanmıyorum.
Gözlemlemeye muhtaç olmasının yanı sıra anlaşılması son derece kolay bir film olduğunu düşünüyorum. Belki de Yorgos'un Hollywood'a göz kırpmasından kaynaklıdır. Bilemiyore.
Cinsellik..
Seks sahneleri abartıldığı kadar yoğun değildi. Daha doğrusu söylenildiği gibi pornografik derecede aleni değildi.
Ancak estetik diye nitelendirilecek kadar erotik de değildi.
Kostümler fevkaladenin fevkinde, renk kullanımı, sahne ve görsel kurgusu müthişti. Sizi o distopya kokan sürreal tasarımın arşa çıktığı dünyaya öyle iyi alıyor ki büyüleniyorsunuz. Hem de 1900'lerde geçtiği söylenen bir hikayede..
Peşi sıra farklı zaman ve mekanlarda gelişen hikayelerin sekans başlangıcında verilen kısa hareketli görüntülerin tadı damağımda kaldı. (İskenderiye favorim)
Ve.. Ne desem az oğlu az mevzu.
Geniş açı objektif.. Hatta balıkgözü kullanarak yaptığı şey.
Bittim;
Distorsiyon sizi rahatsız etmek yerine hikayeye müthiş bir ustalıkla 3.göz olarak dahil ediyor.
Hikaye zaten deli işi, bayılırız.
Eriyip bittiğim kısım, son bulduğuna göre.
Tenkit ve genel yoruma geçebilirim.
Esas karakterin cinselliği bu kadar erken keşfetme si oturmadı.
Paris kısmında Bella'nın karakter gelişimine hayat yönüyle katkıda bulunan dövmeli Manukyan'ın :d tavsiye ve öğütleri hoşuma gitse de yine çok hızlı bir şekilde karakteri şahlandırdı.
Dafoe yine çok iyiydi, Duncan karakteri serseri serbest stilinin yanı sıra tanımlayamadığım bir değişik havaya sahipti, rolü çok başarılı buldum, cuk oturmuştu.
Bella'yla ikisinin dans sahnesi müthiş orjinaldi. The Substance'dan sonra Margaret Qualley'i görmek hoşuma gitti.
Harry ile olan tatlı yakınlığın uzatılmasını isterdim, birbirlerini çok iyi besliyorlardı.
Bella'nın temel insani karakterlerinin oturmasına büyük katkı sundu. ( bir zaman önce ağlayan bebeğe yumruk atma isteğiyle yerinden sıçrayan kızımız, sonrasında gördüğü dehşet verici şeylerin ardından inanılmaz içten bir merhamet ve vicdan duygusuyla ağlayabiliyor)
Bella'nın karanlık bir kuyudan çıkarıp gökkuşağına armağan ettiği tüm bu çalkantılı hikayenin ardından doktor olma isteği ve çabası güzel bir detaydı.
Bence karakterin yeniden hayat bulmazdan önceki yaşamı daha net şekilde, detaylı olarak irdelenmeliydi. Evvel hayatı merak ettirdi, soru işareti olarak kaldı.
Ve alternatif bir son yazmam gerekirse;
O yüz karası, müsvedde generale doktorun beyni nakledilse nasıl olurdu acaba diye düşünmedim değil.
Ancak böyle iğrenç birinin sıfatını değer verdiği, baba bildiği insanın davranışları ve karakteriyle yaşayacak olması bütünleşmedi.
Yani o herife layık görülen son yaraştı gibi de..
Belki daha farklı da olabilirdi.
Velhasıl baya beğendim.
Zannediyorum 11 adaylıktan 4 Oscar almış, analarının ak sütü gibi helal olsun..
Bye"lar.
.
.
.
🙋🏽♀️
Rezalet.. Bakın bir bu bir de - Y Tu Mama Tambien- Daha kötü çok az şey gördüm (dizi/film namına) Yani şu köpekbalığının PowerPoint ile yapıldığı yiyişken gençlerin gani olduğu korku filmlerini yeğlerim. Epey uzun zaman önce izlemiştim baktım orada burada…devamıRezalet.. Bakın bir bu bir de - Y Tu Mama Tambien-
Daha kötü çok az şey gördüm (dizi/film namına)
Yani şu köpekbalığının PowerPoint ile yapıldığı yiyişken gençlerin gani olduğu korku filmlerini yeğlerim.
Epey uzun zaman önce izlemiştim baktım orada burada övgü dolu cümleler yağdırılıyor filmin üzerine, şimdi bir daha izledim ve fikrim değişmedi.
Yok ergenlik psikolojisi ve cinselliğin keşfedilmesiymiş. Yok bekaret kaybı zırvasıymış. Yok duygu ve beden suistimaliymiş. Yok bilmem neyin örekesiymiş. Hiç girmeyeceğim o toplara.
Film saç telinden, ayak tırnağına kadar beden ve duygu istismarıyla bezeliydi, iğrenç ötesi.
Verdiği herhangi bir önerme de yoktu öyle arşa çıkarıldığı gibi, mesaj falan hak getire anlayacağınız.
Berbat şekilde dümdüz ilerleyen mantık hatalarıyla dolu, diyologların saçma sapan olduğu, hiçbir akışı olmayan, vasat oyunculuklara sahip bir film.
Buradaki yorumlarda ergenler izlesin diye bi' şeyler gördüm.
Hayır izlemesin kardeşim, bunu hiçbir insan evladı izlemesin.
14 yaşındaki bir çocuğun önünde sanat diye pornografik sahneler çekilen filmi ergenler neden izlesin?
Ne katabilir bu onlara," böyle yapmak kötüdür" fikrini mi?
Kaldı ki her genç bireyimiz, velev ki evrim sürecini tamamlamamış herhangi bir Türk erkeği/kızı ile haşır neşir olduktan sonra gerekli tüm dersleri alır doğru terbiyeyle de kendine pusula yapar.
Neden dalta*ak açık vaziyette sübyan pornosu izlesin..? Çok öfkeliyim.
Hayır, reşit olmayan ve anatomisi gelişmekte olan kızcağızların orasını burasını görmek istemiyorum, kimsenin de görmesini istemiyorum yani, bunu sanat diye kakalamak da ayrı andavallık.
Ne yani ne dememiz lazım? Zorlasa herkes psikolojik çözümleme çıkarır, ama yok.. YOK
Kepazelik şöleniydi nokta
İlla da izleyeceğim diyorsanız bana nesi? İzleyin tabii.
Görüşürüz
Su götürmez bir gerçek var ise o da Cem Yılmaz'ın zekasını komediye evirme konusunda çok başarılı olduğudur. Mizahına çok tanık olma yanlısı olmadığımı da belirtmemde fayda var zira ona göre değerlendiriyorum. Gora, Arifv216 gibi filmlerini izlemedim mesela. Zannediyorum Erşan Kuneri…devamıSu götürmez bir gerçek var ise o da Cem Yılmaz'ın zekasını komediye evirme konusunda çok başarılı olduğudur.
Mizahına çok tanık olma yanlısı olmadığımı da belirtmemde fayda var zira ona göre değerlendiriyorum.
Gora, Arifv216 gibi filmlerini izlemedim mesela.
Zannediyorum Erşan Kuneri de bir Gora karakteri..
Bir komedi dizisinden alabileceğiniz her türlü aksiyonu barındırdığını biliniz.
Hatta bence dram unsuru da barındırıyor bir miktar, etkilendim yalan yok.
Yani bu denli eleştiriye ve taşlamaya maruz kalmasına aklım ermedi diyebilirim.
Sonuç itibariyle konusu belirtildiği üzere erotizm ve pornografi olan bir mizah bir komedi dizisinden bahsediyoruz.
Üstelik bunun Türk argo mizacına inanılmaz uygun bir şekilde yapıldığını düşünün.
Bakın şu iki cümleyi yazarken bile güldüm.
Ki belki dizinin amacına hasıl olmak gerekir her şeyden evvel.
Amaç sadece saf bir biçimde güldürmek de olmayabilir.
İnsanlar eleştirirken kendi arzu ve olurlarına uyuşması hususunda başarılı olan yapımları yere göğe sığdıramıyorlar gibi yalnızca.
Beğenilmemesini anlayabilirim ancak hakkını vermenin de eleştiriye mutabık olduğunu fikrindeyim.
Bazı bölümler çok başarılı bazıları ise daha sakin ilerliyor, bazısı güldürmüyor.
Bazı şakalar ve sekanslar inanılmazdı "Ben Hur" gibi, Canyoldaş sabunları gibi.:d
Tabii mizahın gücü ve başarısı da etkilediği kitleye göre değerlendirilir.
Kimisinin mimik dahi kıpırdatmaması da gayet doğal ve anlaşılabilir.
Sinematografi açısından söylenebilecek tek bir laf yok.
Dekorlar, kostümler, saç ve makyajlar, karakterlerin sindirilerek yansıtılması harikaydı.
Oyunculuklar iyiydi, özellikle Çağlar Çorumlu.
Nilperi'ye de bayılırım ayrıca.
80'ler dönemi, Yeşilçam zamanları..çok başarılı.
Müzikleri, günümüzde fantezi müzik sanatçılarından biri çıkıp söylese sırıtmaz.
Daha da ileri gideyim rekor seviyede de dinlenir.
"Ne oldu yaram?" parçası öyle müthiş ki...:d
Dinleyin de görün.. :D
Evet yani eşi benzeri olmayacak denli cüretkar bir diziden bahsediyoruz.
Eğer yazdıklarımı ihtiva eden bir yapım arıyorsanız bakınız, değerlendiririz, izleyip izlemeyeceğinize karar kılarsınız zaten.
Herkesin hayatının bir döneminde de olsa Nazlı gibi birine denk gelmesini dilerim. Ajsjdjsjsjdjd
Esenlikler.. Bye.
Selamlar Filmin ilk on dakikasının leş Türk dizisi tadında geçtiğini belirtmekle başlayayım. Konunun temelinde adanmışlığın, özverinin, inanmışlığın, fedakarlığın ve adeta ete kemiğe bürünmüş durumdaki 'ilişkiye emek vermenin' suistimaline dayanan bir öfke, bir çıldırma hali var. Bunu çok iyi anlamakla birlikte…devamıSelamlar
Filmin ilk on dakikasının leş Türk dizisi tadında geçtiğini belirtmekle başlayayım.
Konunun temelinde adanmışlığın, özverinin, inanmışlığın, fedakarlığın ve adeta ete kemiğe bürünmüş durumdaki 'ilişkiye emek vermenin' suistimaline dayanan bir öfke, bir çıldırma hali var. Bunu çok iyi anlamakla birlikte son derece hak veriyorum.
Yani hayatını s*çıp batırdığın biriyle kurduğun tüm o büyük hayalleri, elinden her şeyini ama her şeyini aldıktan ve bunu kendi çıkarına kullandıktan sonra, başkasıyla o kaslı göğsünü gere gere çekinmeden yaşamaya kalkarsan kurşunlara gelirsin arka bahçede.. O kaddar📿
(çalınmış ve hiç edilmiş bir zaman mevzu bahis iken bazı şeyleri telafi etmeye çalışmak hiçbir halta yaramaz!)
İzlerken sıkıldığımı farkettiğimi söyleyebilirim 2 saat biraz uzun bir süre olmuş.
Öz ablam Brenda'nın yargı dağıttığı kısımlarda origamik vaziyetler içerisinde sörf eyledim.
Green Screen mi ne kullanmışlarsa artık bazı sahneler felaket kötüydü.
Gördüklerimi sil damlası aradım, ama bulamadım. Hayır ne alaka yani.. :l
Belli bir yerden sonra olaylar tırmanmaya başladı hoştu. Finali de hoşuma gitti ve unutmadan "I put a spell on you" parçası.. Sana tapıyore.
İzlemeseniz de olur ama vakit kaybı olarak değerlendiremem.
Söyleyeceklerim bitti..
Hakikaten baya RAW.. Cannes film festivalinde prömiyer yapmış filmimiz. Festival filmleri bana ışık kullanımının çabasızlığını, ve ışığın olağan akışı yansıtacak şekilde kullanımını yansıtıyor.. Ki genelde öyledir. Raw da hakeza. Bunun bir Fransız filmi olmasıyla da alakası olabilir aslında. Kasvetli filmleri…devamıHakikaten baya RAW..
Cannes film festivalinde prömiyer yapmış filmimiz.
Festival filmleri bana ışık kullanımının çabasızlığını, ve ışığın olağan akışı yansıtacak şekilde kullanımını yansıtıyor.. Ki genelde öyledir. Raw da hakeza.
Bunun bir Fransız filmi olmasıyla da alakası olabilir aslında.
Kasvetli filmleri severim.
Evet durağan ve kopuk biçimde ilerleyen bir film olduğunu söyleyebilirim.
Karakterler çok yüzeyseldi, esas kızımız bile..
Hani bari şu başrol kızı bi' cayır cayır yazın di mi?
Sadece sevişme sahnesinde iş yaptı.. Ollmazz.
Dram unsuru barındırmak konusunda duygu yoğunluğu açısından eksiklikler çok olsa da başarılıydı diyebilirim.
Kardeşlerin ilişkisi daha ağdalı olmalıydı. (Böyle yazınca da bir garip oldu, filmi izleyenler anlayacaklardır.. :d ajjsjdjsjsjd)
Ne bileyim kardeşler arasındaki sevgi bağı çok farklı ve hoştu.
(her ne kadar bazı davranışları garip bulup, çözümlemeye çalışıp, Alex'in iğrenç biri olduğunu düşünsem de.)
Bu sebeple bunu daha net bir şekilde izlemek isterdim.
Anlatım açısından bir çok olayın fazlasıyla havada kaldığı ve bir yere varmadığı kanaatindeyim. (mesela o ağdaya ne oldu, kaldı orada öylece..😅)(burayı aslında adam akıllı örneklendirebilirim ancak spoiler olmasın şimdi, izlerseniz anlarsınız.)
Okay..
Konu ve karakter işlenişi kesinlikle zayıftı.
Bu da filmin içerdiği söylenen dram ve korku duygularının sirayetini zedeliyordu.
Hani izliyorum ama ne izliyorum? Kafası geliyor bazen bir anda..
Korkuyla uzaktan yakından alakalı olmadığını söyleyebilirim.
Daha çok 'belki' tiksindirici sahneler vardı.
Müzikler gerçekten başarılıydı, oyunculukları da beğendim.
Haricinde cidden değişik bir konusu vardı.
Kafası böyle çalışan yönetmenleri beğeniyorum.
Ana konunun gerçekliğini arşa çıkaran sahnelerle de bezeliydi.
Ancak gerilim namına hiçbir şey yoktu. Vadedilmemişti de..
En çok da bunu aradım aslında.
Hikaye biraz daha detaylı ve net bir biçimde işlenip bir de gerilim yönünden güçlü şekilde desteklense 10'luk diyebilirdim.
Son sahnede de bir şeyler kafanızda rayına otursa da(güçlüydü) bahsettiğim sebeplerden ötürü hala bir tamamlanmamışlık hissediyorsunuz.
Evet benden bu kadar.
Kahrolsun Kanibalizm der keyifli seyirler dilerim. Bye'ss
Balıklar için deniz lâzım Sevişmek için işsiz olmak Ve geceleri yatakta Duymamak için tabanların sızısını Zengin olmak lâzım. Oysa ıslık çalmak için Bir şey lâzım değil.. Islık Çalmak 🗣️<3 📍Melih Cevdet ANDAY