"Ev sadece bir tuğla yığınıdır." The house izlediğim çok tuhaf, karanlık ve orijinal animasyon listemde ilklere girdi diyebilirim. Üç bölüm ama hepsi tek part şeklinde ve stop-motion tekniğiyle hazırlanmış. İlk bölümde insanlar, ikinci bölümde fareler ve üçüncü bölümde kediler yaşıyor…devamı"Ev sadece bir tuğla yığınıdır."
The house izlediğim çok tuhaf, karanlık ve orijinal animasyon listemde ilklere girdi diyebilirim. Üç bölüm ama hepsi tek part şeklinde ve stop-motion tekniğiyle hazırlanmış.
İlk bölümde insanlar, ikinci bölümde fareler ve üçüncü bölümde kediler yaşıyor ve tüm hikâyeler aynı evde (THE HOUSE) geçiyor.
Filmde ev ve yuvanın farklı olduğu ve asıl evin içinde bir yuva kurabildiğin ev, olduğu mesajı verilmeye çalışılmış ayrıca bu mesaj filmin sonunda çalan şarkıda oldukça açık bir şekilde verilmiş.
Tabii biraz tuhaf... :)
Yönetmenliğini David Kerr'in yaptığı başrolde Rowan Atkinson'un oynadığı (Trevor) mini bir dizi. İzlerken keyif aldım mı? - Hayır. Çünkü aşırı sinir bozucu bir dizi. İzlerken başım ağrıdı. Komedi dizisi (!) ama bir iki sahne dışında hiç gülmedim. Dizi bölümleri kısa…devamıYönetmenliğini David Kerr'in yaptığı başrolde Rowan Atkinson'un oynadığı (Trevor) mini bir dizi.
İzlerken keyif aldım mı?
- Hayır.
Çünkü aşırı sinir bozucu bir dizi. İzlerken başım ağrıdı. Komedi dizisi (!) ama bir iki sahne dışında hiç gülmedim. Dizi bölümleri kısa olması açısından avantajlı çünkü uzun olsa yarıda bırakılacak bir dizi olduğunu düşünüyorum. Aile ile izlenebilir, ben annemle izledim kadının tansiyonu çıktı. :)
Güzel bir mesaj verilmiş ama güzel bir şekilde verilmemiş.
İyi seyirler.
Bir tavsiye ile başladığım bu film bana keşke tüm tavsiyeler böyle kaliteli olsa dedirtti. Film oldukça durağan işlemesine karşın sürekli bir heyecan da veriyor. Filmin yönetmeni Kheiron fikrimce harika bir iş çıkarmış üstelik baş rolde de oynaması (Waêl) kendisine hayran…devamıBir tavsiye ile başladığım bu film bana keşke tüm tavsiyeler böyle kaliteli olsa dedirtti. Film oldukça durağan işlemesine karşın sürekli bir heyecan da veriyor. Filmin yönetmeni Kheiron fikrimce harika bir iş çıkarmış üstelik baş rolde de oynaması (Waêl) kendisine hayran kalmama yetti ayrıca mükemmel bir oyunculuk sergilemiş.
( Filmde Kürtçe bir şarkının çalması da ayrıca mutlu etti beni.)
Film kısaca 6 sorunlu genci topluma geri kazandırmak isteyen Victor'un umudu ve çocukluğu sıkıntılarla geçen Waél'in çocukları eğitmesi üzerine geçiyor. Yalnız bu bayağı başlık sizi aldatmasın çünkü senaryo farklı işlenmiş. Mutlaka izleyin pişman olmazsınız.
Monique için de bir kalp bırakıyorum. ♥️
"Kâbus dolu gecelerin beni ne denli korkutup bunalttığını merak ediyor musunuz? Adeta lanetlenmiştim. En kötüsü de bütün bunları hiç kimseye anlatamamaktı. Bir çeşit suçluluk duygusu hissediyordum ve neden suçlu olduğuma dair en ufak fikrim dâhi yoktu." Jack London'un kaleme aldığı…devamı"Kâbus dolu gecelerin beni ne denli korkutup bunalttığını merak ediyor musunuz? Adeta lanetlenmiştim. En kötüsü de bütün bunları hiç kimseye anlatamamaktı. Bir çeşit suçluluk duygusu hissediyordum ve neden suçlu olduğuma dair en ufak fikrim dâhi yoktu."
Jack London'un kaleme aldığı bu eser oldukça yaratıcı bir hayal gücüyle ve akıcı, sade bir dille yazılmış mükemmel bir macera romanı. Okurken animasyon halinin ne kadar güzel olacağını düşündüm.
Adem'den Önce Koca Diş adındaki bir kahramanın rüyalarında tarih öncesi bir çağda başından geçenleri gören günümüz insanı olan Amerikalı bir çocuğun öyküsünü anlatmaktadır. Romanda Baş kahramanımızın modern hayatına neredeyse hiç değinilmiyor, tamamen kendisine verdiği ismiyle Koca Diş'in rüyalarında yaşıyorsunuz kitapta. Yalnız bir süre sonra romanın akışına kendinizi kaptırıp rüyada olduğunuzu unutturuyor size ve tamamen o çağda yaşamaya başlıyorsunuz.
"İnsan, rüyasında yalnızca uyanıkken gördüğü şeyleri veya bunların farklı şekillerde bir araya gelişini görebilir. Benim rüyalarımın tamamı bu kuralı çiğniyordu. Uyanıkken ve uyurken yaşadığım dünyalar birbirinden tamamen farklıydı. Sanki iki yaşamı da tecrübe eden kişi olarak bir köprü görevi görüyordum."
Darwin 1860 'lı yıllarda Evrim teorisini henüz ortaya atmışken London 1900'larda bunu kabul görmüş üzerinde çalışmış ki ırksal belleğin tarih öncesi zamanlardan geldiğini öne sürmüş. Bu durumda London'un bilim ve edebiyata bu derece yakınlığı, keza hayal gücü hayran kalınılmayacak gibi değil. Evrim teorisi aşamalar halinde anlatılmış diyebilirim. Bu aşamalardan ilki Koca Diş'in dediği gibi tam bir atavizm örneği olan Kızıl Göz'ün bulunduğu orman halkı ikinci aşaması ise Koca Diş'in bulunduğu mağara halkı ve son aşaması ise insanoğlu dediğimiz Adem'in bulunduğu Ateş halkı. Yani London evrim sürecini üç aşama şeklinde anlatıyor ve romanın kahramanı bu aşamanın tam ortasında evrim sürecinin ilk adımlarını atıyor.
(Kızıl Göz ve Tez Canlı'nın aşkı çok ponçikti :) Tez Canlı'nın hikâyesini çok merak ettim ama maalesef merakımla kaldım.)
Annemle izlediğim güzel bir komedi filmi oldu. Kitabı da varmış ama filmini izlediğim kitapları okumaya pek hevesim olmuyor. İlk başta kitabı okumak daha mantıklı.
Uzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. sonunda anladım ki bu engeller…devamıUzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.
Alfred D. Souza