Ben sana kürk alamam doğrusu, güzel bileklerine bilezik alamam. Bir kap yemek, bir elbise. Öyle bir tad var ki fakirliğimizde, başka hiçbir şeyde bulamam. Sokağımız Arnavut kaldırımı, evimiz ahşap iki oda, daha iyisi de olabilirdi ya; şükür buna da. Ama…devamıBen sana kürk alamam doğrusu,
güzel bileklerine bilezik alamam.
Bir kap yemek, bir elbise.
Öyle bir tad var ki fakirliğimizde,
başka hiçbir şeyde bulamam.
Sokağımız Arnavut kaldırımı,
evimiz ahşap iki oda,
daha iyisi de olabilirdi ya;
şükür buna da.
Ama Hamdi Beylerin.
Hamdi Beylere bakma sen!
Tencere maltızda, fasulye tencerede,
çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
Ona bak sen.
Perdemiz kadife olmalıydı.
Basma da güzel olur, sevince.
Biliyorsun, ancak boğazımıza
olmuyor ha deyince.
Kim bilir, bir gün belki.
Adam sen de, aldırma,
bunlar düşünmeye değmez.
Hem, hayat dediğin ne ki?
~ Turgut Uyar
Ağlamaksa ağladım, bağırmaksa bağırdım, Zafer. Uykusuz kaldım, aç kaldım, aptal gibi çok ağır ilaçlar da aldım. İntihara kalkışmadım ama sabah akşam hiç durmadan tasarladım. Yetmedi mi? Her şeyi, her şeyi unuttum. Tarihler, hedefler, amaçlar, verdiğim sözler. Nereye, ne zaman, nasıl…devamıAğlamaksa ağladım, bağırmaksa bağırdım, Zafer.
Uykusuz kaldım, aç kaldım, aptal gibi çok ağır ilaçlar da aldım.
İntihara kalkışmadım ama sabah akşam hiç durmadan tasarladım. Yetmedi mi?
Her şeyi, her şeyi unuttum.
Tarihler, hedefler, amaçlar, verdiğim sözler.
Nereye, ne zaman, nasıl gidecektim, unuttum.
Ne yapacaktım, ne oldu, ne bitti?
Hepsi, hepsi.
Yetmedi mi?
İhtiyarladım, çirkinledim.
Beni kimse sevmesin istedim.
İş aradım, kaç kere buldum, hiçbirine başlamadım.
Saçlarım korkunç uzadı, faturalar birikti, her şey üst üste bindi.
Cildim soldu, gözümün feri söndü, Zafer.
Daha yetmedi mi?
Aramaksa aradım, yazmaksa yazdım.
Sokak köpekleri gibi titreye titreye dolaştım.
Ayaklarım şişti, düşmekse düştüm.
Dizlerimde yaraysa yara,
bin parça, Zafer.
Kaç defa silkelendim.
Artık yeter, bugün uyandığım yeni bir gün, bu yeni bir sayfa, dedim kendime.
Tokat bile attım ama aynı gün, aynı yırtık sayfa işte.
Üstü karalı, altı çizili onca hatıra yüzüme, yüzüme tükürdü.
Yetmedi mi?
Üç beş arkadaşla görüşünce, sahile inip biraz temiz hava teneffüs edince,
Saçlarımı kesip tırnaklarımı yiyince, yemek yapmayı, resim çizmeyi öğrenince,
Geçer sandım.
Kaçağı yürüyen bir çorap gibi sadece günler geçti, Zafer.
Diktiğim ne varsa söküldü,
Doldurduğum ne varsa döküldü,
Silmekse sildim, ama lekesi kaldı, iz bıraktı.
Yetmedi mi?
Herkes yaşamış, herkes unutmuş.
Hayat böyle de sürüp gidiyormuş, dedim.
Dediler, dedim, sana anlattılar.
Bak, onulmaz değilmiş, dedim.
Ekmek çiğnedim, zeytin dövdüm,
Hepsini yarama sürdüm.
Pansumansa pansuman işte, ama oluk oluk kan sızdı, Zafer.
Yumruğumu sıktım, ayaklarımı yere bir kere daha sağlam bastım.
Yokluğuna şöyle sağlı sollu birkaç kroşeyse kroşe.
Ama benim boşluğuma geldi işte.
Havlu attım.
Yenilgiyse yenilgi. Yetmedi mi?
~ Tuğba Karademir
Bir hırs koydum yanı başıma, Büyüttüm ellerimle; sonra onu darbeledim çakıl taşlarıyla. Ses tellerimden kestim sinirimi, Ağzımı kapayarak aldım sıyrılışımı bitkin hayattan; Kimse görmesin, kimse duymasın diye. Gölgem hapsoldu bütün bu çalgı çengilerin içinde. Saatimin aydınlığı yoktu; Hepsi bir geceye…devamıBir hırs koydum yanı başıma,
Büyüttüm ellerimle; sonra onu darbeledim çakıl taşlarıyla.
Ses tellerimden kestim sinirimi,
Ağzımı kapayarak aldım sıyrılışımı bitkin hayattan;
Kimse görmesin, kimse duymasın diye.
Gölgem hapsoldu bütün bu çalgı çengilerin içinde.
Saatimin aydınlığı yoktu;
Hepsi bir geceye düşmüş gibiydi, yalnız bir aydı benim için.
Demircilerin bıçağı bile pas tutmuştu.
Aydı.
Ama gün aymadı bu top koşturan çocuklar için.
Ve artık güneşin doğuşunu izleyenlerden bir tanık bile kalmamıştı.
Bir mavzer şüphesi düştü aklıma; aklım yırtıldı.
Düştüm.
Herkese göz kırpardım;
Bu rüyayı yazabilmek içindi bütün bunlar.
Aklım yırtıldı; "Diker misin?" diyemedim anneme.
Sonra kaçtım kendimden,
Bir telaş vardı üzerimde;
Sehpaların tozlarını alıp üstümü silkelerdim.
Ben, kendi içimdeki vaziyetlerden kurtulmak isterdim.
Diyorum ki; bir resim nasıl çizilir?
Mutlu bir aile tablosu değil, sadece bir resim.
Hatta resim bile olmasa, anlatsam yeter.
Çizdikten sonra, yeniden tasarlayabilir miyim kendime aynısını?
Güvenebilir mi bana, patlamış trafolar, haplar,
Ve yeniden gömleğimi yırttığımda uğradığım terzi?
Terzi baktı bana,
Usulca gülümsedi.
Ama gülümsemeye dikiş tutan bir terzi hiç olmamıştı aslında.
Sonunda içimizde kalanlar…
Kardeşim, telaş bitti.
Öldü bütün şairler, ressamlar, gülenler, uyuyanlar.
Tatlı uykusundan kaldırıldı hikayeler; ve sona erdi.
Ah, şu mutluluğu bağrında karıştıran masalcılar!
Zifiri karanlık ve ıssız.
Bir üşüten kar tanesi kadar hatırları kalmamıştı, ne yazık ki.
Ve sen,
Can verirken gülümsedin;
O masalın sonunda can verdin.
Burada bitti..
Ne diyeyim Allah'ım? Ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun. Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm, gocunmam da yükümden beni bilirsin. Ama bunlar çok iştahlı Allah'ım ve görüyorsun nasıl da dünyevi. Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.…devamıNe diyeyim Allah'ım?
Ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun.
Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm, gocunmam da yükümden beni bilirsin.
Ama bunlar çok iştahlı Allah'ım ve görüyorsun nasıl da dünyevi.
Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
Öyle mi?
Oysa Allah'ım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa,
gökteki yıldızları da,
işte öyle Allah'ım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.
Bizim köydeki gibi.
Allah'ım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var,
ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.
Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi.
Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi.
Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu, keseriz tabii bunda ne var, diyor diyor.
Ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar.
İnsan önce bi minnet duyar.
Oysa Allah'ım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur!
İstiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi.
Diyor ki, boynuzlu köprü yaptırdım gelip geçmeye haliçin ortasına bak nası’ seksi.
Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama vardır senin bir bildiğin illa ki.
Allah'ım işte görüyorsun bunları, Eyüb'ün sabrı nedir, rızanın fazladan şeftalisi ne?
Bilmiyor.
Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı. Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık.
Yalla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden?
Başlarına yık şunların bu metropolleri..
~ Birhan Keskin
Bak gör şimdi nasıl da aşamayacağım hiçbir şeyi. Sonsuz güvenip ciğerlerime nasıl da boğulacağım sığ sularda. İlk üç kulaçta tükenecek kollarım, bacaklarıma kramplar girecek. İyiyim diyeceğim, iyiyim; kimse koşmasın, atlamasın suya ardımdan. Telaş yok, kendim dönerim ben buradan ama gözlerim…devamıBak gör şimdi nasıl da aşamayacağım hiçbir şeyi.
Sonsuz güvenip ciğerlerime nasıl da boğulacağım sığ sularda.
İlk üç kulaçta tükenecek kollarım, bacaklarıma kramplar girecek.
İyiyim diyeceğim, iyiyim; kimse koşmasın, atlamasın suya ardımdan.
Telaş yok, kendim dönerim ben buradan ama gözlerim bir cankurtaran arayacak.
Beni çekip çıkarırken onu boğmaya kalkışmama öfkelenmeyecek, su yutmayacak bir cankurtaran.
Bana gülmeyecek, "Bu suda insan boğulur mu?" demeyecek.
Çünkü insan isterse bir yudum suda, bir ter damlasında boğulur; insan isterse çöllerde bile.
Ama bak şimdi, nasıl da hiç kimse atlamayacak suya ardımdan.
Değil cankurtaran, bir can simidi bile bulamayacağım yanımda, gör bak.
Biliyorum; çünkü ben ilk kez boğulmuyorum..
~ Tuğba Karademir
Çok sevdiğim, bir dengbej parçasında geçen sözleri, paylaşacağım. Belki aramızdaki arkadaşlardan bilenler de vardır çevirisinde, ufak tefek hatalar olabilir bilemem tabi, ama elimizden geldiğince şimdiden mazur görün. "Ah ömür, sabahtır köydeki kızlar gelinler nehire indi. Güzeller, uzun saçlılar önde duruyorlar,…devamıÇok sevdiğim, bir dengbej parçasında geçen sözleri, paylaşacağım.
Belki aramızdaki arkadaşlardan bilenler de vardır çevirisinde, ufak tefek hatalar olabilir bilemem tabi, ama elimizden geldiğince şimdiden mazur görün.
"Ah ömür, sabahtır köydeki kızlar gelinler nehire indi.
Güzeller, uzun saçlılar önde duruyorlar,
kötü ve güzel olmadığını düşünenler ise arkada duruyorlar.
Benim güzelim ve esmerim süsleniyordu, benim rezil yüreğimin hatrına ortada duruyordu.
Köylüler komşular benim hakkımda söz söylemeyin, benimle dalga gecmeyin.
Yemin etmişim hiçbir zaman kibar ve esmer yarimin üzerine,
elalemin kızına ve gelinine merhaba ve selam demem.
Köylüler benim nazik ve kibar yârim,
Murat nehiri, sin ve sinek dağlarının eteklerindeki,
baş ördeğin kanatlarını,
kardan buhardan ve dondan silkelediğine benzer.
Aman acem yarim aman,
Dilberim allah'ın adının hatırına ben senin için ölüyorum,
ah zalim bilmiyorum nasılsın?
Ah ömür, sabahtır bu sabah yanan halep'e gidiyordum.
Güzellerin ve esmerlerin yeri, sabahın köründe horozların sesi yankılanıyordu,
güzelim yabancı memleket, uzaktı uzaktan da uzaktı.
Ben yatakta halsiz bir hastaydım,
kimsesiz dostsuz milletsiz kavimsiz ve sahipsizdim,
başım yastıkta gözlerim uykudaydı kulaklarım dinliyordu.
Başımı tatlı uykudan kaldırdım,
2 tane korkunç yaşlı kadının başımda durduğunu gördüm.
Kuzum birisi kefenimi ölçüyor diğeri ise kesiyordu.
Ölüm Allah'ın emridir ben ölüyorum baktım kibar yarim pencerenin önünde duruyordu,
Süphan Dağı'nın meşhur toz sürmesinden dirhem dirhem gözlerine sürüyordu.
Ah Dilberim keşke ben de bilseydim az önce kimin için süslenip nakışlanıyordun.
Aman Acem yarim aman.
Dilberim Allah'ın adının hatırına ben senin için ölüyorum,
ah zalim bilmiyorum nasılsın?"
Şakiro🎶📻
Tanrım nasılsın? Biraz konuşmak istiyorum izin verirsen, ellerimi açmadan. Tanrım, ben bir kadın sevdim, biraz kendim için. Biraz senin için sevdim, Allah için derler ya öyle. Allah için güzel kız, yani senin için. Ama benim için ötesi Tanrım, yaptığını çok…devamıTanrım nasılsın?
Biraz konuşmak istiyorum izin verirsen, ellerimi açmadan.
Tanrım, ben bir kadın sevdim,
biraz kendim için.
Biraz senin için sevdim, Allah için derler ya öyle.
Allah için güzel kız, yani senin için.
Ama benim için ötesi Tanrım,
yaptığını çok beğendim bu kez.
Gökyüzüne sığmayan yıldızlarını ceplerine doldurmuşsun,
gözlerine saklamışsın ırmaklarından.
Hiç bilmediğimiz bir gül çeşidini yanaklarına saklamışsın, gülünce görüyordum.
Adını soruyordum söylemiyordu.
Dişlerini sayamıyordum, saymak için bakmak istesem gözümü alıyordu parlaklığı.
Yakut sanırım. Değil mi tanrım?
Güneşi gözlerine saklamışsın, ılık dursun soğumasın diye.
Ben onun gözlerinde, suyun içine atılmış bir güneş gördüm!
Herşey dört dörtlük,
Kalbi beni içine nasıl aldı bir bilsen, Ve nasıl bıraktı bir bilsen.
Ama tanrım, bunlardan değil ayaklarından bahsedeceğim.
Gitti, hiç olmadı.
Yani o ayaklar, hiç iyi olmamış tanrım. Hayatı oynuyoruz, oyunlar hep böyle. Severken oynuyoruz kalplerimizle, giderken oynuyoruz kendimizle. Hepsinin içinde ölüm var, öldüren oyunlar oynayarak büyüdük biliyorsun. Saklambaç, kör ebe oynarken ölmüyorduk ama olsun.
Ben ölürsem, acı çektirmeden öldürsün senin eleman.
İnan çok acı çektim, dayanamam, rest çekerim, ölmem falan.
Şimdi ben tanrım,
Herşeye karşı gardımı aldım, gidiyorum.
Bu ayaklarla evet, benimki tahtadan, zorlanacağım ama olsun.
Pinokyo benzerliği biraz,
Ne zaman gitmek istesem ayaklarım uzadı ve dengemi sağlayıp yürüyemedim.
Şimdi büyük bir adımla gitmeden evvel,
nereye gideceğimi bilmeden evvel,
bir soru soracağım sana ve cevabını gelince alacağım.
Kaderimde, bir daha gitmek var mı? Bunu unutma tanrım.
Şimdi gidiyorum ve nereye düşeceğimi bilmiyorum.
Bunu şimdi söyle tanrım, rüzgarsız, ılgın, durgun bir havada, ağaçtan ayrılan bir yaprağın, nereye düşeceğini kim belirler?
Şimdi söyle tanrım,
düşeceğim..
~ Gökhan İnesi