Başta elleri öpülesi annelerimiz olmak üzere, tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun. Kadınların can güvenliğinden endişe duymadığı günleri yakında görmek dileğiyle 🌷
Yönetmen, filmi National Geographic dergisinde yayınlanan ünlü Afgan kadın fotoğrafındaki kadının bir iris teknolojisi sayesinde bulunmasının haberini gördükten sonra çekmeye karar vermiş. Filmlerde bilim adamları, ya çok iyi ya çok kötü ve çılgın profesör tadında yansıtılır. Bu filmde ise sosyal…devamıYönetmen, filmi National Geographic dergisinde yayınlanan ünlü Afgan kadın fotoğrafındaki kadının bir iris teknolojisi sayesinde bulunmasının haberini gördükten sonra çekmeye karar vermiş. Filmlerde bilim adamları, ya çok iyi ya çok kötü ve çılgın profesör tadında yansıtılır. Bu filmde ise sosyal hayatı, yardımcısıyla diyalogları gerçekçi bir bilim adamı havası veriyordu. Akşam partiye önlükle gitmiş, belli ki sabah uyumadan lab'ına gidecektir. Doktora öğrenciliği ve vize durumları gerçekçi şekilde yansıtılmış filmde.
İris tabakasının eşsizliği, görmenin 12 evresi ve renk körlüğü konuları ilgi çekiciydi. Ian başarılı bir bilim insanı portresi çiziyordu. Partide etkilendiği kızı bulmak için çabaladığında karşısına 11 sayısının her yerde çıkması materyalist bir anlayışı olan Ian'ı biraz sarstı. Karen filmin bilimsel tarafını, Sofi ise dogmatik tarafını temsil ediyordu. Bilim ve din çatışması göze çarpıyor filmde. Bilimsel ve inançlı olabilir miyiz ? Her şeyin nasıl çalıştığını açıklamaya ilgi duyduğumuz bir dünyada yaşarken, kontrolümüz dışındaki güçlere inanabilir miyiz? Film bir çok insanda yaygın olan bu iç çatışmayı ele alıyor.
Filmin sonundaki sahne reenkarnasyon tezini pek desteklemiyordu bence. O konu çok kısa geçiliyor. Daha ayrıntılı işlenebilirdi. Ian ve Karen'in deneyleri ve araştırmalarını hiç vazgeçmeden sürdürmeleri çok etkileyiciydi. Filmi genel anlamda beğendim diyebilirim. İyi seyirler ve iyi sahurlar dilerim...
Spoiler içeriyor
Mohandas K. Gandhi ya da Mahatma (büyük ruh) Gandhi. Filmin başında; "Kimsenin yaşamı bir anlatıma sığmaz. Her yıla gereken ağırlığı vermek, bir ömrü şekillendirmede her rölü olan her olayı ve kişiyi katmak imkansız. Yapılabilecek şey, tarihi kayıtların özüne sağdık kalmak…devamıMohandas K. Gandhi ya da Mahatma (büyük ruh) Gandhi. Filmin başında; "Kimsenin yaşamı bir anlatıma sığmaz. Her yıla gereken ağırlığı vermek, bir ömrü şekillendirmede her rölü olan her olayı ve kişiyi katmak imkansız. Yapılabilecek şey, tarihi kayıtların özüne sağdık kalmak ve bu adamın yüreğini anlamaya çalışmaktır" diye bir açıklamayla yapılıyor bence çok doğru bir açıklama.
Mahatma Gandhinin 1948deki suikast sonucu ölmesiyle başlıyor film. Sonra çok büyük bir kalabalığın katıldığı cenaze töreninde şöyle bir anons yapılıyor; "Ne orduların kumandanıydı, ne de dev toprakların hakimiydi. Ne bilimsel başarıya sahipti, ne sanatsal yeteneğe. Ama dünyanın her yerinden insanlar, hükümetler, ileri gelenler ülkesini özgürlüğe götüren, peştemallı bu küçük adama sayğılarını göstermek için el ele verdiler".
Gandhi 1893de genç bir avukat olduğu Güney Afrika'da beyazlarla yolculuk etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle trenden atılılıyor. Bundan sonra eşitlik için sivil itaatsizlik ve protestolara liderlik ediyor. Ordaki Hintlilerin eşitliği için uğraşıyor, şiddet görse de bundan yılmıyor. Bu sayede bazı hakları alıyor Hintli ve diğer insanlar.
1913 yılında Hindistan'a dönüyor. Hindistanın bağımsızlığı için mücadele eden Hindistan Ulusal Kongresi tarafından sevgiyle karşılanıyor. Ve bundan sonra Hindistan'ın bağımsızlığı için sivil itaatsizlik ve protestolar organize ediyor. Kesinlikle şiddet uygulanmamasını istiyor. 1919 ve 1929 yıllarında halkı isyana teşvik ettiği gerekçesiyle İngilizler tarafından bir çok kez tutuklanıp serbest bırakılılıyor. Bu tutuklamalardan sonra isyanlar başlıyor. Amritsar'da, Bir İngiliz general birliklerine bir mitingde uyarı yapılmadan ateş açılmasını emreder. 15 dakika içinde, 1650 mermi 1516 can kaybına neden olur. Bunun üzerine İngiliz valiyi uyarıyor. "100 bin kişiyle, 350 nilyon kişiyi yönetenezsiniz" sözü etkileyiciydi.
Halka İngiliz kumaşını boykot edip, kendi üretecekleri yerli kıyafetleri giymeleri için çağrı yapıyor ve İngiliz üretimi kıyafetler yakılıyor. Halkının fakirliğini gördükçe çok sade ve mütevazi bir yaşam sürüyor gittikçe.İngilizlerin tuz üretimindeki tekeline karşı halkla beraber kendi tuzlarını yapmak için çok uzun bir yürüyüş yapıyor.
Bunlar sonucunda İngilizler onu bağımsızlık görüşmeleri için İngiltere'ye davet ediyor İngiliz hükumeti. İngilizler yine bildiğimiz gibi; Üç farklı Hindistan devleti için bağımsızlık teklif ediyorlar kabul etmiyor Gandhi tabi ki.
2. Dünya Savaşı boyunca hapis ediliyor Gandhi. Savaş bittikten sonra İlgilizler Hindistanın bağımsızlığını kabul ediyor. Ama müslümanların lideri Muhammed Ali Cinnah Ülkedeki müslümanların Pakistan adında ayrı bir devlet kurmak istedığini açıklıyor. Yeni Delhi'de ve Karaçi'de iki ayrı bayrak açılıyor. Bu seferde ülkede iç isyanlar çıkıyor. Gandhi'nin istediği barış ve kardeşlik tam olarak hayata geçemiyor. Bu çatışmalar durmazsa ölene kadar oruç tutacağına yemin ediyor. Bunun üzerine çatışmalar duruyor.
30 Ocak 1948'de Gandhi'nin başlatacağı bir dua için büyük bir kalabalık toplanıyor. Bir adam saygıyla eğiliyor sonra 3 el ateş ediyor ve Gandhi orda ölüyor.
Gandhi bize vicdan egzersizi, zihin genişletici ve büyümeyi teşvik edici, etik bir dev ve vizyon sahibi kahraman bir adam hakkında bilgi veriyor. Film, Gandhi'nin cesaretinin ve kararlılığının, çeşitli etnik gruplardan oluşan anavatanı Hindistan'ı ahlaki idealizm bayrağı altında nasıl birlestirdiğini, felsefesinin ve kişiliğinin ülkesinde ve dünyada, nasıl silinmez izler bıraktığını canlı bir şekilde tasvir ediyor.
11 dalda Oscar adayı olup 8 ödülün sahibi olmuş bir film. Epik bir başyapıt. Ben Kingsley Gandhi rolünü yaşamış resmen. Filmdeki 300 bin kişinin yer aldığı cenaze sahnesi; dünyada en çok kişinin yer aldığı film sahnesiymiş. Bir epik başyapıt olan bu biyografi filmini kesin izleyin bence. İyi seyirler ve hafta sonları dilerim...
Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Dizi, kişisel gelişim konuşması sandığım bir konuşmayla başlıyor. Görüyoruz ki bu bir hastane tanıtım konuşmasıymış. Aşk Hastanesi, aşk iyileşerek kurtulmamız gereken bir hastalık mı? Yoksa hayal kırıklığına uğrasak bile doğru insanı bulmak umuduyla yaşamaktan korkmamamız gereken…devamıTerzi kendi söküğünü dikemezmiş. Dizi, kişisel gelişim konuşması sandığım bir konuşmayla başlıyor. Görüyoruz ki bu bir hastane tanıtım konuşmasıymış. Aşk Hastanesi, aşk iyileşerek kurtulmamız gereken bir hastalık mı? Yoksa hayal kırıklığına uğrasak bile doğru insanı bulmak umuduyla yaşamaktan korkmamamız gereken bir duygu mu? Eternel Sunshine Off The Spotless Mind filmini anımsatan bir dizi olmuş.
Dizide çocukluk dönemi travmalarının, aşk ve güven konusunda ne kadar etkili olduğu çok iyi ve mizahi bir şekilde anlatılmış. Anne - oğul, baba - kız ve aile sorunlarının aşk hayatımızın üzerindeki yanlış etkileri de iyi anlatılmıştı. Aşkla ilgili bir çok sorunun çözümünün çok basit olduğunu gördük.
Halit Ergenç OKB'li karakteri çok iyi ve gerçekçi oynamış. Yan karakterler daha derinlikli işlenseymiş seyir zevki artabilirmiş.
Aşkı bir hastalık gibi gören, onu tedavi edip unutturmayı vaadeden başrolümüz, sonunda kendisi de aşka düşüyor. Başrolümüzün annesiyle tatlı atışmaları çok eğlenceliydi. Dram, komedi ve eğlennce tam kararında olmuş. Dizi sıkmadan ve bir oturuşta bitirelecek bir yapımdı. İyi seyirler ve iyi günler diliyorum...
Spoiler içeriyor
İkinci Dünya Savaşı'nda en kötü ve acımasız soykırımın yaşandığı ölüm kamplarından biri olan, hepimizin adını bir kerede olsa duyduğumuz Aucshwitz/ Birkeneu'da yaşam savaşı veren Editha adında bir kızın gördüğü ve yaşadığı gerçekler etrafında şekillenen bir kitap. Kitapta yazılanlar gerçek bir…devamıİkinci Dünya Savaşı'nda en kötü ve acımasız soykırımın yaşandığı ölüm kamplarından biri olan, hepimizin adını bir kerede olsa duyduğumuz Aucshwitz/ Birkeneu'da yaşam savaşı veren Editha adında bir kızın gördüğü ve yaşadığı gerçekler etrafında şekillenen bir kitap. Kitapta yazılanlar gerçek bir hayat öyküsü bu arada.
Nazi Almanyası, çalışma kampı süsü verdikleri ölüm kampının içini, olur da İsviçre'den Kızılhaç örgütü görmek isterse diye; onları kandırmak için görece daha insani aile kampı süsü verdikleri bir paralel kamp olan 31. Blok dedikleri kampı inşa ederler. İşte 14 yaşındaki Editha, esirlerin buraya gizlice soktukları 8 tane kitabın ödünç verme, saklama ve tamiri görevini ölüm tehlikesine rağmen kabul eder. İşte kitabın adı burdan gelmektedir.
Sanki ordaki o insanlık dışı muameleleri orda bulunup görmüş gibi hiseetiriyor kitap. Şiddete, kötülüğe ve en önemlisi korkuya boyun eğmeyen, korkunç savaş ortamında tek silahı kitapları olan insanların cesaretine, gücüne ve hiç kaybetmedikleri umuda dair bir direniş öyküsü. Auschwitz'in kokularının, sıcaklığın, mahkûmların seslerinin, 31. Blok'ta çocukların söylediği şarkıların ve korkunç varlığını hissettiren Doktor Mengele'nin ıslık çalarak söylediği melodinin tasviri, kitabın dramatik etkisine ve film benzeri görüntüsüne önemli katkı sağlıyor.
İşin ironik yanı bütün bu acıları ve kayıpları yaşayan insanların torunları güç ellerine geçince, aynı soykırımın benzerini Filistinli insanlara yaşatıyorlar. Bu da gösteriyor ki yozlaşmış güç çok tehlikeli ve ölümcül olabiliyor. Umarım böyle acılar bir daha yaşanmaz.
Kitap çok rahat ve bir kaç oturuşta bitirilecek bir yapıda ama okuduklarımızı hazmetmek hiç kolay değil. Bu kitabı okumanızı tabi ki tavsiye ediyorum.
Ve @hmmmmm arkadaşımıza teşekkür ederim. Onun başlattığı okuma yarışı etkinliği çok motive olmamı ve bu kitabı daha çabuk bitirmemi sağladı.
Bol seyirli ve bol kitaplı günler dilerim...
İzninizle beni çocukluğuma götüren bir şarkıyı paylaşmak isterim efenim. Ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi Aşk tuttu elimden beni Geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi Ceplerimde hacıyatmazlar Ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi Aşk tuttu elimden beni Geçtim…devamıİzninizle beni çocukluğuma götüren bir şarkıyı paylaşmak isterim efenim.
Ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi
Aşk tuttu elimden beni
Geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi
Ceplerimde hacıyatmazlar
Ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi
Aşk tuttu elimden beni
Geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi
Ceplerimde hacıyatmazlar
Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma
Sevdadandır, sevdadandır
Sevdadandır, dedi annem "Aldırma"
Aldırma, gel yanıma
Sevdadandır, dedi annem "Aldırma"
Aldırma, gel yanıma
Kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
Düş sattım aldanmışlara
Aklım kaçıverdi elimden, bir gece vaktiydi
Sevdiğim başka, sevenim başka
Kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
Düş sattım aldanmışlara
Aklım kaçıverdi elimden, bir gece vaktiydi
Sevdiğim başka, sevenim başka
Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma
Sevdadandır, sevdadandır
Sevdadandır, dedi annem "Aldırma"
Aldırma, gel yanıma
Sevdadandır, dedi annem "Aldırma"
Aldırma, gel yanıma
Ezginin Günlüğü - Düşler Sokağı
Feridun Düzağaç'ın yorumu da çok güzel ondan da dinlemek çok keyiflidir.
Spoiler içeriyor
Tür olarak gerilim-fantastik ve biraz da korku dizisiydi. New York'a turne için gitmeye hazırlanan genç bir çellist olan Mathilda; annesinin intiharıyla şok olur. Annesinin eşyalarını ayırırken 1994 yılında Galler'de kaybolan küçük bir kızla ilgili gazete haberleri bulur. Annesinin bu olayla…devamıTür olarak gerilim-fantastik ve biraz da korku dizisiydi. New York'a turne için gitmeye hazırlanan genç bir çellist olan Mathilda; annesinin intiharıyla şok olur. Annesinin eşyalarını ayırırken 1994 yılında Galler'de kaybolan küçük bir kızla ilgili gazete haberleri bulur. Annesinin bu olayla bir bağı olup olmadığını öğrenmek için haberdeki kasabaya doğru, bir arkadaşıyla beraber yol alır. Bakalım bu yolun sonu bizi nereye götürecek?
Hikâyemiz kasvetli ve yemyeşil bir İngiliz kasabasında geçiyor. Fantastik unsurların yanı sıra, aile içi düzensizlikler, kim olduğun bilememe, kasabada ağız birliği etmişçesine ketumluk ve kasabalılarım birbirlerini kollaması konuları da yer alıyor dizide. Konuyu isteseler çok uzatabilirlermiş ama tam kararında ve yeterliydi süre bence.
İlk üç bölüm gizemli ve fantastik havayı veriyor, sonra dizi heyecanlanıyor ve biraz da polisiye havası veriyor. Genel olarak yavaş ilerleyen sakin bir anlatım tarzı var. Bir iki sahne dışında da şiddet ve kanlı sahne pek yok gibi.Neden DNA testi yaptırmıyolar diyordum ama zaten herkes kimin kim olduğuğu biliyormuş kasabada.
Sonuç olarak kendini izlettiren bir diziydi. Bence bir şans verin derim. İyi günler ve iyi seyirler arkadaşlar...
Büyük bir ihtimalle ölmüştük Şehir kan kıyametti ayaklarımızda, Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü Cebinde biriktirdiği parmaklarını, Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü, Doğrusu iyi idare etmiştik Doğrusu iyi haltetmiştik Yaşayanlar seven sevene…devamıBüyük bir ihtimalle ölmüştük
Şehir kan kıyametti ayaklarımızda,
Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
Cebinde biriktirdiği parmaklarını,
Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü,
Doğrusu iyi idare etmiştik
Doğrusu iyi haltetmiştik
Yaşayanlar seven sevene dünyada
Biz öldüğümüzle kalmıştık
Cemal Süreya
Spoiler içeriyor
Zalım anan seni vermez oturup da sen ağlama. Filmin ana temaları aşk ve bağlılıktı. Film, bana ilk aşkın ne olursa olsun unutulmayacağını anımsattı. Araya mesafeler, aileler, sosyo - ekonomik fark ve savaş girse de aşkın yine de devam ettiğini görüyoruz.…devamıZalım anan seni vermez oturup da sen ağlama. Filmin ana temaları aşk ve bağlılıktı. Film, bana ilk aşkın ne olursa olsun unutulmayacağını anımsattı. Araya mesafeler, aileler, sosyo - ekonomik fark ve savaş girse de aşkın yine de devam ettiğini görüyoruz.
Taşralı bir genç olan Noah ile zengin ve şehirli bir genç kız olan Allie birbirlerine aşık olurlar ama araya Allie'nin annesi girer ve bu birlikteliği istemez. Ayrılık sürecini Noah sorunlu bir şekilde atlatmaya çalışırken, Allie daha rahat atlatmış gibi gözükür. Ve yakışıklı, kendi sosyo - ekonomik durumuna uygun Lon adında bir gençle evlilik arifesindeyen, gazetede Noah'yı görür. Ona aşık olduğu kasabaya gider. Allie'nin annesi, kendisinin de ailesinin istemediği birine aşık olduğunu ama ondan vazgeçtiğini anlatır. Doğru kararı vereceğinden emin olduğunu söyler. Annesinin bu itirafı Allie'nin Noah'yı seçmesinde etkili olur bence.
Noah'nın Allie'ye 365 gün boyunca mektup yazması, alzheimer hastası olduğunda aşklarını 5 dakikalığına dahi hatırlaması için, ona her gün kendi notlarını okuması; gerçek aşkın, iyi günde de kötü günde de devam ettiğini gösteriyor.
Filmin soh sahnesi çok duygusaldı. Klişe bir zengin kız, fakir oğlan hikâyesi gibi görünse de; Film atmosferi, renkleri, güzel sahneleri ve diyalogları ile kendini daha izlenesi kılıyor bence. İyi hafta sonları ve iyi seyirler dilerim...
Beni sorarsan, Kış işte Kalbin elem günleri geldi Dünya evlere çekildi, içlere Sarı yaseminle gül arasında Dağların mor baharıyla Sis arasında Denizle göl arasında Yanımda kediler, kuşlar Fikrimden dolaşıyorum Gülten Akın