Kışı severim... Yazdan daha mantıklı ve makul bir mevsim olarak görüyorum kışı... Yaz mevsimi...ne bileyim...sırf bi yıldıza eksen olarak biraz daha yaklaştık diye...beynimizi pişirmeler...terden anamızı ağlatmaya çalışmalar filan...hiç yakışıyo mu..? Koca mevsimsin anasını satayım...bi kendine çekidüzen ver ... Ama kış…devamıKışı severim...
Yazdan daha mantıklı ve makul bir mevsim olarak görüyorum kışı...
Yaz mevsimi...ne bileyim...sırf bi yıldıza eksen olarak biraz daha yaklaştık diye...beynimizi pişirmeler...terden anamızı ağlatmaya çalışmalar filan...hiç yakışıyo mu..?
Koca mevsimsin anasını satayım...bi kendine çekidüzen ver ...
Ama kış öyle mi moruk...soğuk mu oldu...çek kazağı montu bereyi kaşkolu...olay bitti...muharebe kazanıldı...
Çok soğukla aran yoksa da...böyle kansızlıkla başı belada olan her daim el ayak buz tutan biriysen...en kötü baban gibi yün içliğe düşersin... böyle sarımtırak olanlardan...yeminle oturduğun yerden etrafa ısı yaymaya filan başlarsın...ki muhtemelen ısı üretimi bakımından kendini benzinle yakan Vietnamlı Budist bir rahipten farkın kalmaz ama...olsun...
Velhasıl kış her türlü harbi bi mevsimimizdir...saygımız sonsuzdur...
Yalnız bu aralar hakikaten bayaa soğudu havalar yaa...ve ne önlem alırsak alalım bi şekilde üşüyoruz...
Evindeki sular güneş enerjisiyle ısınanlar bilir...o sıcak su çeşmenin ağzına gelene kadar hayatı filan sorgularsınız...elinizi yüzünüzü mü yıkıyorsunuz...özezimci ritüeller mi yaşıyorsunuz belli değildir...işte o dönemlerden birindeyiz...
İşte tam bu dönemlerdeyken ve halihazırda üşümeye...buz tutmaya...belki de hiportermiden ölmeye filan yer arıyorken...içinizi daha da üşütecek bir filmi ele alacağız bugün...
Öncelikle filmimiz...konusunu gerçek hayatta yaşanmış bir olaydan almış olup Norveç sinemasının muhteşem filmler ortaya koyabileceğinin en büyük göstergesidir...
Filmde Nazi Almanyası'nın zulmünden payını almış olan Norveçli abilerimiz...savaşta önemli bir stratejik hamleyi gerçekleştirmek amacıyla...12 tane yüksek işlevli askerini...gizli askeri bir harekata gönderiyor...görevde bir takım sıkıntılar çıkıyor ve bu 12 adamdan yalnızca biri Nazilerin elinden kurtulabiliyor...ve biz de önemli stratejik bilgiler de edinmeyi başarmış bu askerin....ülkesine geri dönebilmek için... aşırı berbat kış şartlarında aylarca süren hayatta kalma mücadelesini izliyoruz...
Düşünsenize...yer yer soğuğun soğuktan daha soğuk olduğu bir atmosferde...bir savaşın içerisinde... ülkenizden uzaklarda düşman bölgesindesiniz...görevde arkadaşlarınızı kaybetmiş olmayı...açlığı susuzluğu...yorgunluğu... hastalık ve yaralanmaları geçtim...Naziler de bi yandan peşinizde ve sürekli olarak kaçmaya...izinizi kaybettirmeye uğraşıyorsunuz...
Fiziksel sınırların bu derece zorlandığı ve psikolojik harbin inanılmaz boyutlara ulaştığı bu filmin... yaşanmış bir olayı anlatıyor olması beni hakikaten şaşırtıyor...
Özellikle filmde bi noktada...ana karakterimiz ıssız bi yerde küçük... derme çatma bi kulübede günlerce saklanmak durumunda kalıyor...ve burada ana karakterimizin içinde bulunduğu ağır anksiyeteli yarı uyur yarı uyanık hallerin...iç içe geçmiş rüya ve halisünasyonların aktarıldığı bi sahne var...kesinlikle psikolojik harbin bu denli sağlam bi teknikle anlatıldığı başka bi sahneyi daha önce izlediğimi hatırlamıyorum...
Velhasıl sabrın ne demek olduğunu gerçek manada iliklerinize kadar hissedeceğiniz ve insanın vatanı için göze alabileceği şeylerin ne kadar uç noktalara varabileceğini gözler önüne seren muazzam bir yapım...
İzledikten sonra...oradan buradan kopardığınız buz kütlelerini kafanızda mı kırarsınız...kendinizi dışarı atıp...yalın ayak karın üstünde mi koşmaya başlarsınız...yoksa 'elin Norveçlisi vatanı için bunlara katlanmışsa ben neler yapmam ki ulan' diyerek...askerlik şubesine yardırıp tecil mi bozdurursunuz bilemem...
Ama ne kadar soğuk olursa olsun...buna da şükür demenizi sağlayacak bu muazzam filmi... soğukla aktif mücadele halinde olan ve mabadı yavaş yavaş buz tutmaya başlamış herkese tavsiye edebilirim...
Şöminenizin başında... ropdöşambırınızı çekmiş....rahat ve sıcak koltuğunuzda ayaklarınızı uzatıp klasik müziğin keyfini çıkaran bir burjuvaysanız da izlemenize izin verebilirim...
Tabii... beni de çağırmak şartıyla...