Selamlar sayın okur…naptınız…(ki bu cevap vermeniz için sorulmuş bir soru değil…) olaya girizgahlanmadan önce bunun bir geri dönüş olmadığını ve bugün aslında Irrelevante’nin özel bir bölümüyle karşı karşıya olduğunuzu belirtmek isterim…bilenler bilir ki Irrelevante bir süre önce cartayı çekti…lakin belli…devamıSelamlar sayın okur…naptınız…(ki bu cevap vermeniz için sorulmuş bir soru değil…) olaya girizgahlanmadan önce bunun bir geri dönüş olmadığını ve bugün aslında Irrelevante’nin özel bir bölümüyle karşı karşıya olduğunuzu belirtmek isterim…bilenler bilir ki Irrelevante bir süre önce cartayı çekti…lakin belli başlı sebeplerden ötürü muhteşem zihnimin belli bir kesimce gayet popülerlik kazanmış mezarlığından (zihin-cirlikuyu filan…kelime şakası araya…hahhah…) adeta bir zombi kıvraklığıyla (evet bir zombi kıvraklığıyla…)ayaklandırdığımız Irrelevante...yazarın sevdiğine sevdiceğine bir tür jest yapabilmesi adına tekrar kalemi eline aldı ve değiştirmek için zerre çaba harcamadığınız hayatlarınız sayesinde boktanlaşan ve bir o kadar da parçalı bulutlu duygu-durumda olmanızdan ötürü zaten yerlerde sürünen yaşam enerjinizin dibini ekmekle sıyırmak için özel bir bölümle geri döndü…ve eminim ki aranızda buna bile razı olan üç beş kişi mürit fedai artık ne diyeceğimi bilemediğim ve bir bakıma da bu zorlu yolda bıkmak usanmaksızın yürüdüğünüz için teşekkürü bir borç bilmem gerektiği lakin burada zayıflara yer olmadığı için bunu yapamayacağım bir güruh mevcut…yahut umarım mevcuttur…ya da değildir…yani kısaca umrumda değildir…
Evet şimdi lafa girizgahlanmadan önce diyerek başladığımız ama aslında kendisi de pre-girizgah standartlarının dışına çıkıp adeta bir girizgaha dönüşen girizgah bölümümüzü geçtiğimize göre filmimize geçebiliriz…Bu arada bu film kalpten kalbe çekilmiş mevzubahis yüksek voltajlı elektrik hattının oluşmasında bir sembol… bir öncü… adeta karşılıklı duyguların dile getirilemeyişinin sonucu olarak dönüp dolaştığı ve yine karşılıklı bir habersizlikle uğradığı bir kürkçü dükkanı olması hasebiyle sübjektif bir önemi haiz olmakla beraber her şeye rağmen üç noktamı dört güzel harfin arasında sıkıca muhafaza etmeyi başaran bir güzelin seçimidir…:)
Velhasıl önyargısız bir biçimde olağandışı gelişen bu girişime şahit olmak ve aynı zamanda Irrelevanteye olan derin hasretinizi gidermek için biçilmiş kaftan olan bu gönderi sizi hiç de ilgilendirmez…çünkü anlarsınız ya…bu işler böyledir…
GİRİŞ...
İnternette bile bulmakta zorlanmış olduğum bu filmi nasıl izleyeceğiniz konusunda en ufak bir fikrim olmamakla beraber bu mesele de en az sizin bitmek tükenmek bilmeyen kabızlık sorunlarınız ya da enflasyonla mücadele etmekteki başarısızlığınız (pardon bu konuya siz bakmıyordunuz…)veya kendiniz için sürekli koyduğunuz kitap dizi filan tüketme hedefleriniz yahut ne bileyim zafer partisine oy vermek konusundaki umarsız kararlılığınız kadar umrumda değil…lakin unutmayın sayın okur… bulanlar arayanlardır ve değişmeyen tek şey deği…tamam yine sustum…
LİLİ ADLI FİLM ÜZERİNE BİRTAKIM SAYIKLAMALAR VE TAMAM SEZAİ KARAKOÇ ANLADIK...
İlk başta filme ismini veren Liliden bahsedelim sayın okur…bu kızcağız saf ve temiz bi kızcağız hakkaten bak…masumiyetin vücut bulmuş hali…ciddi ciddi yağdan kıl çekercesine inanan ve yaşayan… yüzü ruhu kadar aydınlık… gönlü soğuk sular güzel aynalar gibi olan… istese de taş yürekli olamayan daima güzeller güzelini bulan daima güzeller güzeli olan (Sezai Abiye selam..:)) biri bu arkadaşımız…dostumuz… sevdiğimiz…artık neyi kimi görürseniz bu karakterde…ailesini genç yaşta kaybetmiş ve kimsesiz kalmış olup küçük bir Fransız kasabasında babasının ölmeden önce verdiği adresteki kişiyi bulmaya çalışır…lakin onun da ölmüş olduğunu görür…bu kez hayatla ilgili zerre tecrübesi olmayan saf ve temiz karakterimiz koca dünyada yapayalnız kalır ve kötü niyetli bir takım insanların tuzağına düşmekten son anda kurtulur…onu kurtaran kişi bir sirkte sihirbazlık yapmakta olan Marcustur…
MARCUS İYİDİR GÜZELDİR LAKİN SAĞLAM KOLPACIDIR BOŞ ÇARDIR...
İlkin ipe sapa gelmez ve umarsız bir çapkın olan bu Marcus denyosunun cazibesine kapılan Lili…sirkte de garsonluk filan yapmaya başlar lakin başarılı olamaz…kimse de sahip çıkmayınca atam gurtaram kendimi bu köpek dünyadan bu keder ve kusmuk dolu illet yerden derken kuklacı Paul’un kuklalarıyla tanışır…(kuklaların her biri bir çeşit…bazısı reisin adamı olmak ister…bazısı üst perdeden ağzını geve geve konuşur…belki biri kadın bayanlarla olan ufak tefek elektriklenmelerin peşindedir ve sürekli numara ister tabi yanlış anlaşılmamak kaydıyla çünkü niyeti sadece muhabbet ve dostluktur…bir diğeri Mahmuttur…toplu taşıma konularıyla ilgilenir…diğeri de böyle yazar işte değişik değişik cümleler kurar…)Lili bayaa bayaa muhabbet eder onlarla…saflığından ve masumiyetinden onlara gerçekmiş gibi yaklaşır hep…sonra bu hayata dair soru ve cevaplarla farklı bir boyuta evrilen kukla şovu bayaa ilgi toplar sirkte ve Lili bu şovun bir parçası olup hayata tutunur…
RAHATSIZIN ÇOCUĞU GİBİ DOLANAN KUKLACI PAUL...
Eleman bayaa aksi bayaa huzursuz değişik bi adam…eskiden dansçıymış ayağı kırılmış filan işte tipik başarılı giden kariyer kırılmalarının verdiği kendini suçlama ve gayrimemnunluk…milletin de huzurunu bozar böyle tipler…kimseye eyvallahı yoktur bunların…Paul da böyle biri Liliyi kabullenemez pek…Lilinin saflığını kınar filan ama Paul içli adam derinlikli filan… boş çar değil anlayacağınız...elbet bir gün Lilinin o sınır tanımaz masumiyeti illa merhametle şenlendirecektir gönlünü Paulun…Paul da konuşmasını bilmez ya…su akar yolunu bulur diyelim gerisini de izleyin işte…
MASUMİYETİNİ KAYBETMİŞ OLANLARIN KAFASINA MASUMİYETİ FIRLATAN FİLM...
Evet sayın okur bu film böyle bir film…hayat gibi işte inişli çıkışlı…:)(Alakasız böyle...:)) velhasıl çoğunuz bunu belki çocuksu belki bir tık abartı bulabilir…ne bileyim çok ilginizi de çekmeyebilir…zaten hepiniz evde oturup saatlerinizi gerçekten bir başyapıt olan muazzam Netflix içerikleri filan tüketerek geçiriyorsunuzdur…bu sebeple hepinizi sarmasa da veyahut tarafımızca atfedilmiş olan önemi hafife alma yetkinliğini kendinizde bulacağınız bir film olsa da… dediğim gibi ne bu yazı ne bu atfedilen önem sizi hiç ilgilendirmez…o zaman niye okudum ulan ben diyorsan artık çok geç…başta uyardık o kadar…sana yazılmadı bu özel bölüm…her bir yerinden cerahat ve irin akan keder ve kusmuk yığını hayatın için ilk defa mantıklı bir iş yapıp beni dinlemeliydin…ama sen iflah olmaz birisin sayın okur…hep öyle oldun…artık o lanet aklını başına al ve söz dinlemeyi öğren…yoksa kıvrak bir zombi olan irrelevante (evet kıvrak bir zombi…) mezarına dönmeden önce umutsuzluğun ve karamsarlığın dışkı olarak atılabildiği bir evrende seni bulur ve üzerine o evrendeki en iş bitirici sifonu çeker…neyse uzatmadan...son olarak eğer inandığınız yolda yürümek konusunda reisten daha iyi bildiğinizi zannediyorsanız ve en önemlisi... konuşmasını biliyorsanız bu film sizlik olmayabilir…:)