"Aynen öyle. Dıştan bakınca bir efendiydi, gerçekte ise sadece har vurup harman savuran biri!” Nasıl ki bir kovanda (erkek otlakçı) arı, kovanın bir hastalığı olarak ortaya çıkıyorsa, bu kimseyi de evdeki otlakçı olarak tanımlayabiliriz, devletin bir hastalığı olarak.” "Çok doğru…devamı"Aynen öyle. Dıştan bakınca bir efendiydi, gerçekte ise sadece har vurup harman savuran biri!”
Nasıl ki bir kovanda (erkek otlakçı) arı, kovanın bir hastalığı olarak ortaya çıkıyorsa, bu kimseyi de evdeki otlakçı olarak tanımlayabiliriz, devletin bir hastalığı olarak.”
"Çok doğru sevgili Sokrates!"
"Tanrı bu otlakçı arıların kanatlı olanlarını iğnesiz yaratmıştır, iki bacaklı bu otlakçıların kimileri iğnesiz, kimileri ise kocaman iğnelerle donatılmıştır; iğnesizler yaşlanınca dilenci arılara dönüşürler, iğnelilerin hepsi ise cani denen arılar olurlar."
“Çok doğru!" "Demek ki bir devlette dilenciler gördüğün yerde muhakkak ki bir yerlerde de hırsızlar, yan kesiciler, tapınak soyguncuları ve benzer türdeki suçların ustaları gizlenmişlerdir."
Devlet - Platon
“Niye öyle söylüyorsun? Asıl bunları hoş görmek gerekmez mi?” diye sordum. “Sayı, ölçü bilmeyen adama boyunun dört kulaç olduğunu söyleseler, adamın inanmaktan başka çaresi kalır mı?" "Kalmaz, tabii." "O zaman kızma onlara! Bunlar dünyanın belki de en ilginç, en komik…devamı“Niye öyle söylüyorsun? Asıl bunları hoş görmek gerekmez mi?” diye sordum. “Sayı, ölçü bilmeyen adama boyunun dört kulaç olduğunu söyleseler, adamın inanmaktan başka çaresi kalır mı?" "Kalmaz, tabii."
"O zaman kızma onlara! Bunlar dünyanın belki de en ilginç, en komik adamlarıdır. Biraz önce bahsettiğimiz şu sonu gelmez yasalar ve düzenlemeleri koymaktan hiçbir zaman vazgeçmezler; bu yasaları değiştirip durdukça sözünü ettiğimiz sözleşmelerdeki hileleri ve bunun gibi birçok utanç verici çarpıklığı düzelteceklerini sanırlar. Bilmezler ki, bunun Hydra'nın (kesilen her başın yerine iki baş çıkaran canavar) başlarını kesmeye kalkmaktan farkı yoktur.”
Devlet - Platon
“Güzel ruh soyluluğu ile ona uygun olan ve onun ile ahenk kuran dış biçim, her ikisi de aynı biçimin damgasını taşıyan bu iki yan buluşurlarsa, bunu görebilen herkes için en güzel manzaradır bu.” Devlet - Platon
...gerçekte adil olduğu halde böyle bilinmeyenin adilliği, ona yarar sağlamak şöyle dursun, başına beladan başka bir şey getirmezken, kişi haksızlıktan yana olduğu halde adil görünümüne bürünmüşse, bu sefer bilinmeyenin adilliği tanrılara layık bir hayat vaat edebiliyor ona. O zaman, bilge…devamı...gerçekte adil olduğu halde böyle bilinmeyenin adilliği, ona yarar sağlamak şöyle dursun, başına beladan başka bir şey getirmezken, kişi haksızlıktan yana olduğu halde adil görünümüne bürünmüşse, bu sefer bilinmeyenin adilliği tanrılara layık bir hayat vaat edebiliyor ona. O zaman, bilge kişilerin de bana söylediği gibi, madem görünüş, özdeki gerçekliğin önüne geçiyor ve mutlu olup olmayacağımızı belirleyen bir hâkim haline geliyor, ben de kendimi tamamen beni mutlu edecek bir dış görünüş biçmeye, aslında öyle olmadığım halde, çevreme erdemli (adil, dürüst) bir insan görüntüsü vermeye, böyle bir dekor oluşturmaya adamalıyım. Arkama da bilge ozan Arkhilokhos'un (Saldırganlığıyla ünlü Paroslu ozan) bahsettiği o kurnaz ve hilekar tilkiyi almalıyım. Birisi çıkıp da kötü insanların kötülüklerini gizlemesi çoğunlukla zordur derse, biz de o zaman zaten büyük işler becermek hiçbir zaman kolay olmamıştı deriz. Kısacası, bütün bunlardan şu çıkıyor: Hayatta mutlu olmak istiyorsak bu yolu izlemeliyiz, yani haksızlık yapıp başkalarına doğru gözükmeliyiz. Kendi haksızlıklarımızı gizlemek için gizli dernekler, kulüpler kurmak gerekir. Tabii, yaptıklarımızın cezasız kalabilmesi için meclisleri, mahkemeleri söz oyunlarıyla etkileyebilecek retorik ustalarının yardımına da mutlaka başvurmak gerekecek. Bütün bunlara rağmen 'herkesi kandırabilir, onları kendinize inanmaya zorlayabilirsiniz, ama tanrıları asla' diyenleri duyar gibiyim..
Devlet - Platon
Adaletsizliğin, haksızlığın belki de en uç noktası. Tiran dediğimiz kişi, başkasının malına hileyle, zorbalıkla el koyar; kişilerinmiş, devletinmiş, tapınaklarınmış değilmiş, umrunda olmaz; öyle azar azar değil, hepsine birden el koyar. Halbuki bu suçları başka birisi işlese anında cezalandırılır ve toplumdan…devamıAdaletsizliğin, haksızlığın belki de en uç noktası. Tiran dediğimiz kişi, başkasının malına hileyle, zorbalıkla el koyar; kişilerinmiş, devletinmiş, tapınaklarınmış değilmiş, umrunda olmaz; öyle azar azar değil, hepsine birden el koyar. Halbuki bu suçları başka birisi işlese anında cezalandırılır ve toplumdan büyük tepki alır. Bu tür suçları işleyen kişilere, suçlarının türüne göre, tapınak soyucu kâfir, servet düşmanı, dolandırıcı, hırsız gibi damgalar vurulur. Gel gör ki, bu suçları işleyen adam, suç işlediği kimseler üzerinde bir yönetici olarak) egemenlik kurduysa, bırak ona bu damgaların yapıştırılmasını, yalnızca kendi yurttaşları değil, bu durumdan haberdar olan herkes, onun ne kadar mutlu, talihli ve kutlu bir insan olduğunu düşünür. Çünkü (genelde) haksızlığı kişi, haksızlık etmekten kınayan korktuğu için değil, kendisi de (bir gün) haksızlığın kurbanı olmaktan korktuğu için yapar bunu. Sözün kısası, Sokrates, yeterince ileri gitmiş bir haksızlık her zaman adaletten, doğruluktan daha fazla serbestliğe, güce ve hâkimiyete sahiptir. Yine, ta en başta söylediğim gibi, adalet, dürüstlük, güçlünün çıkarınadır; adaletsiz davranış ise böyle birinin kendine yarar ve çıkar sağlayan şeydir.
Devlet - Platon
"Haklısın," dedi Kephalos, "bana inanmayacaklardır; bunda da kısmen haklı sayılırlar; fakat sandıkları kadar da haklı olmadıklarını söylemeliyim. Themistokles'in, kendisine, 'Sen şu an sahip olduğun ünü kendine değil, geldiğin yere borçlusun,' diye sataşan Seriposlu birine; Seripos'un yerlisi olsaydım, şu an sahip…devamı"Haklısın," dedi Kephalos, "bana inanmayacaklardır; bunda da kısmen haklı sayılırlar; fakat sandıkları kadar da haklı olmadıklarını söylemeliyim. Themistokles'in, kendisine, 'Sen şu an sahip olduğun ünü kendine değil, geldiğin yere borçlusun,' diye sataşan Seriposlu birine; Seripos'un yerlisi olsaydım, şu an sahip olduğum üne sahip olmazdım; fakat sen Atinalı olsaydın bile benim bugünkü ünüme sahip olmazdın,' diye verdiği cevapta büyük bir hakikat gizli aslında. Ayni söz, varlıklı olmayıp ihtiyarlığa zor katlanan kimselerin haline de uyar. Yoksulluk içinde yaşayan bilge bir insanın yaşlılığında neşeli olması beklenemez; ama Öte yandan zenginlik de tek başına, mesela akılsız kişiye iç huzuru veremez."
Hiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz. Maddi şartları iyileşen insanlık, gözünü daha yükseklere diker, bir zamanlar rüyasında bile göremeyeceği güç ve mülke burun kıvırmaya başlar. Dış dünya onlara her şeyi sunmuş olsa bile, insanların akıllarındaki sorular ve…devamıHiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz.
Maddi şartları iyileşen insanlık, gözünü daha yükseklere diker, bir zamanlar rüyasında bile göremeyeceği güç ve mülke burun kıvırmaya başlar. Dış dünya onlara her şeyi sunmuş olsa bile, insanların akıllarındaki sorular ve kalplerindeki özlem susmak bilmez.
Kral: Gitme. Seni bakan yaparım. Küçük Prens: Ne bakanı? Kral: Adalet bakanı! Küçük Prens: Ama burada yargılanacak kimse yok ki! Kral: O zaman sen de kendini yargılarsın. En gücü de budur zaten. Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini…devamıKral: Gitme. Seni bakan yaparım.
Küçük Prens: Ne bakanı?
Kral: Adalet bakanı!
Küçük Prens: Ama burada yargılanacak kimse yok ki!
Kral: O zaman sen de kendini yargılarsın.
En gücü de budur zaten. Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bilgesin demektir.
Bir keresinde dedeme, onun yaşına geldiğim zaman insan yaşam süresini dramatik biçimde uzatmanın bir yolunu bulmuş olacaklarını söylemiştim. Dedem gülüp geçmiş ve kendisinin de aynı şeyi varsaydığını, ama şimdi yaşlı bir adam olarak karşımda durduğunu söylemişti. Artık ben de yaşlı…devamıBir keresinde dedeme, onun yaşına geldiğim zaman insan yaşam süresini dramatik biçimde uzatmanın bir yolunu bulmuş olacaklarını söylemiştim. Dedem gülüp geçmiş ve kendisinin de aynı şeyi varsaydığını, ama şimdi yaşlı bir adam olarak karşımda durduğunu söylemişti. Artık ben de yaşlı bir adamdım. Yaşlanmadaki sorun, birbiri ardına eskiyen farklı farklı şeyler değildir - her kahrolası şeyin hep beraber ve aynı anda eskimesidir.
Yaşlanmayı durduramazsınız!
Gen terapileriyle, organ yenilemeleriyle ve plastik cerrahiyle ona karşı koyabilirsiniz. Ama eninde sonunda size yetişir. Yeni bir akciğer alırsınız, kalp kapakçıklarınızdan biri iflas eder. Yeni bir kalp alirsiniz, karaciğeriniz havalı bir çocuk havuzu kadar şişiverir. Karaciğerinizi değiştirirsiniz, bu sefer de kafanızda bir felç patlak verir. Yaşlanmanın kozu da budur zaten: beyinleri değiştirmek hâlâ olanaksızdır.
Bir süre önce ortalama ömür doksan seneye tırmandı ve o zamandan beri orada.
Yetmişe bir yirmi daha ekledikten sonra Tanrı adeta 'artık yeter' dedi.
İnsanlar daha uzun yaşayabiliyorlar ve yaşıyorlar da fakat o yılları hâlâ yaşlı insanlar olarak geçiriyorlar. Bu açıdan fazla bir şey değişmedi.