(Senin hikâyeni anlatmaya bir kadının hikâyesini anlatma niyetiyle başlamıştım ama şimdi farkına varıyorum ki senin hikâyen, kendi yaşamının ve babamla birlikteki yaşamının seni mecbur bıraktığı varolmayışa karşı, bir kadın olma hakkını elde edebilmek için mücadele veren bir varlığın hikâyesiymiş.) Edouard…devamı(Senin hikâyeni anlatmaya bir kadının hikâyesini anlatma niyetiyle başlamıştım ama şimdi farkına varıyorum ki senin hikâyen, kendi yaşamının ve babamla birlikteki yaşamının seni mecbur bıraktığı varolmayışa karşı, bir kadın olma hakkını elde edebilmek için mücadele veren bir varlığın hikâyesiymiş.)
Edouard Louis'den okuduğum ilk eser olsa da asla son olmayacağından emin olduğum, otobiyografik tarzında kısa akıcı ve sarsıcı bir kitaptı. Louis'nin annesinin zorluklarla dolu hayatını nasıl özgürlüğe kavuşturduğunu anlattığı eserde kendi annenizi hatırlatacak kısımları görebilirsiniz.
"Bana edebiyatın asla bir siyasi manifestoya benzememesi gerektiği söylendi, bense şimdiden cümlelerimin her birini bir bıçağın ucunu sivriltir gibi sivriltiyorum.
Çünkü artık biliyorum ki edebiyat adını verdikleri şeyi, onunki gibi yaşamlara ve bedenlere karşı inşa ettiler. Çünkü artık biliyorum ki ona dair ve onun yaşamına dair yazmak, edebiyata karşı yazmaktır."
"Onu evde mutsuz görmeye o kadar alışmıştım ki yüzündeki mutluluk bana derhal ifşa edilmesi gereken bir sahtekârlık, bir ayıp, bir yalan gibi görünüyordu."
"Bu hikâyenin, onun hikâyesinin, bir şekilde, sığınabileceği o yuva olmasını dilerim."
9.6/10
"karmakarışık bir bilmecenin en kesin yanıtısın sen bir şaire edilebilecek en çarpıcı hakarettir sesin" Küçük İskender'in kendine özgü, onu yansıtan kelimeleriyle ve onları mükemmel bir biçimde bir araya getirmesiyle ortaya çıkmış, harika şiirler. - "gözlerin, en çok o körkütük gözlerin…devamı"karmakarışık bir bilmecenin en kesin yanıtısın sen
bir şaire edilebilecek en çarpıcı hakarettir sesin"
Küçük İskender'in kendine özgü, onu yansıtan kelimeleriyle ve onları mükemmel bir biçimde bir araya getirmesiyle ortaya çıkmış, harika şiirler.
-
"gözlerin, en çok o körkütük gözlerin devrilir ve
uzun uzun susardı, gözlerine su veremezdim, tek bir imge taşımazdı birbirimize duyduğumuz his
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
bakardık karşı karşıya geçip, hatırlıyor musun, yalnızca bakardık!
dipsiz, yalansız, ölüme davet eden bir bakmaydı bu."
-
"size kendimi akıtamadan gitmiştim;
açık denize ulaşamadan sürünerek kuruyan
asil bir ırmağın son asi damlasıydım, kirpiğinizde kalmıştım, tahakküme takılmıştım,
yatağımdan derinliğinize düşememiştim;
siz bir bardak suydunuz, ben en çok bundan korkuyordum"
-
"ben zaten kendimi aşklarda
hep kalkışılmış müthiş intiharlarla yaraladım!
koştum sürekli
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum
bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
babasını sorar çevresindekilere öldüğünü bildiği halde
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin bir titreme gelir yerleşir ya ortasına mayısın"
-
"böyle gülebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi
aklımın ucunda çocukluğum duruyordu
hafifçe dokunsam çocukluğuma aklımın ucundan aşağı düşecekti tutamayacaktım, hakikaten düşecekti
o orada
tuhaf, büyük kahkahalar atarken annem sıkı sıkıya kavradı babam kesti bileklerimi
seven insanın gözleri geçit vermezdi;
seven insanın gözleri vakte pusu kurardı;
kan olmuş akıyordum
tüm varlığım kana dönüşmüştü akıyordum
ben şimdi kim bilir nerelerden nerelere akıyordum
kurumayacaktım
kurusam leke olacak hiç çıkmayacaktım
onun alnına sürülmüş kurban kanı olacaktım parmaklarına kanım kına diye yakılacaktı bunu istiyordum artık, buna kuşkusuz inandım"
8/10
"Erilin gerçekleştirebileceği herhangi bir gerçek toplumsal devrim mümkün değildir çünkü tepedeki eriller statükonun sürmesini ister ve aşağıdaki erillerin bütün istediği yukarıdaki eril olmaktır. Erilin "isyanı" bir maskaralıktan ibarettir; bu erilin, kendi ihtiyaçlarını tatmin etmek için kendi kurduğu "toplum"dur. Nihai olarak,…devamı"Erilin gerçekleştirebileceği herhangi bir gerçek toplumsal devrim mümkün değildir çünkü tepedeki eriller statükonun sürmesini ister ve aşağıdaki erillerin bütün istediği yukarıdaki eril olmaktır. Erilin "isyanı" bir maskaralıktan ibarettir; bu erilin, kendi ihtiyaçlarını tatmin etmek için kendi kurduğu "toplum"dur. Nihai olarak, erilin "isyan" ettiği şey eril olmaktır. Eril, teknoloji onu zorladığında, başka seçeneği olmadığında veya "toplum", değişmezse öleceği bir noktaya geldiğinde değişir ancak."
Valerie Solanas, hayatında yaşadığı pek çok zorluk itibariyle bana Aileen Wuornos'u hatırlattı. Pek çok okuyucu, kitabın yarı mizahi dilini gereğinden fazla ciddiye almış hatta bir erkeğin benzer bir dille kitap yazmasının ne tür bir kargaşa yaratacağından bahsetmiş ancak her kadının hayatında az çok kadın olmasından kaynaklı yaşadığı zorlukları ve ataerkinin azalmak yerine günden güne nasıl arttığını düşündüğünüzde, özellikle Valerie Solanas'ın yaşadığı zorluklardan geçmiş bir kadının erkeklere böyle bir gözle bakması oldukça anlaşılabilir. Elbette hiçbir sebep bir insanı öldürmeyi haklı çıkartmaz, ancak anti feminizmin hakim olduğu ve patriyarkanın hüküm sürdüğü bu düzende, ezilen, sömürülen, hor ve eksik görülen kadınların bu kitapla bir takım gerçekleri duymaya ve üzerine yapıştırılmış bir takım etiketlerin ne derecede absürt olduğunu görmeye ihtiyacı var.
8.5/10
Üç kısa hikayeden oluşan, yalnızca çocukların değil herkesin zevkle okuyabileceği bir masal kitabı. Sylvia Plath'in aynı zamanda bu kadar hayalgücü yüksek ve neşeli hikayeler yazabilmesi çok ilginç. 8.3/10
Şükrü Erbaş'ın eşinin vefatının üzerine yazdığı iç burkan, hisli şiirler. Eğer şiir okumak sizin için anlamsız ve sıkıcıysa bir şans vermelisiniz. _ "Sen hak ettin bu mucizeyi, diyorum, ağzım kan ter içinde Gözlerin biliyor her şeyi, gözlerin bir yaşama çığlığı…devamıŞükrü Erbaş'ın eşinin vefatının üzerine yazdığı iç burkan, hisli şiirler. Eğer şiir okumak sizin için anlamsız ve sıkıcıysa bir şans vermelisiniz.
_
"Sen hak ettin bu mucizeyi, diyorum, ağzım kan ter içinde
Gözlerin biliyor her şeyi, gözlerin bir yaşama çığlığı
Ölüyorsun..."
_
"Her sabah aynı soğuk
Her akşam aynı keder
Yastığını koklaya koklaya öğrendim
İnsan bir kere ölmüyormuş meğer..."
_
"Senden bir parmak yüksekte aldığım her soluk kalbimi kurutuyor."
_
"Ölüler yaşlanmazmış
Yalan
Sensin canımda çırpınan zaman."
8.6/10
Bu kitabı rastgele bir videoda gördüğüm ilk andan beri, içeriği itibariyle benim favorilerime girmek konusunda iddialı bir kitap olacağını anlamıştım. Giovanni'nin odasının kitabın pek çok noktasında alıntılanması ve Ludwik ve Janusz'un ilişkisinin kurulmasında böyle bir rol oynaması mükemmel bir ayrıntıydı.…devamıBu kitabı rastgele bir videoda gördüğüm ilk andan beri, içeriği itibariyle benim favorilerime girmek konusunda iddialı bir kitap olacağını anlamıştım. Giovanni'nin odasının kitabın pek çok noktasında alıntılanması ve Ludwik ve Janusz'un ilişkisinin kurulmasında böyle bir rol oynaması mükemmel bir ayrıntıydı. Kitaptaki bütün olay akışı ve betimlemeler neredeyse cennetteymiş gibi hissettiriyor. ikinci dünya savaşı sonrası iç karışıklıklarla mücadele eden polonya'da bir kampta tanışan iki üniversiteli gencin yasak iliskisi, o günlerden bugüne kadar sürdürülen homofobinin bakısıyla yaşadıkları tüm o her şey, okurken etkilenmemenizin imkansız olduğu bir eseri ortaya çıkarıyor. Ludwik ve Karolina'nın mükemmel arkadaşlık ilişkisi ise bambaşka bir mükemmel detay. Okumadan önce hayal kırıklığına uğramaktan korkmama rağmen kitap bitince tam anlamıyla sefil bir durumdaydım. Eğer yazarın başka kitapları da olsaydı kesinlikle alırdım ancak ne yazık ki şimdilik Karanlıkta Yüzmek ile yetiniyorum.
"Bazı insanlar, bazı olaylar insanın aklını kaybettiriyor. Giyotin gibiler, hayatını ikiye bölüyorlar: ölü ve diri, öncesi ve sonrası."
"Gitmeyi, aslında hiçbir yerdeyken bir yerden ayrılmakla bi yere varmayı, zamanın başka bir zamanla tanımlanışını her zaman sevmişimdir."
"Hep öyle olması gerektiğini, hayatını bu kadar da umursamaz geçiremeyeceğini varsaydım. Ama artık herkesin aynı şekilde acı çekmediğini düşünüyorum. Aslında herkes acı çekmiyor. En azından aynı şeylerden, aynı derecede acı çekmiyorlar. Bizi mümkün kılan da buydu, seninle beni."
"İçimdeki bu boşluğun engin, kocaman olduğunu, sıcaklığa hasret duyduğunu hissediyorum. Ama acı veren bir boşluk değil bu. Daha ziyade umut verir gibi."
9.8/10
İlk iki sezon beni merakta bırakarak sürekli izlememi sağlamış olsa da, üçüncü sezonda bir kopukluk hissettim. Özellikle sinematografik olarak bir başyapıt nitelikliğinde ancak her insanın içinin alabileceği bir yapım olmadığı da aşikar. Gerek replikleri gerek kullanılan renk paleti, gerekse özgün…devamıİlk iki sezon beni merakta bırakarak sürekli izlememi sağlamış olsa da, üçüncü sezonda bir kopukluk hissettim. Özellikle sinematografik olarak bir başyapıt nitelikliğinde ancak her insanın içinin alabileceği bir yapım olmadığı da aşikar.
Gerek replikleri gerek kullanılan renk paleti, gerekse özgün karakterleriyle kendine has bir tarzı olan Hannibal dizisi, bana göre mantıksal olarak ele alınması gereken bir yapım değil. Bunun sebebi, Hannibal'ın amacının izleyiciye bir polisiye dizi değil, sanatsal zevk vermeye dayanan bir temelde psikolojik gerilim dizisi vermek olmasıdır. Dizinin kesinlikle en çarpıcı sahnesi de final sahnesiydi, birkaç defa izlemiş olmama rağmen hala etkisinden kurtulamadım.
8.8/10
Etkisi kalınlığına ters düşen, estetiği ve çizimlerini çok çok sevdiğim bir mangaydı. Okurken sizi hem kendine bağlayacak, hem de üzecek bir şeyler arıyorsanız tam size göre. 9.5/10